aposto-logo
TR
TREN
Bültenler
Radyo
Üyelik

Bültenler

Radyo

Aposto Üyelik

Aposto Hakkında

Kategoriler

Müziğin Kaydı

Üretim Kaydı'nda müzik üzerine kayda geçenleri bu koleksiyonda bulabilirsiniz

10 Hikâye

Bizi bize anlatan şarkılar

Uzun zamandır konserlerden uzağız. Biz kayda girmeden bir iki gün önce Simge de uzun zaman üstüne bir konser vermişti. Haliyle ilk sorum ne hissettiği oldu. İlk söylediği "Çok özlemişiz." oldu. Tatlı bir anıyı da kayda geçirdi. Simge'nin en hüzünlü şarkılarında bile dans eden o ufaklık, bize çok ümit verdin! Şehri yazmak: Simge'nin şehirle, kentli olmayla kurduğu bağ şarkı sözlerinde bize fısıldanıyor. Bunu özellikle kendisine sormak istedim. Şehri ve şehirli olmayı çok sevdiğini ve bundan çok beslendiğini söyledi. Bunu bilinçli olarak yapmadığını dile getirse de " İstanbul şarkılarımda çok fazla var, gizli bir kahraman olarak." diyerek not düştü. Tanpınar ilhamı: Yeni Bir Hayat 'ı ilk dinleyişimde tanıdık gelen o bir iki kelime beni bambaşka yerlere götürmüştü. Tanpınar 'ı günümüzde yazılmış bir şarkının içinde bulmak çok şaşırtmıştı beni, ilhamını ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü 'nün ondakini önemi sordum. Bilmeyenler için bahsetmek gerekirse, kitap doğu ve batı arasında bocalamayı ironik bir dille anlatır. Simge kitabı lise yıllarında kitaplığına eklediğini ama o yıllarda dilinin biraz ağır geldiği için yarıda bıraktığını söyledi. Yeni Bir Hayat 'ın sözlerinde kendini gösteren ilk şey nakarat kısmı olmuş. Sonrasında şarkı üzerine çalışırken tekrar bu kitabı tesadüf eseri okumaya başlamış ve kitabın bölüm isimlerinin barındırdığı hüznü şarkıyla çok uyumlu bulmuş. "Kitap çok eğlenceli ama bölüm isimleri hüzünlü. Şarkılarımda yapmak istediğim şeylerden biri de aslında yaşadıklarımı mizahla anlatabilmekti. Yeni Bir Hayat için bu böyle olmasa da, bu kitabın bölüm adlarını içime sinerek kullandım." Yeni Bir Hayat yazım süreci çok uzun süren bir şarkı, hatta Simge'nin tamamlanmayacağını ve rafta bekleyeceğini düşündüğünü bir şarkısıymış. Ne diyelim, iyi ki öyle olmadı da bizle buluştu. Lisans eğitimi: Ağır bir bölümde okuduğu için o yıllarda müziğe istediği kadar zaman ayıramadığını dile getirdi. Bu durum da arkadaşı Alper'in, arkadaşının bir kısa film için ondan müzik istemesiyle değişime uğramış. Tabii bu kısa film çekilememiş ve bize ulaşamamış ama olsun. Ayrıca analitik düşünme noktasında da lisans eğitiminin bir artısı olmuş olabilir diyerek, o dönemlerine dair bunları kayıtlara geçirdi. Atölye deneyimi: Simge, 2014 yılında lisans eğitimin son yıllarında bir yandan mezuniyet stajını yaptığı o yoğun dönemde, Gümüşlük Akademisi' nde Harun Tekin 'in yürüttüğü "Şarkı Sözü Yazarlığı" atölyesine katılmış. Kestim Kara Saçlarımı ' da bu atölye zamanında üretilen bir beste. Simge'ye o yıllardaki Simge için neler düşündüğünü sordum. "Sekiz haftalık bir atölyeydi ve ben şarkımı sekizinci hafta yani son haftada dinletebilmiştim. Her hafta kendimce çeşitli bahaneler bulup dinletmedim. Şimdi düşünüyorum da üretimlerim konusunda kendime daha iyi davranmak isterdim." Baktım Olmadı: Simge'nin yakın arkadaşı Doğacan'ın yeni yılda fotoğrafını attığı bir duvar yazından ilham alıyor. Simge 2014 yılı için müzik ateşinin alevlendiği ve '' B en müzik yapmak istiyorum.'' cümlesini kurduğu yıl olduğunu söyledi. Harun Tekin ile tanışmasıyla da bu yeni yolda, çok cesur ve enerjik hissettiği o dönemde bu şarkının nakaratını yazmış. O yıllarda diğer yakın arkadaşı Hazal'ı New York'ta ziyaret eden Simge. Milyonlarca seçeneğin içinde yüzdüğü o hissi özlediğini dile getirdi. Bu şarkının o dönemlerinden hatıra olduğunu ve konserde hep beraber söylemenin güç verdiğini de ekledi. Benim için de bu şarkı çok ayrı bir yerde. Pandemiden dolayı Polonya projemin iptal olduğu, milyonlarca olmasa da sayıca fazla seçenek arasında ne yapacağımı bulduğum o yolda bu şarkı yanımdaydı. Şarkının video klibindeki yazım hataları detayı ise yine bugünkü Ece'nin yaptığı yazım hatalarına delirmemesi için yine yanında. Ayrıca bu şarkı Biz Böyleyiz filminde de kullanıldı, filmin anlattığı hikâyeyi düşününce, anlatıma ve o sahneye katkısını es geçemeyeceğim. Simge de filmde kendi şarkısını gördüğü o andan bahsederken bir sinema salonunda olma hissini ne kadar özlediğimi tekrar fark ettim. "Şarkılarımda hikâye anlattığım için halihazırda var olan bir hikâyenin anlatımını desteklemesi ve o senaryoya oturması da o anda şarkının, bambaşka bir role girebildiğini gösteriyor." Sofar: Simge Sofar' ı önce dinleyici olarak deneyimleyenlerden. Sahnede dinlediği sanatçıların yerinde olmayı dinleyici konumundayken hayal ettiğini söyledi. Ne güzel ki gerçekleşti, Sofar Simge'nin ilk konser deneyimi, konserine ev sahipliği yapan Bengü ile de halen görüştüklerini söyledi. Elinde kahvesiyle evin bir köşesinde prova yapan o Simge'yi izlemeyi çok seviyorum. Pandemi süreci, evde üretmek : Başlarda kendinle kalmak halinin iyi geldiğini, çok üretken hissettiği söyledi ama tüm bu süreçte ilhamın sosyal hayatımızın içinde ne kadar var olduğunu da anladığını dile getirdi. Bu dönemde Efe Demiral 'le birlikte Güzel Şeyler akustik versiyon LP'sini de bizlerle buluşturdular. Buradan dinleyebilirsiniz. Yüksek lisans: Simge şu an İTÜ, Miam'da yüksek lisans yapıyor. Bir senesi bitti bile.🧿 Bu eğitime başlama kararını da geçtiğimiz yıl vermiş. "O dönemlerde yüksek lisansa başlamak istedim. Müzik konusunda çok daha derinleşme ihtiyacımın olduğunu fark ettiğim bir dönemdi, çok fazla müzik çalışıyordum. O da bana çok iyi geldi . " Patti Smith: Simge de benim gibi Patti aşığı çıktı. Şaşırmadım! Kayıt sonrasında da bunun üzerine çokça konuştuk. "Patti Smith'in en ufak ayrıntıları en iyi şekilde anlatması en büyük hayranlık duyduğum yanı. Onu kendime yakın buluyorum." Cevap: Yeni teklisi ve albümün habercisi Cevap yayında! Ani kapanma kararı alınan dönemde çekilen video klibin çekimini, şehrin en güzel sahnelerinden birinde Ses Tiyatrosu 'nda gerçekleştirmişler. Klibin yönetmeni Ece Naz Kızıltan , videodaki performans sanatçıları ise Demet Aksular Güneş ve Ferhat Güneş. Bu üretimin içindeki tüm isimleri videonun altındaki metinde bulabilirsiniz.👀 Yeni albüm yolda🎈: "İlk albümdeki şarkıların çoğu bir albümde olacak diye düşünerek yazdığım şarkılar değildi. Şimdi insanlar dinleyecek diye düşünerek yazmak çok farklı çünkü insanlarla paylaşacak olmak beni heyecanlandırıyor. Eskiden bu konuda korkuyordum ama artık öyle değil." Üretim Kaydı'na dair : " Hakikaten başkalarının röportajları dinlerken, çok özgüvenli insanlarla karşılaşıyoruz gibi ama o noktaya gelmek kolay değil. Ürettiklerini sunmak ve paylaşmak hiç kolay değil, kendine daha şefkatli olmak önemli. O yüzden burada o zorlukları konuşuyor olmak çok kıymetli."

Bizi bize anlatan şarkılar

Temmuz 24, 2021

·

Makale

Çatıdaki ilham kuşu

Merve’nin kaydın başlangıcında Üretim Kaydı için "Öğretici ve geçmişe dönüp bakmamı sağladı." dediği nokta benim için çok kıymetli oldu. Merve, lisans eğitimini müzik üzerine almadı ancak aldığı sosyoloji eğitiminin de onu beslediğini ve duyguların tarif ortaklığında insanlara ulaşmasını kolaylaştırdığını dile getirdi. Sorumluluklar: ‘’Bir kazancımın olmayacağı bir ay beni geriyor!’’ O yıllarda kazandığı parayı da yine müzik için kullanması, ♥ben. Gitar, bilgisayar gibi teknik ekipmanları almak için hedef koyuyor olmasını biraz da bu yüzden o sosyoloji okundu diyerek, not düştü. "Tanıdık Ağaçlar" ın ilk şarkısı oluşunu ve gitarda öğrendiği dört akorla yapmış olmasını burada kayıtlara geçirelim. Ah dört akor, bilmem mi! "Sözlerinden seç bana... "🎵 Farklı alanlardan beslenen Merve'ye sordum: "Evet müzik ! Benim kendimi ifade ettiğim yer dediğin o anı hatırlıyor musun? " Zor bir soru olduğunu söyledi ve şu an bunları birbirinden ayıramadığından bahsetti ama "Şarkı söylemekle aldığım tatmin bambaşka!" diye de ekledi. Merve'nin edebiyat alanında üretim yapmış olması bence şarkı sözü yazarlığı noktasında kendini belirgin şekilde gösteriyordu, "Gözlerin" şarkısının mutlaka bir öyküsü olduğuna emindim ve sordum. Beklediğim cevabı aldım, o yıllarda birine duyduğu hislerinden yola çıkarak yazdığı bir şarkı olsa da Gözlerin bence aşık olmanın kendisine yazılmış bir şarkı ! Sofar yolculuğuna başlamasına vesile olan şarkının da bu olması bence tesadüf değil. Bu şarkıyı ürettiği 2014 yılı içinse şunları söyledi: "Sanırım o yıllarda daha özgürdüm, şimdi üretirken daha çok düşünüyorum, çok ikna olmuyorum, yazdığım sözlere, cümlelere." Merve üretim sürecinin büyük kısmını zihninde gerçekleştirenlerden zihnin üretmeye başladığından emin olduktan sonra harekete geçiyor! Merve'nin kayıp blogu: Kayıttayken işte Üretim Kaydı! diye gözlerimin parladığı o an. Merve kendini o yıllarda en besleyen şeyin blog tutmak olduğunu söyledi, üzülerek belirtiyorum blogunu kapatmış bu yüzden okuyamıyor olsak da o kelimeler ve cümleler Merve’nin kaleminden çıkan şarkılarında sizleri bekliyor. (Fotoğraf: İrem Demir ) Sofar yolculuğu : " Bir kadının kendi şarkılarıyla ve gitarıyla şarkı söylemesi o yıllarda çok görünürdü, ben de içinde olmak istedim ç ünkü zaten evdeki Merve oydu." Demo yapabiliyor olmak, şarkılarını kayıt altına alıp insanlarla paylaşmaya başladığı o yıllarda Sofar'a başvurmuş, bu öykünün devamını bence onun sesinden dinleyin. 🎧 Müzik için koşuyor olmak: Konserlerin birbirini kovaladığı bir ay sonrasında bir Sofar'a daha katıldım, Eskişehir'de, o çok güzeldi, müzikle ilgili koşuyor olmak. Uykundan erken uyanıyorsun, işe gidiyorsun oradan çıkıyorsun konser için yollara düşüyorsun benim için çok güzeldi. Söz yazarlığı bambaşka: "Ben yazdığım şarkıyı birkaç sene sonra okuduğumda çok başka anlamlar alıyorum, içinden. Başka birinin sözleriymişçesine okuyorum." Üretim Partnerliği: Mabel Matiz ile Merve birlikte üretiyor.✨ Bu üretimdeki dinamikleri sordum Merve'ye. " Birincisi Mabel tabii ki üretimimizde daha baskın geliyor. Çünkü onun tecrübesi ve netliği benimkinden daha fazla deneyim içeriyor. Benden daha radikal kararlar verebiliyor. Bu çok iyi çünkü bu gözü etrafımda çok bulamıyorum. Çünkü yakınımdaki insanlar beni tatmin eden eleştiride bulunamıyorlar, ya çok güzel ya da olmamış diyorlar ama o, başka bir yerden cevap veriyor." "Onun şair şarkı yazarlığı onun ifadeleri beni zaten beslemişti. Hatta ben eminim ki beni fark etmeden beslemişti ve ikimizin üretiminde bize kolaylıkla ortaklık sağlayan taraf müzik zevklerimizin benzemesi ve aynı ses renklerine heyecanlanıyor oluşumuz." Türler arası sınırlar var mı? : Merve Çalkan tarzı olacak yani onu oluşturmaya çalışıyoruz ama bakıyorum gene birbirinden farklı, çok farklı şarkılar var yani ve bu beni mutlu ediyor, hiç rahatsız etmiyor. Burada dijital platformların şarkıcıya bir radyo atamasının ona ne hissettirdiğini de sordum. "Deneysel takılmak zorundayız. Dönüp baktığımızda dijital üretimlerin bir on senesi yok çünkü şu an bu çağda gelişen bir şeyden bahsediyoruz. Yani dijitale geçildi ve o geçiş kısmındayken ben de o zaman paylaşmaya başlamıştım. Artık tekliler çıkmalı diye düşünüyoruz, çünkü insanlar bir sonrakini merak etmek istiyor. " (Gerçekten çatıda şarkı söylüyor! ) İlham: Önce edebiyat diyelim, iki ismi kayıtlara geçirdik. Elena Ferrante ve Latife Tekin . Merve ilham aldığı şarkıları zaten listelerle insanlarla paylaşıyor, ben listede sevdiğim pek çok ismi gördüm ama en sevindiğim Soli sayesinde tanıştığım Elias Rahbani 'yi listede görmek oldu. 🎈 Uğur mu totem mi bu tişört ?: Başlangıçta söylediğim gibi aradan geçen yıllara rağmen onu şarkı söylerken Joy Divison tişörtüyle görünce sormadan edemedim. Değişen bir Merve var ama değişmeyen de bir Merve var o yüzden, nedir kerameti bu tişörtün? dedim. Soruma şaşırmasına iyice şaşırdım, bu detayı o da benimle fark etti. Keramet, Unknown Pleasures albümün kapağındaki dalgalardaymış.🌊 Tekinsiz'in video klibindeki ilham da bence bu ne dersiniz? Podcast'i tüm podcast mecralarından ve Aposto! mobil ve web uygulamalarından dinleyebilirsiniz.

Çatıdaki ilham kuşu

Haziran 26, 2021

·

Makale

Yollar bilinir mi?

Bu bölümün başlığı " Yollar Bilinmez " şarkısından ilham almıştır Barış’ın birden fazla enstrüman çalabildiğini biliyordum ama asıl merak ettiğim trompetle olan yolculuğuna ne zaman, nasıl başladığı ve buna nasıl karar verdiğiydi. Bu yüzden onu tanımaya bu sorumla başladım. Barış’ın müzikle olan yolculuğu gitarla ve grup kültürüyle başlasa da trompet merak ettiği bir enstrüman olarak o yıllarda hayatında yer almış, 2009 yılında trompetle olan bağını güçlendirecek kararı vermiş ve o zamanki grubunda trompet çalmaya başlamış, sonrası uzun pratik süreçleri ve öğrenme sancıları. Üretmeye çalışan herkes gibi özgüveni düşüren o "Ben yapabiliyor muyum acaba?" sorusu. Üretmenin ve bir enstrümanla sürekli pratik yapmanın zorlayıcı yanıyla, benim gördüğüm kadarıyla müziğin nefes aldıran hissiyle başa çıkmış Barış. İyi ki de çıkmış! Üretim yapanların (şu anda benim de deneyim bu yönde) ürettikleriyle geçinemediği dönemi Barış da tecrübe etmiş; 21-31 yaşları arasında hem kurumsal yerlerde çalışıp hem de o geçinme sürecinden kalan zamanlarında müzik yaparak, fiziksel olarak yorucu ama müzik yaparken nefes aldığını hissedebilme halini ben çok kıymetli buldum. Fail play albümüyle ilgili tabii önce albüm kapağını sordum oradan şarkıların isim hikayelerine olan merakımı dile getirdim, Barış’ın bu soruma cevabını kendi cümleleriyle kayıtlara geçirmek istiyorum. -Kapak görseli babamın çektiği bir fotoğraf. Giresunluyuz ailecek ve Giresun'a gittiğimizde tabi ki de yaylaya çıkılır böyle piknik yapılır falan. O zamanlarda çekilmiş 92 yılından bir fotoğraf CD’nin arka tarafındaki arabalı fotoğrafta o günün dönüşünde çekilmiş bir fotoğraf. Şarkı isimlerinin hikayesi ise; -Babamgil; babamı anımsatan şarkıydı, rakı masasına çıkmıştı. -Nene; bizim Tibet’in (davulcumuzun) anneannesini kaybettikten sonra yaptığı parçaydı ona ithafen. -Bilemiyorum şarkısının ismi ise tamamen parça çıktıktan sonra, ben stüdyoda ilk arkadaşlarıma gösterdiğimde ortaya çıktı, telefona kaydediyorduk parçayı ve parçanın fikirlerini “Barış parçanın adı ne dediler?” dedim “bilemiyorum”. O zaman bilemiyorum olarak yazıyorum dedi bizim Tolga, basçımız. Şarkının adı bilemiyorum oldu. -Kanadıkırık; onun böyle bir kanadı kırık hissiyatı var böyle bir düşük ama bir yandan da Muhsin Bey filminde Şener Şen'in oynadığı Muhsin Kanadıkırık karakterine selamda bulunarak yaptım. -Eftibato.html şarkısı ise isimlerimizden geliyor Efe, Tibet, Barış, Tolga. -Akale; bir konser dönüşünde Efe, Fransa'da müzik yapan bir grup dinletmişti bana, onun müziğinden, böyle bir melodisini etkilenerek bir provada bir şeyler çıktı. Sonrasında bu şarkı çıktı ve parça ismi Akale kaldı. -Dere; Efe'yle ikimizin yıllar önce 2013 yılında yaptığımız bir parça, bir akış ve dingin hissiyatı var. O yüzden o ismi vermiştik ona. -Çok derinlerde o kadar mutluydum ki; o parçada çok güçlü olduğum bir zamanda çıktı, onun ismini de aslında o zaman ki kız arkadaşımla beraber koymuştuk. Bize o şarkıdaki hissiyatı veren anahtar kelimeleri birleştirmiştik ve böyle bir cümleye döküp çok derinlerde mutluydum gibi bir şey olmuştu aslında ismi. - Yollar bilinmez; şarkı yollar bilinmez cümlesiyle başladığı için ismini öyle koymuştuk.

Yollar bilinir mi?

Nisan 3, 2021

·

Makale

Bengisu’nun Akustik Dolabı

Lisans seviyesinde bir müzik eğitimi deyince benim aklıma hep belli sınırlarda kalan, öğrencisine özgürlük alanı tanımayan bir model geliyor. Sadece müzik lisansında değil tüm lisans eğitimlerinde aslında. Bengisu dünyanın iyi olarak nitelendirilen sayılı müzik okullarından Beklee’de eğitim almış ve müziğin tüm dünyasını keşfetme imkanı bulmuş. Halen keşfetmeye devam ediyor. İlk sahne deneyimini lise yıllarında BKM Mutfak ’ta yaşayan Bengisu o zamanlar bu yolculuğa tatlı bir tesadüfle başlamış. O dönemleri eğlenceli anılarla hatırlayan Bengisu çevresinin hobi olarak müzik yap, meslek sahibi ol yanında müzik yap gibi fikirlerine çok cesurca bir hamleyle karşı çıkmış. Ailesine arkadaşımda kalıyorum deyip Amerikaya uçmak çılgın ve cesur hareket! Berklee öncesi tabii buradaki müzik okullarının da sınavlarına giren Bengisu müzikal bölümü yerine opera bölümüne yönlendirilmiş, Bengisu bu alana ilgisi olmadığı için bunu düşünmemiş ve müzikal bölümünden de dolaylı yoldan ilk reddini almış.(Şaşırdım diyemem) Ben burada sınırlar ve alanlardan bahsederken Bengisu Berklee ’de müziğe dair yirmiden fazla alanla tanışmış. Pek çok etnik kimlikle ve pek çok ülkenin müziğine dair de deneyimleri olmuş. Yine de, eğitim hayatı boyunca ağlayarak ya ben bunu neden öğreniyorum dediği bir nokta vardır diye düşündüm ve sordum. “Nerede işime yarayacak dediğin ama hayatını kurtaran bir ders oldu mu?” İlk kanalda bahsettiğim hayat kurtaran icat bu dersler sayesinde çıkmış. Evde üretirken akustik ve ses yalıtımı sorununu giysi dolabını akustik bir dolaba çevirerek çözen Bengisu bu icadını, o zamanlar matematiksel hesaplamalarla boğulduğu akustik dersine borçlu. Bengisu tek başına üretim yapmıyor tabii, bir orkestrası var. Ekibin her üyesi evlerinden kayıtlara katılıyor. Ortak bir programlama dilinde buluşmak ve teknik detayları kusursuz yürütmek ve saat farklarına uyum sağlayabilmek başta epeyi zorlayıcı olmuş. Bengisu’nun özgürlüğe verdiği önem ve güçlü duruşu her cümlesinde hissediliyor. Pandemi başlamasaydı üretimlerimiz ne olurdu diye düşündüğümüz bir an oldu, kendisinin buna dair söylediklerini doğrudan kayıtlara geçirmek istiyorum. “Müzikte farklı şeyler yapıyoruz artık ve bu beni inanılmaz güçlü hissettiriyor. Çünkü korkmuyorum artık. Pandemi dönemine kadar biz bu özgürlüğün ne kadar geniş bir özgürlük olduğunun farkında değildik. Çünkü herkesin başka bir işi vardı. Başka bir meşgalesi vardı. Hayatı bir yerden böyle yakalamaya çalışıyorduk. Bak, her şey bitti, elimizden aldılar her şeyi bir anda, ne kaldı? Evde oturup üretiyoruz sadece, elimizde bir tek o kalınca da insanlar artık dedi ki; ben bu kalıplardan çok sıkıldım. Benim başka şeyler üretmem lazım.” Bir dost bulamadım Bengisu ile kesinlikle tanışmam lazım dediğim coverı, Pir Sultan Abdal’ın sözlerini günümüzde bir dost meclisinde bir ağızdan söylenebilecek bir etkiye dönüştüren o ilk fikri merak ettim. Evet şarkının adıyla çelişen bu hissi çok farklı bir deneyim olarak gördüm. Şarkının hikayesi Bengisu'nun Amerika ‘daki arkadaş grubunun bu şarkının Ajda Pekkan ’ın söylediği versiyonunu Bengisu ’ya dinletmesiyle başlıyor, bir de bakıyorlar ki bunun plak versiyonu zaten evlerinde var. Bu üretimlerinin yanında reklam müzikleri de üreten Bengisu, bu türküyü yeniden yorumlama isteğini ajanstaki kendi deyimiyle büyükleriyle paylaşmış ve çalışmalara başlamışlar. Başlarda Ajda Pekkan ’dan duyduğu yorumun etkisinde kalsa da kendi sesini bulmuş! Bu konuyu açınca ve beğendiğimi söyleyince hakikaten yüzünde mutluluğu gördüm. Geleneksel olana yapılan yeni yorumlarda bazı insanların ilk yorumu “özün” kaybedildiği yönünde oluyor ama ben öyle düşünmüyorum, özü hatırlatmak için tüm bu yeni yorumlamalar çok kıymetli. Tesadüflere şaşırmamayı halen başaramayan ben bu kaydın başında da Bengisu ile aynı memleketten olmamıza şaşırdım, şöyle ki köklerimizin bağlı olduğu köylerimizin arasında bir iki sıra dağ var. Bu tesadüf sayesinde ülkemizdeki etnik müzik kütüphanesini tekrar tekrar konuşmuş olduk, ben İstanbul ve Rize arasında gidip gelişlerimde müzik dinleme açısından kendime sorduğum bir soruyu Bengisu ’ya da yöneltim. Bu kısımda benim sorum ve Bengisu’nun cevabı doğrudan kayıtlara geçsin istiyorum. E: Ben Rize’de yaşarken yöresel müziklerle çok aram yoktu. Şöyle hayatın içinde hep olduğu için ailemin, dedemin ve babaannemin dilinde hep duyduğum benzer ezgiler gün sonunda o yaşlarımdaki mp3 çalarımda aradığım müzikler değildi, dinlerdim tabii ama sürekli değil. Karadeniz rock gruplarını daha çok dinliyordum o yaşlarımda. Burada yaşamaya başlayınca hem o türkülerin anlattıklarını daha iyi anlamaya başladım hem de kurduğum bağ arttı, özlüyorum ve dinliyorum ama oraya gidince de ingilizce rock, caz falan dinleyesim geliyor, bu işte bir iş var, komik değil mi ? Sen ülke değiştiriyorsun sende böyle bir şey oldu mu hiç? B: Çok iyi bir soru; hiç düşünmedim desem. Fark etmedim, dikkat etmedim ama şunu söyleyebilirim o il sınırından girince benim konuşmam değişiyor, demezsin yani bu kız caz okumuş, Berklee’de okumuş.

Bengisu’nun Akustik Dolabı

Nisan 17, 2021

·

Makale

👀"Bulur muyum kendimi yeniden?"

Üretene, ürettiği mekânda sorular sorabilmek bu aralar şanslı olduğum konular içinde. Kayda başlar başlamaz içinde bulunduğumuz stüdyonun enerjisinden bahsetmeden edemiyorum. Kaydı aldığımızda YANAMAM'ın dinleyicilerle buluşmasına çok az bir zaman vardı ben şarkıyı önden dinleyen şanslı isimlerden olmuştum. Hâliyle ilk sorum Can'ın hislerini ve heyecanını kayıtlara geçirmeye yönelik oluyor. Can pandemi başlamadan önce kurduğu hayallerden, bu hayallerin pandemiyle birlikte nasıl ertelendiğinden bahsetti. Pandemi süresince de partneri Merve Deniz ile birlikte Merve'nin 'Dünya Evim' albümünün kayıtlarını gerçekleştirmişler. O gün şarkının çıkmasından hemen önceki saatlerde ise yaklaşık iki senedir şarkı paylaşmadığı için çok heyecanlı olduğunu kayıtlara geçirdi. Dagobah Stüdios, Fotoğraf: Can Oflaz "İki yıldır bir üretimim olmadı." dese de ona bu süreç boyunca canlı yayınlarla dinleyicileriyle kurduğu bağı hatırlatıyorum. Konser veremediği o aylarda bunun ne kadar iyi geldiğini ve önemli bir alan olduğunu konuşuyoruz. Burada Merve ile olan üretim partnerliğini sormadan edemiyorum. Sevgili olup bir yandan da birlikte üretmek; bunun besleyici ve zor yanını merak ediyorum. Tanışmalarının on yıllık bir geçmişi olduğunu öğrenmemin yanı sıra tanışma vesilelerinin de müzik sayesinde olduğunu öğreninince, taşlar yerine oturuyor. "Biz her günümüzü müzik konuşarak, hallerimizi paylaşarak geçiriyoruz. Beraber bir stüdyo ve plak şirketi de kurduk aynı zamanda. YANAMAM'ın klibini Merve çekti. Ben, onun yıllar içinde aranjmanlarını yaptım bununla bu birliktelik başka bir şeye evrildi. On sene geçmiş olmasına rağmen yeni başlıyor gibi hissediyoruz. Gerçekten, bazı taşlar yeni yeni yerine oturdu. Her şekilde birbirimize dürüst olabildiğimiz, gereksiz bir şekilde birbirimizi gazlamadığımız ama ihtiyacımız olduğunda da birbirimizin yanında durduğumuz bir ilişki ve gerçekten çok mutluyum." Dagobah Studios, p odcast kaydından bir kare Yakın zamanda Can, sosyal medya hesabından Ankilozan Spondilit adlı bir rahatsızlığının olduğunu duyurmuş ve bu hastalığın farkındalığı için de elinden geleni yapmaya başlamıştı. Ben de böyle kronik bir hastalıkla birlikte aslında üretebilmek için en temel şey olan sağlığımızı nasıl çoğu zaman görmezden geldiğimizi hatırladım ve bunun üretimlerini nasıl etkilediğini sordum. Bilmeyenler için bu hastalık halk arasında omurga ya da bel romatizması olarak da biliniyor. "Bu benim her gün hayatımda olan bir şey ve vücudum hep bununla savaş veriyor. Fakat bunu son zamanlarda açıkçası pandemi ile de birlikte daha çok konuşur hâle geldim. Sadece takipçilerimle değil, kendimle de ancak paylaştım. Çünkü bu benim de kendime itiraf etmediğim bir şeydi. Her şey dışarıdan göründüğü gibi olamaya biliyor. Bu hastalık bana, en çok bunu öğretti. Bunu öğrendikten sonra da bunu paylaşabilmeyi. Bununla birlikte hayatım çok değişti, üretimim değişti, kendimi kabullenme şeklim değişti." "Gerçekten yürüyemeyecek kadar ağrım olduğunda da sahneye çıktığımı biliyorum; çünkü sahneye çıkmak ya da herhangi bir şey yapmak büyük bir yerde benim için. Son zamanlarda şunu da düşünmeye başladım. Herhangi bir hastalığa rağmen, birisinin sabah kalkabiliyor olması, o cesareti gösterebiliyor olması bence zaten çok değerli bir şey. Hastalığa rağmen bir şeyler başarabiliyor olmak. Pandemiye kadar -hastalıktan bağımsız olarak- durmayı bilmeyen birisiydim. Evet şarkıcıyım ama bir sürü başka şey de yaptım. Benim gerçekten bir günüm çok aktif geçerdi. Bu hastalığı yaşamaya korktuğum için hep böyle hayatıma bir telaş, bir iş koyuyormuşum, onu anladım. Pandemi bana hem durmayı öğretti hem de durmanın ne kadar gerekli olduğunu." Konu buradan YANAMAM'ın hikayesine geliyor. Can, bu sürecin şarkıyla olan bağından bahsetti. Şarkının ilk akorları kendini göstermiş daha sonra ise sözleri. Sözleri Eylül 2020 gibi yazmaya başlamış. Yolculuğun başından bir aşk şarkısı olarak başlayan şarkı şimdi kendini bulma yolculuğunun bir parçası aslında. Ben de ilk dinlediğimde aynı şeyi hissettim ve bu şarkının üretenlerle doğrudan bir yakınlık içinde olduğunu düşündüm. YANAMAM'daki "Kendimi bile saklarım kendimden" cümlesi bana üretenlerin, ürettikleri o ilk zamanlardaki özgüvensizlik hissinin kelimelere dökülmüş hali gibi geldi. Üretilen ilk üretimlerin paylaşılmaya çekinilmesi ve saklanması... Can'ın süreci anlatırken "kendi gerçeğinizi konuşmaya korkmak " diyerek hayattaki korkularımızdan da bahsettiğini kayıtlara geçiyorum. "YANAMAM aşk hikâyesinden gerçekten kendini bulma yolculuğuma evrilen bir şarkı. 'Ben ne yapmak istiyorum, ürettiklerim ne ifade ediyor, bu yaşamın benim için ne ifade ediyor?' soruyla kendime yoğunlaştığım bir dönem geçirdim." Fotoğraf: Merve Deniz Şarkının video klibi Beykoz Kundara'da çekildi. Klibin senaryosunu ve yönetmenliğini Merve Deniz , görüntü yönetmenliğini ise Emre Kabaşabanoğlu üstleniyor. Can, klipteki dans sahneleri için koreograf Gizem Aksu ile bir yolculuğa çıktıklarını söylüyor ve ekliyor; " Yine hastalıktan ötürü hareket etmeye çekinceli yaklaştığım bir dönemdi. Gizem sayesinde içimden gelen hareketi keşfettim. Kendimi keşfettiğim yolculuğa çıktım. O yüzden ona çok teşekkür ediyorum." Klipte Can'a danslarında Ezgi Yaren Karademir eşlik ediyor. YANAMAM'I İzlemek ve dinlemek için tıkla Can üretme yolculuğuna aslında cover larla başlayan bir müzisyen. Ben de ilk kez bir üretenin başlangıç yolculuğuna dair kaydımı, sona bırakıyorum. Cover ların -ki ben yorum demeyi seviyorum- müzikte öğretici bir yanı olduğunu düşünüyorum. Can'ın High and Dry yorumundan deyim yerindeyse çıkamıyorum. Can da "hep kendi şarkılarımı söylemek istedim ve bunu hayal ettim." deyince bu üretimlerini hayatında nasıl konumlandırdığını anlamaya çalıştım. Can'ın daha küçük yaşlarda MFÖ şarkılarını kendi kendine söylemesi ve lise yıllarında gitar çalarken bir yandan kendi şarkılarını yazmaya başlamış olması. Onun müzik yolculuğun neden cover larla başladığını anlamamı sağladı. Bizi ve sizleri 2022 Ocak ayına uğurlarken YANAMAM'ın akustik versiyonunun yeni yılda bizimle olacağını hatırlatıp. Stüdyonun duvarlarına albümün habercisi seslerin sindiğini sizler için kayıtlara geçiyorum.

👀"Bulur muyum kendimi yeniden?"

Aralık 29, 2021

·

Makale

Müziğin peşinde bir ipek yolu seyahati "Udgang"

Atahan aslında hem bas hem de ud çalan bir sanatçı, dolasıyla ilk merak ettiğim müziğe hangi enstrümanı çalarak başladığı oluyor. Atahan müzik eğitimine küçük yaşlarda piyano ile başlamış sonrasında da hocası Fikret Işıkçı'nın atölyesinde udu görmesiyle, ud ile devam etmiş ud çalmaya başladığında 12 yaşındaymış👀 Lise yıllarında ise bas çalmaya başlamış bas derslerini Emrah Sarıtunalılar'dan alan Atahan iki yıl boyunca caz armonisi dersini de ondan almış, daha önce aldığı temel müzik bilgisinin o yıllarda iyice pekiştiğini söyledi. "Emrah abiyle iyi bir metodolojimiz vardı. Bir kayıtta çaldığın şey nasıl duyulur, onu nasıl mix'lemen lazım gibi şeyleri de konuşuyorduk. Bir basın enstrüman olarak tavrı nasıl olmalı? Kompozisyon içinde ne yapmalı, ne etmeli? gibi bir çok detay güzel şeyler konuşuyorduk." Udu tekrar eline alması ise üniversite yıllarında olmuş, o yıllarda Türk müziğine karşı da kendi kendine ilerlemeye öğrenmeye başlamış. Bu çalışmaları yaparken ortaya çıkan bazı motifler ve melodiler Udgang'in temellerini oluşturmaya başlamış. O yıllarda İstanbul'da devam eden "Gagarin" isimli caz ekibinin içinde bas çalmaya da devam ettiğini söyleyen Atahan, beş yıl kadar bu ekibin içinde yer almış. Gagarin'in piyanisti Orkun, Amerika'ya gidince proje sonlanmak zorunda kalmış ve Atahan'ın bir ekip arayışı başlamış. Atahan o süreçte en büyük şansının ve ilhamının Volkan İncüvez ile tanışmak olduğunu söyledi. "Çok hayranım onun yaptıklarına, Türk müziğine yaklaşımı beni çok etkilemişti. Volkan'ın Türk müziğine , onun bir şekilde güncel müziğe taşınması ile yaptıklarının ve vizyonunun çok doğru olduğunu gördüm. Bunların birleşimi sonucu Udgang oluşmaya başladı. İlk çıkan motifleri toparlamaya başladım ve ilk parça 'Royal Road' ortaya çıktı. O parça mesela hicâz bir motif aslında. Hikâyeden de anlaşıldığı üzere ben böyle çok Türk müziğine hakim bir insan değilim akademik olarak. O yüzden de başta kendimi de çok eleştiriyordum." "Bir yandan cesaretimi sorguluyorum bir yandan da doğru güzel bir şey yapmaya çalışıyorum. Bas ve udu kombinlediğim bir armoni, görece basit bir şey yapmaya çalıştım ama bunun da doğru olduğunu düşünüyorum. Türk müziğini komplike yapmak çok kolay bir şey değil. Biraz hassas yaklaşmak gerekiyor. Böyle çok genel geçer kurallarla yaklaşmamak gerekiyor. Yapmaya çalıştığım şeyi kısaca Türk müziğini caz sahnesine taşımak olarak özetleyebilirim." Udgang'in isim hikâyesi ise Atahan'ın Danimarka'ya gittiği 2017 yılına dayanıyor. Udgang, Dancada çıkış anlamına geliyor. Kuzey cazına referans da verdiği için bu ismin projeyle çok uyumlu olduğunu düşündüğünü kayıtlara geçirdi. Şarkıların isimlerinden de anlaşıldığı üzere albümden bir seyyahlık hissi geçmemesi elde değil. Haliyle Atahan'ın coğrafya ile ilişkisinin peşine düşüyorum. Bununla ilgili bakalım neleri kayda geçirmiş. "Ben çok tarih coğrafya okuyan bir insanım çocukluğundan beri böyle atlas karıştırarak büyüdüm. Aslında kağıt üstünde de kalmayan bir şey bu, doğada vakit geçirmeyi çok seviyorum. Baba tarafım Kafkasya tarafından gelme, anne tarafım Karadeniz'den. İşte Kafkasya, Ortadoğu, Asya, Azerbaycan. Bu alanlarda da daha somut bağlarım olduğu için oralarda daha kuvvetli bir ilişkim var diyebilirim. Yaptığım müzikte de bunu çok doğal olarak istediğim için ortaya çıkan bir şey bu. İlk melodiler ortaya çıktığında isimleri de belliydi. " Kayıt süreci pandeminin başına denk gelmesiyle biraz maceralı ve bol ertelemeli olsa da sonunda başarmışlar.🌝 Burada o zamanların kayıt altına alındığı bir video var. " Albüm fikri ilk başta benim kafamda yoktu, 2019 Kasım ayında Cemil'le çalışmaya başlamıştık sonra Alp de dahil oldu. Provalara başladığımızda ilk amacımız ortaya çıkan altı parçanın kaydını almaktı, ben trio ile bunu oturtmak istemiştim. Biraz maceralı oldu, bu sayede de kayıt öncesinde çok iyi hazırlandık diyebilirim. Planladığımızdan geç de olsa 2021 Temmuz ayında kaydettik albümü. Kayıt öncesinde üç dört gibi hafta yoğun bir prova takvimimiz vardı. Hayyam Stüdyoları'nda kaydettik, ayrı ayrı odalarda çaldık, göz göze gelebileceğimiz açılardaydık ama çok da kolay olmuyor tabii. Sinan Sakızlı' yla çok iyi anlaştık. O, benzer işleri daha önce kaydettiği için ben en çok onunla çalışmak istemiştim. Mastering'i de ona emanet ettik, hakikaten çok güzel bir iş çıktı. Udu kaydetmek çok kolay bir iş değil. Doğru sesi alabilmek için uzay üssü 🛰 gibi bir odada, dört tane mikrofonla ve farklı açılardan sesi kaydettik." Gelecek planları: Atahan, parçaların ruhunu yansıtan video klipler çekmek istediğini söyledi ve gelecek konserlerden bahsetti. Sizlerin de Udgang'i canlı dinlemek istediğinizi düşünüyorum, gelecek konser tarihlerini buradan takip edebilirsiniz.

Müziğin peşinde bir ipek yolu seyahati "Udgang"

Mart 15, 2022

·

Makale

Dünyanın kabuğuna müzikle sığınmak

Gökçe, çocukluğundan beri müzik eğitimi almış, çocuklarla müzikler üzerine tatlı etkinlikler yapmaya devam etmiş derken. Albümde dikkatimi çeken Umut Burkay Çoşkun ismi oluyor. Gökçe kardeşiyle birlikte bir üretimin içinde ve müziğin içinde bu yüzden. Kardeşle üretim yapmak hele de müzik yapmak nasıl bir his, zorlukları neler diye düşünmeden edemedim. “Umut’la bir şey yapmak çok mucizevi bir şey bir yandan da çok normal ve olması gereken bir şey gibi. Hava gibi su gibi. Yapmayı çok sevdiğim bir şeyi Umut’la yapmalıymışım gibi hissediyorum. Geçen gün bir arkadaşım söyledi hatta tanıdığım iyi anlaşan tek kardeş sizsini diye, sanırım müzikte ortaklığı bulabilmemiz de buradan geliyor biz gerçekten iyi anlaşan ve birbirini iyi anlayan iki kardeşiz.” Albümün adımları da Gökçe’nin Çanakkale’ye tanışınmasıyla ve müzisyen kimliğini yeni bir enstrümanla yani gitarı keşfetmesiyle başlamış, diyebilirim. “Köyde olmakla birlikte müzik daha bireysel bir şeye evrildi benim için, önceden orkestra içinde üreten bir müzisyendim çünkü. Gitar çalmayı hiç bilmiyorum ama orada ucu kırık bir gitar vardı, onunla bir şeyler denemeye başladım. Kemanla bir şarkı yaratmak o kadar kolay değil. Bu albümle ilgili her şeyin şekillenmesi de bence 2019 yılında Kaçış şarkısının yayınlamasıyla birlikte oldu. Biz Umut’la karar verdik bu şarkıları Umut düzenlesin, Umut yapsın diye. Sonrasında da ilk EP “Dünya Bir Kabuk” geldi. O EP de aslında birbirimizi müziğin içinde tanımamız için bize bir alan yarattı." Fotoğraf: Beril Günşen Dedecanoğlu Peki, çocukluğunuza gidelim biraz evde müzikle ilişkiniz nasıldı, ikiniz için de soruyorum tabii bunu? Gökçe yedi sekiz yaşlarından beri keman çalıp eğitimleri de bu yönde olurken, Umut’un gitarla buluşması ortaokul yıllarında başlamış. Gördüğüm kadarıyla Umut kendi kendine öğrenen yetenekli insanlardan.👀 “Umut çok müzikle büyüyen bir çocuk değildi ufak tefek kurslara gitmeye başladı, sonrasında da müziğe dair ne varsa kendi çabasıyla öğrendi. Bence bu çok kıymetli bir şey. Ben konservatuardan aldığım eğitimime ve Umut’un müzisyen kimliğine baktığımda ve bunları karşılaştırdığımda onda çok daha dolu bir şeyler görüyorum. En azından yapmaya çalıştığımız müziğe dair. Çok büyük bir çaba ve daha sağlam bir altyapı var gibi geliyor.” Keman benim de öğrenmek isteyip öğrenemediklerimdendi, bu yüzden yaşlarını ve yıllarını verdiği bu enstrümanla neden bugün bir üretim yapmadığını iyice merak ediyorum. Kemanın zor ve tek başına üretmeyi mümkün kılmamasından bahseden Gökçe, "kemanımı seviyorum ona küsmüş değilim" diye de ekliyor. Not: Çocuk yaşta öğrenmeye başlamanın da getirdiği değişken bir ruh halinden bahsetmek de mümkün. Hatırlar mısınız? Community bültenin de tam da bu konu ile ilgili bir podcast vardı.👀 Korkmadan video klibinin ve şarkının hikâyesi benim özelikle merak ettiklerim arasındaydı. Stopmotion olan bu video Şebnem Aslan 'ın yetenekli ellerinden çıktı. "Pandemi de yapmaya çalıştığımız bir şarkıydı. Köpek arkadaşım Pan ile yürüyüşlerimizde düşündüklerimden yola çıktı. Korkular hayatım boyunca beni zorlayan şeyler oldular. Çanakkale'de taş evin için de olan bir stüdyo keşfettik. Ukulele kayıtlarını orada yapmıştık. Şebnem'e de çok kısa bu şarkı neden varı anlattım ve o da bana bu video ile geldi. Tabii bunda dostluğumuzun da payı var biz birimizi iyi okuyoruz." Gökçe Çanakkale'de, köpek arkadaşı Pan'la birlikte. Daha önceleri İstanbul'da yaşayan Gökçe, Çanakkale'de bir köye yerleşti ve orada yaşıyor. Şimdilerde ise İstanbul Çanakkale arası mekik dokuyor. "Taşınma fikrim yoktu ama İstanbul'da da debeleniyordum. Evet müziğe dair bir şeyler yapıyordum ama bana dair değillerdi, başkaları için yaptığım şeylerdi. Çocuklarla çalışmayı çok seviyorum ve gittiğim her yerde de çocukları bulabileceğimi biliyordum. Ormanevi kolektifi ile tanıştım ve aşık oldum oraya yerleşmeye karar verdim. Başlarda sadece 'kemancı' kimliğiyle oradaydım. belki de hani oradaki yaşantının içinde kendine bir yer açmaya çalışırken, ya da o kolektifin içinde ben ne yapabilirim ? sorgularken bu şarkılar ortaya çıktı, ifade biçimi olarak özellikle. Öğretici bir dönemdi diyebilrim. Üretmeme sebep olan yer demek mümkün." Bir Dilek Diledim, biraz melankolik bir albüm, provalarda çalarken ruh halleri nasıl düşüyorlar mı yükseliyorlar mı? Sormadan geçmek istemedim, bu soru Gökçe'nin en çok güldüğü soru oldu sanırım.🤣 Yeni, bir araya gelen bir ekip olmalarına rağmen yakaladıkları uyumdan bahseden Gökçe, şarkıların sözlerinden bağımsız çok eğlendiklerini ve provaları keyifli geçirdiklerini söyledi. Babylon'da albüm lansmanından, Fotoğraf: Defne Yıldırım Şarkı sözlerin bir kitap okuyor hissini verdiğini söylemiştim. Gökçe'nin okumakla çok kuvvetli bir bağının olduğu seziliyordu bu konudaki soruma verdiği yanıt beni, çok şaşırtmasa da doğrudan şarkılara ilham olan kitap isimleri vermesini de beklemediğimi söylemek isterim. "Çok büyük bir kütüphanesi olan evde o kitapları okuyan bir babayla büyüdüm. Kitap okumayı çok seviyorum, bazen dolaylı bazen de doğrudan şarkılarıma ilham oluyor bu okumalar. Sema Kaygusuz'un, Yere Düşen Dualar kitabını okuduktan sonra bir şey yapmak istedim, normalde cesaret de edemem anlatılmış bir hikâyenin üstüne yeni bir şeyi anlatmayı ama duramadım ve bendeki yansımasını paylaşamak istedim, 'Bu bizim çaresizliğimiz Yorgo' şarkısı da bu şekilde çıkmıştı mesela. Yine Cengiz Kara, isimli bir arkadaşımın öykü kitabından 'Zayak' adlı öyküsünden etkilenmiştim ve aynı isimli bir şarkı yapmıştım." Okumak yazmakla yan yana durduğu için konu bu sefer söz yazarlığı sürecine dair oluyor. Söz yazımının her şarkıda değişen bir süreç olduğunu söyledi. "En temelde kendini sıkıştıran bir durumdan kendini kurtarma isteğiyle başlıyor. Önce sözler çıkıyor bazen üzerine mırıldanıyorum, bazen de mırıldanırken sözler çıkıyor. Ama şarkının adı hep en son kendini gösteriyor." Geçtiğimiz hafta sonu " Babylon Soundgarden" festivalinde benim ilk kez gördüğüm bir sahne vardı. "Biraz Yalnız Kalabilir Miyiz? alanı. Gökçe'ye şarkılarıyla ve insanlarla yalnız kalmanın nasıl bir deneyim olduğunu sordum. Fotoğraf: Yeşim Özşen "Bunu ilk kez 8 Mart'da kendine has etkinliği kapsamında hoodbase'in davetiyle yapmıştım. O zaman, ilk defa şarkılarımla iletişim kurmuştum insanlarla. Başta çok heyecanlanmıştım nasıl olacak? diye. Karşılıklı iletişim biçimi beni çok etkiledi. Tekrar, aynı şeyi yaşamak çok iyi geldi. İnsanlarla göz göze geliyorsun, sana zaman ayırıyorlar, şarkılarını sadece onlara söylüyorsun hakikaten farklı bir deneyim."

Dünyanın kabuğuna müzikle sığınmak

Haziran 7, 2022

·

Makale

Atmosferik müzikler yaratmak ve şehri kaydetmek

Taner, çocukken müzik sesine aşina olduğu bir evde büyüyor. Çocuk yaşlarda müzikle olan bağı bir org çalma deneyimiyle başlasa da o yaşlarda "bunu eğlenerek yapmadığından olsa gerek" mutlu olduğu bir alan olmadığını anlatıyor. O yıllarda resme ve çizmeye daha tutkunmuş, böyle olunca onu üniversite de animasyon, çizgi film okumaya karar verdiren şeyin de ne olduğunu merak ediyorum. Ve tekrar müziğe döndürenin. Çocukken bunlar arasında gidip gelse de bir yerde bir dürtü daha belirgindir diye düşünüyorum. Ve buna dair konuşarak başlıyoruz sohbetimize. "Annemler, çok iyi taklit yaptığımı söylerdi. Zaten taklit dediğimiz şey de sesi hafızaya atmak ve onu tekrar canlandırmak." Taner çocukluk yıllarında ilk walkmani ile "Güzel sanatlar lisesine gitmem ve resim okumayı seçmem aslında çok zor bir karar olmadı. Çocukluğumdan beri resme yatkındım, en büyük oyuncağım kağıt kalemdi, bana çok destek oldu ailem bu konuda. Seslere ilgimi de o yıllarda okulda keşfettim, koridorda bir sürü enstrüman sesi duyuyordum, okulun bir orkestrasında davul çalmaya başlamıştım, sonra gitar çaldım. Sesle görseli birleştirebileceğim tek bölüm olduğu için Eskişehir’de animasyon, çizgi film bölümünü okumaya karar verdim. Mimar Sinan’da resim bölümünü de kazanmıştım ama İstanbul’da olmak istemedim." Taner, lisans eğitimini tamamlamadan İstanbul'a dönme kararı almış. O yıllarda Eskişehir'de pek çok grupta çalan ve yeni şeyler deneyen Taner, hem şehri hem bölümü bırakmak gibi iki zorlu karar almış ve müziğin peşinden gitmiş. Ben de bu kararı alma sürecini merak ettim. "Konservatuar da okuyanlar anlar beni, yaratıcı düşünemediğin bir eğitim düzeni oluyor okulda, ben de öyle hissediyordum. Müzikte ilkel olarak keşfettiğim şeyler ve orada üretiyor olmak büyük haz veriyordu, o yüzden bu kararı aldım.” İstanbul'da yıllarca yaşamış olsa da sonuçta başka bir şehirden buraya eğitimini almadığı bir alanda üretmek için geliyor ve yeni bir yola başlıyor. Sektörü düşününce, eğitimini almadan sektöre girmiş olmasına dair bir sorun ya da önyargı yaşayıp yaşamadığını merak ediyorum. "Yaşadım tabii, hatta ilk işim bir jingle şirketindeydi, müzik üstüne hiçbir iş vermediler orada bana. Sabah erkenden uyanıp Tuzla'dan kalkıp Bebek'e gidip stüdyoyu açıyordum. Zaten bu yüzden de bıraktım işi bir süre sonra.” Taner'in gitarları ve evine vuran güneş Domuz Records nasıl bir ihtiyacın sonucunda doğdu? "Benim gibi üretmek isteyen, bağımsız üretmek isteyen insanlarla birlikte işler yapmak istedim, yakınlarımdan başladım. Hem prodüksiyonlarını yapayım hem de kaset olarak basayım gibi bir fikrim vardı. Kaset o yıllarda bu kadar hipster itemi değildi tabii.🙃” "Tophane’de tek kişilik aşk, tek kişilik oda" nasıl bir dönemin ürünü olarak bizimle buluştu? "Hayatımın en kötü dönemimin ürünü, bir fabrikanın bir odasında yaşıyordum o dönem, setlerde çalışıp, bir yerde menemen yapıyordum. Tam gezi öncesiydi hatta, öyle bir dönemin ürünü o şarkı.” Taner'in çalışma masası Film ve dizi müziklerinde evrenini yansıtma konusundaki başarısından ötürü gelen teklifleri nasıl değerlendirdiğini, nasıl karar verdiğini ve çalışma sürecinin nasıl olduğunu merak ediyorum ve buna dair bir soru ile ona gidiyorum. "Daha önce yapmadığım bir iş olmasına dikkat ediyorum, ürettiklerimden yola çıkarak bir brief geliyorsa onu da yeni fikirlerle başka bir şeye eviriyorum. Sete mutlaka ziyarete gidiyorum, rengini görmeden demoyu çıkartamıyorum çünkü. Okuma provasına kesinlikle gidiyorum, çünkü kendi okumamdan, kafamda kurduğum dünyadan farklı olduğunu görüyorum. Bu gözlemlerimden de hareketle önce duygu durumlarını çıkartıyorum." Limonata, Cemil Şov, Bana Karanlığını Anlat filmlerinden sonra en son GAİN'deki Cezailer dizisinin de müziğini yapıyor Taner. Limonata filminde müzikleri Ahmet Kenan Bilgiç ve Okan Kaya ile birlikte üretmişlerdi. Benim de onu tanımama vesile olduğu için önce bu filmin sürecinden konuşmaya başlıyoruz. İlk set ziyareti deneyimini ve o atmosferi görmenin önemini o filmde anladığını söyleyen Taner, yönetmen Ali Atay'dan brief'in çok iyi geldiğini ve balkan ezgileri ağırlıklı değil, bir yol filmi temasında bir şeyler ürettiklerini dile getirdi. Cemil Şov ve Bana Karanlığı Anlat filmleriyle Adana Film Festivali'nde en iyi film müziği ödülü alan Taner, ödüllerin ona motivasyon verdiğini ama buradaki "en iyi" kavramına çok kapılmamaya çalıştığını söyledi. Bana Karanlığını Anlat filminde ben daha adını görmeden onun üretimini tanırken, bir arkadaşı da Cezailer dizisinde müziğin Taner'in ellerinden çıktığını anlayıp jenerikte onun adını görünce sevinmiş. Taner bu yorumlara ve yarattığı atmosferik evrenin fark edilmesine sevindiğini söyledi. Bağımsız üretenler kaşesinden fiyat teklifine kadar ürettikleri alanın her şeyiyle ilgileniyor. Bu bence çok yorucu bir şey. Bununla ilgili sen ne düşünüyorsun? "Yıllardır ben tek başıma yürüttüm bu süreçleri ve yoruldum cidden. Cezailer işinde hem koordinatör hem de menajerlik gibi bir yardımla Yaren Avcı ile çalıştım. Çok büyük bir artı oldu benim için, sözleşmeyi bir avukata okutmak bile kafanı rahatlıyor." Biraz da çalışma biçimini konuşalım: Kadıköy'de oturuyorsun, gürültülü bir semtimiz. Bunun kayıt alırken seni zorladığını düşünüyorum ama bir yandan da son işine bakınca Cezailer'de, "İlham buradan gelmiş" demedim desem yalan olur. Ne düşünüyorsun gürültülü şehrimizin üretim üzerindeki etkisine? "Var galiba. Field recorder’im var, stok sample, hazır ses bankası kullanmayı çok sevmiyorum, ses bankamı da kendim oluşturuyorum, Güneş Özgeç’in evinde aldığım ses kayıtlarını kullandım bu işimde. Sabaha karşı martı seslerini kaydettim mesela, sonra onları bozup kullandım." Hata olarak gördüğün ve değiştirmek istediğin bir durum var mı? "Aynı müzik programını kullanıyor olmam hata gibi geliyor bana bazen, sanki başka programlar öğrensem başka estetikle desteklenmiş gibi olurdu. Her programın farklı bir estetiği var ve aslında farklı imkânlar da sunabilirler. Karşı tarafla aynı dilde konuşmak için de her programın dilini bilmek gerekiyor." Disleksik olan Taner, üretim süreçlerini nasıl yönetiyor? Son teslim tarihine kadar nasıl gerilmeden ilerleyebiliyor merak ediyorum. Taner bu konuyla ilgili bana hiç de yabancı gelmeyen bir açıklama yapıyor. "Bir üretim sürecindeyken ve o süreçte başka bir iş daha konuşulduysa, elimdeki projeyi bir an evvel bitirme motivasyonuna kavuşuyorum. Çünkü bitmeli ki bir an evvel diğerine başlayabileyim. Bir de görsel dünya kurarak, çizerek bir yol haritası çıkartıyorum, o çok yardımcı oluyor bana." Bir Rüya klibi ekip, Fotoğraf: Merve Terzioğlu Nilipek.'le birlikte yaptıkları Vazgeçtim ve Güneş Özgeç'le yaptıkları "Bir Rüya" şarkılarının hikâyeleri hakkında konuşuyoruz. 🌟 Bir Rüya'nın hikâyesi, Taner'in Sara Pınar Önder'in Charette (2022) isimli kısa filmi için yaptığı bir arka sese, Güneş ve Taner'in birlikte söz yazmasıyla başlamış. Hatta Taner bu şarkı için "Ben normalde söz yazamıyorum, hayatımda yazdığım tek söz bu." diye de ekledi. Sonrasında video kasetli kameralarla çekilen bu video klip doğmuş. İtiraf ediyorum videoda dans edenler içinde olamadığıma üzülüyorum. Nilipek. ve Taner Fotoğraf: Yaren Avcı ✍️ Vazgeçtim ise, onların da yazdığı gibi "Her şeyi arkada bırakıp yeni bir hayata atılma gücü veren tatlı bir umutsuzluğun şarkısı Vazgeçtim; hiçbir şeyi umursamadan dans ederek başlanan yeni bir hayat." Mert Tugen'in çizimiyle birleşen bu video klibi buradan izleyebilirsiniz. "Pandeminin ortasında sırf müzik yapmaktan uzaklaşmamak için bir odaya girmiş dört kişi o gün o odadan bir şarkıyla çıktı: Aslen Taner Yücel bestesi olan şarkı o gün Nilipek.’in sözleri ve vokalleriyle, Berkay Küçükbaşlar’ın ritmleriyle ve Can Aydınoğlu’nun gitar ve tuşlu melodileriyle buluştu." Taner de bu şarkının ortaya çıktığı dönemi, her şeyin kötü gittiği ama yeni başlangıçların da başladığı bir dönemin ürünü olarak adlandırıyor. Nilipek. karşı komşusuymuş ve köpekleri Fıstık onun da o dönemde yakın arkadaşı olmuş. Ev buluşmalarında telefona kaydedilen bir demo nun hatırlanmasıyla şarkı bizimle buluştu. Sanatçılarla çalışma süreçlerini nasıl yönetiyorsun? Onları iyi tanımaya çalışıyorsun biliyorum, bu çok kıymetli. Genelde arkadaş oluyorsun ve insanların tercih etmeyeceği bir yöntem bu ama ben bunu daha doğru, kıymetli buluyorum. Bu da yansıyor çıkan işe, bu konuda sen ne düşünüyorsun? "Evet ben öyle yaklaşıyorum, 'Ne istiyorsun? Ne hissinin peşindesin?' gibi sorular da soruyorum. Hikâye anlatıcının hikâyesini anlamak için hikâyeye dahil olmak gerekir."

Atmosferik müzikler yaratmak ve şehri kaydetmek

Aralık 6, 2022

·

Makale

Müzikle zamansız ve evrensel bir anlatıcı olmak: Efe Demiral

Çocukken enstrüman olan bir evde büyüyen Efe, babasının saz ve gitar çaldığını ama o yaşlarda müzikle olan ilişkisini net hatırlayamadığını söyledi. Hatta babasının gitarının kaybolma ve tekrar bulunma hikâyesi de var ve o gitar hâlâ Efe'de. On altı yaşında gitar çalmaya başlayan Efe’nin ilk gitarı amcasının hediyesi olan Campbell marka bir klasik gitarmış, çaldığı ilk şarkı ise Gülnihal'miş. İstanbul Üniversitesi Jeofizik bölümünü kazanan ama bitirmeden Bilgi Üniversitesi'nde Müzik bölümünü burslu olarak kazanan Efe, eğitime önce mühendislik okumaya başlaması için ise ailesinin sanat okumak gibi bir yönlendirmesi olmadığını söyledi. Mühendisliği bırakıp müzik okumaya karar verince ailesinin ne tepki verdiğini merak edip sorduğumda "burslu kazanınca kabullendiler diyebilirim" yanıtını verdi. Üretimlerinde en çok dinlediklerin etkilendiğini söyleyen Efe'nin ç ocukken müzik dinlediği anlardan bir fotoğrafı. İllüstrasyon: F. Nazlı Kuleci Bir dönem müzik yazarlığı yapan Efe pek çok söyleşi ve yazı yazmış, bunu ben de soru hazırlarken öğrendim. Şuraya Efe'nin PJ Harvey yazısını bırakıyorum. O yıllardan bu zamana ilham ve deneyim olarak neler taşıdığını sorduğumda ise Marc Ribot'la olan anılarını anlatıyor. Marc'ın asistanlığını yapmış, atölyesine katılmış ve üstüne onunla bir yazı da yazmış. O yıllara gitmek isteyenler için tık tık . Fotoğraf: Maxime Fayet Efe'nin "sektörde" ilk yolculuğu sahneyi paylaştığı müzisyenlerle başlıyor. "Sektör dediğimizde ilk etapta şunu söyleyebilirim, kendi üretimlerinle başlama fırsatın zaten pek yok. Ben, müziğini ve kendilerini sevdiğim arkadaşlarımla sahneyi paylaşarak sektör dediğimiz şeyde kısmen yer aldım. O da hem bana hem benim müzikal gelişimime çok fazla şey kattı. Ben de onların müziğine bir şeyler kattığımı düşünüyorum. Bu süreçte kendi müziğimle uğraşmaya da devam ettim." Efe'nin ilk solo gitar albümünü Ocak 2016’da ‘Inside Out’ adıyla yayınlandı, albümün dış sesler de dahil tüm kayıtlarını evde gerçekleştirmişler. Ben de önce o yıllara gidelim ve o albümün üretim sürecini düşünelim istedim. İlk albüm zordur deyip, Efe'ye geriye dönsen değiştirmek istediğin şeyler var mı? diye sordum. "Her şeyin o dönem yapıldığı hâliyle güzel ve özel olduğuna inanıyorum. O dönem düşünüp fazla gelen fikirler ya da eksikler şimdi güzel de geliyor. Öyle hissetmişim ve öyle bir doku yaratmışım o dönem içerisinde. Bu albüm, miksini benim yaptığım ilk albümdü, şimdi dinleyince değiştirmek isteyeceğim şeyler elbette var. Teknik açıdan daha iyi kayıtlar almak isterdim sanırım ama düşününce de o versiyonlar çok samimi geliyor. Kaygısız şekilde bir şeylerin üstüne gitmişim. O his şu an bile yansıyor bana, bugün de aradığım bir his." Uyku Pansiyon albümü ise ilk albümden üç sene sonra, 2019 Ocak'ta bizlerle buluşuyor. Kimilerine bu süre uzun gelebilir, kimine göre de kısa. Ben burada Efe'nin o üç yılda neler yaptığını merak ediyor ve bu albümün bizimle buluşma sürecinin peşine düşüyorum. "Bu soru iyi bir soru çünkü bu sürelerin dinleyici gözünde çok başka anlamları olabiliyor. Bazen albüm çıktığında bile ''Yeni şarkı ne zaman?'' sorusu gelebiliyor. Aslında o üç yıllık süreçte bir beste birikimi olmuştu, albümü 2018 Haziran ayında kaydetmiştik. İki senelik bir üretim diyebilirim. Normal bir süre gibi geliyor bana, daha sık üretim yapmak benim de istediğim bir şey ama burada başka etkenler de var. Albüm yaparken kapağından müzisyenine, miksinden yayınlanmasına, hepsi birer maliyet kalemi, bu şartlarda da o harcamalar çok rahat yapılamıyor bence." October klibinden görüntüler Oyuncular: Bige Önal, Mertcan Tekin Yönetmen: Ali Kanıbelli, Editör: Zag Erlat Görsel dünyalar ve maliyetler demişken bir müzisyenin en özendiği ve dinleyici ile buluşmasına, hikâyesini anlatmasına olanak sağlayan bir diğer mecra olan video klipleri konuşmaya geliyor sıra. October ’in ve Uyku Pansiyon 'un video klipleri her iki şarkının da dünyasını öyle güzel anlatıyor ki, bir film izlemekle aynı tadı alıyorum. Bu yüzden her iki klibin de hikâyesini Efe'den dinlemek istiyorum. "Çekimleri Köln’de gerçekleşen klibin yönetmenliğini ve animasyonunu Gizem Güvendağ, görüntü yönetmenliğini Damir Bašić üstleniyor. Beden ve uyku arasındaki kovalamaca oyununu konu eden klipte, dansçı Johann Bae’nin uykuyla dansına tanık oluyoruz." "October klibinde süreç yönetmen Ali Kanıbelli'nin 'Bir fikrim var ve ben çekmek istiyorum' demesiyle başladı. Ali parçayı çok seviyordu, Bige Önal ve Mertcan Tekin'in oyunculuğuyla, benim müziğimle onun görsel dünyası birleşmiş oldu. Bir klip gibi değil hakikaten bir iş bilirliği gibi benim için de. Yapım sürecinde bir taslak dışında hiçbir izleme bile yapmadım, ben de son bitmiş izledim. Dönüp dönüp arada izliyorum, gerçekten. Zamansız ve mekânsız bir havası var. Uyku Pansiyonu'nu Gizem Güvendağ yaptı, onun bireysel olarak tasarladığı ve bana sunduğu bir fikirdi. Görsel dünyasının albümün kapağıyla olan uyumunu ben de çok seviyorum. " Efe, Kolaj albümünün kapağını hazırlarken, Fotoğraf: Simge Pınar Efe, Kolaj albümünün kapağını kendi emekleriyle hazırladı, bu süreç bir buçuk ay kadar sürmüş. Sonra Alara Dırahşan bu görselle kapak tasarımını yaptı ve hareketli bir videoya dönüştürdü. Albüm yayınladığı hafta pek çok uluslararası listeye girdi ve radyolarda çalındı. Efe bu kolaj görseli hazırlamanın tatlı zorluğundan bahsederken ben albümün kayıt sürecine dair merak ettiklerimi sordum. Kolaj, 2021 Şubat ve 2022 Şubat olmak üzere iki sensionsla MİAM Stüdyolarında canlı kaydedildi. Ateş Erkoç kayıt sorumlusuyken Simge de kayıt asistanıymış. Bu iki seans arasında Efe, albümdeki dört parçayı yazmış, Stardust albümdeki eskiz olmadan bir günde ortaya çıkan tek parça. Kayıtta doğaçlamaya yer verip vermediklerine dair de bir şarkıda en fazla dört tekrar almış olduklarını dile getirdi. Miam Stüdyolarında Kolaj'ın kayıt zamanlarından "Çok tekrar almayı tercih etmiyordum zaten, Mert Can ve Eren'in de isteği bu yöndeydi. Çünkü bir yerden sonra çok tekrar almak müzikle olan ilk tanışıklık halini kaybettiriyor ve parça biraz ezbere dönmeye başlıyor gibi, ben öyle olmasını istemiyordum. O anlamda yeteri kadar doğaçlamaya alan açtığımızı düşünüyorum. Miksiyle ve kaydıyla çok içime sinen bir albüm oldu." Ekipman masası Efe pek çok müzisyenle çalışıyor ve kimiyle de sahneyi paylaşıyor. Bu değişen rollere, deneyim aktarımı ve denge üzerine konuştuklarımızdan kayıtlara geçenler: "Çok iyi müzisyenlerle çalıştım ve hepsinden çok önemli şeyler öğrendim. Sezgisel olarak beni besleyecek taraflara odaklanıyorum, 'Evet, burada olmam gerekiyor' dediğim yerde oluyorum. Başka başka rollere bürünmüyorum, rahat hissettiğim hâlimleyim ve sorduğun denge kolay değil gerçekten, gruptaki denge de önemli." Efe Demiral ve Simge Pınar Efe ve Simge'nin hayat ve iş partnerliği benim gözlerimden kalp çıkararak izlediğim bir birliktelik. Simge'nin son albümü Sevgideğer'in düzenlemelerini Efe yaptı. O albümden benim düzenlemesine "vauv burada neler yaptılar?" diye merakta olduğum Yalnızlık Cesaret İster üzerine de konuştuk. Efe ilham aldığı isimlerden detaylı olarak bahsetti, ben bu konuyu onun kadar iyi aktaracağımı düşünmediğimden sizi podcaste uğurluyorum. Efe ve Simge kısa bir süre önce müzik prodüksiyonu ve ses tasarımı yaptıkları Klik şirketini kurdular. Efe ile bu birlikteliğin ve fikrin de nasıl başladığını konuştuk. "Simge ile dinlediklerimiz çok yakın. Simge iyi bir arşivci ve iyi bir rock dinleyicisi. Yalnızlık Cesaret İster'de de ilk demo daha farklıydı, sonradan buna evrildi. Klik'in kurulması da bizim bir reklam müziğini birlikte yapmamızla başladı aslında, sonrasında Simge MİAM'a girdi ve mezun oldu. Kompozisyonlarını benim yaptığım mix'leri de Simge'nin yaptığı 'Klik'te bir üretme hâlimiz var." Yoğun bir sahne takvimi olan Efe'ye kendine zaman ayırıp ayıramadığını soruyor, son zamanlarda üretime dair onu düşündüren ismin peşine düşüyorum. "Dönem dönem değişiyor, bazen eve gitmek bile zor oluyor. O yoğun dönemlerden çıkınca kendimle vakit geçirince şarj oluyorum. Turne ve üretim zamanları arasında denge olmalı kesinlikle, ben mesela ayda yirmi konser verebilecek bir insan değilim. En son Sanatçı'nın Yolu kitabındaki uygulamaları yapıyordum. O çok iyi gelmişti ki tamamını yapıp kitabı bitiremedim. Ona rağmen iyi geldi." Bu sayı özelinde bu yayın için yazma sürecime dair ben de bir not düşmek istiyorum. Efe'nin söylediklerini yazıya dökerken albümlerini dinlemek için sık sık kaydımızı dinlemeye ara vermem gerekti. Albümlerinin bende bıraktığı zamansızlık etkisi olsa gerek, yeni yılla birlikte Kolaj, bu yayınla hayatımda ayrı bir anlamı olan bir albüm olarak kayıtlara geçiyor. Teşekkürler Efe Demiral Trio.

Müzikle zamansız ve evrensel bir anlatıcı olmak: Efe Demiral

Ocak 10, 2023

·

Makale

Karanlığa aldırmayan bir albüm yapmak: Sezer Koç

Sezer on iki yaşından beri gitar çalıyor ve yirmi yaşından beri de profesyonel olarak müzikle ilgileniyor. Bu yolculuğun kilit noktalarından birisi de Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü'nü yarıda bırakarak on yılı aşkın bir süredir İstanbullu indie, dream-pop grubu The Away Days ’in beyin takımında yer alması. Sezer'in on iki yaşına doğru gidiyor ve ona o gitarı aldıran anın peşine düşerek başlıyoruz podcaste. Neler dinlerdi o Sezer? Sıkıldığında oyun oynamak yerine arabaya kaçıp kaset dinlediğini dile getiren Sezer, bir 90 kuşağı çocuğu olarak Tarkan kasetlerinden bahsediyor. Sezer'in çocukluk yıllarından babasıyla bir fotoğrafı İlk gitarı kuzeninden ödünç aldığı klasik gitarmış ve ailesi de her zaman ona bu konuda destek olmuş. Ancak müziğin içine işlemesi ile ilgili her detayını hatırladığı şu ortaokul anısını kayıtlara geçiriyor: "Ortaokuldayken bir arkadaşımın evinde çok iyi ses sistemi vardı, size bir şarkı açacağım dedi ve Metallica: The Unforgiven 'ı açtı. Her anıyla aklımda, unutamıyorum asla. Orada bir şey oldu, ilk söz girdiğinde kaskatı kesildiğimi hatırlıyorum. Tabii o sırada bilmiyorum, gitar mı vokal mi davul mu? Hayalim. O arkadaşım da gitar çalıyordu. Birlikte çalalım bunu deyip başlamıştık." Üniversite eğitimini yarıda bırakıp hayatının merkezine müziğe koymak gibi zor bir kararı nasıl aldığını merak ediyorum ve The Away Days'i birlikte kurdukları Can Özen'le nasıl tanıştıklarını ve buna nasıl karar verdiklerini soruyorum. Sezer şöyle cevaplıyor: "Yapmaya karar verdik gibi değildi durum, yapmak zorundaydık. Can ile aynı üniversitede ve aynı bölümdeydik, tanıştığımız günün akşamı karaoke bara gittik ve sıra Can'a geldiğinde The Killers'dan bir şarkı söyledi. Somebody Told Me olması lazım hatta. Onun bunu hobi olarak yapmadığını anladım. O gece grubu kurmaya karar verdik ve o geceden beri Glastonbury hedefini koyduk, diyebilirim." Sezer bir dönem The Away Days'de yer almadı. Ben sorumu "Gruptan ayrıldın ve tekrar döndün, nasıl oldu bu süreç?" diye sorsam da o bunu "bırakmak" olarak değil kısa bir ara olarak gördüğünü söyledi. "Pandemiye denk geliyor o süreç ve eminim birçok müzisyenin kafası karışmıştır o dönemde. Ben de biraz ara verdim ve iyi geldi bana. Solo işlerimi üretmeme vesile oldu. Orada da grupça üretmeye devam ediyoruz tabii." Peki solo yapacağım kararını da bu dönemde mi aldın? diye soruyorum: "Tam bir karar anından bahsedemem aslında, 'Gelmekte olan geldi' desem daha doğru olur. Çok belliydi çünkü. Grupta da bazı şarkıları tamamen Can yapar, bazılarını tamamen ben yaparım, bazılarını ise birlikte yaparız. Son yıllarda böyle bir söz yazmak da istedim. Vokalimi geliştirmek istedim. 'Niye denemeyeyim ki!' dedim. Sadece bana ait olan bir şeyi de paylaşmak istedim insanlarla. En büyük motivasyon da buydu aslında. Hiç kimsenin karışmıyor oluşu. Her şeyi senin yönetiyor ve her şeyi senin belirliyor oluşun keyifli. Grup müziği yapmak da keyifli, onda da apayrı dinamikler var. O dönem solo üretmek çok keyifli geldi." Sezer'in demoları kaydettiği Kırklareli'deki evin hemen altındaki kafe, Sezer pek çok şarkının sözlerini burada yazmış . Pandemi döneminde Kırklareli'de çocukluğunun bir kısmını geçirdiği bir eve kapanarak demoları çıkartan Sezer İstanbul'da o hissi alamadı ve bu yüzden mi oraya dönüp süreci orada tamamladı diye merak ediyorum. "Bu albümden önce benim altı tane single' ım var. Tabii her single için öyle bir lüksüm yok Kırklareli'ye gidip kapanayım diye. Bu biraz albümün odağına girmek içindi. Çünkü bir-bir buçuk ay boyunca sadece onun içinde olunca en depresif şarkı da en dans şarkısına yaklaşıyor. O da diğerine yaklaşıyor. Bu yüzden bu kapanma biraz albümün gereksinimiydi bence. Çünkü İstanbul'da yedi sekiz şarkıyı tek seferde yekpare bir biçimde çıkartabileceğimi düşünmüyorum halen. Bir demonun üzerine bazen üç saat, beş saat gidiyorsun, bir gitar bulmaya çalışıyorsun. Eh şişiyorsun tabii ve ara verip yürümen lazım. Ben bu binaların arasında, bu korna seslerinin içerisinde bırak rahatlamayı daha da geriliyorum. O yüzden olmuyor. Yani o Kırklareli'de bir de kar yağıyordu o dönem, ocak ayıydı. Mükemmeldi." Gelelim, albüme adını veren Sadece Bi Rüya'nın nereden geldiğine. Sezer bu cümleyi bir akşam yönetmen Hayao Miyazaki’nin Spirited Away animesini izlerken duymuş ilk kez. Albüm kapağına çocukluk fotoğrafını taşıma fikrinin ise evvelden beri hayalinde olduğunu söylüyor. “Sadece Bi Rüya” Artwork: Atıl Aggündüz Demolar Kırklareli'de kaydedilse de albümün kayıt, mix ve mastering süreçleri İstanbul'da gerçekleşmiş. Davul kayıtları Babajim stüdyolarında kaydedilirken geri kalan kayıtlar Altıdört Stüdyo'da gerçekleşmiş. Mix'leri de Orçun Ayata üstlenmiş. Dokuz Sekiz etiketiyle çıkan albümün planlanan tarihten daha geç çıkmasıyla ilgili ise Sezer şunları kayıtlara geçirdi: "2022 ocak ayında aslında albümün çoğu bitmişti ama tek başına çalışmak gerçekten çok zorluyormuş. Grup içindeyken birbirini motive ediyorsun, tek başına olunca en büyük destekçin arkadaşların ve ailen oluyor. Projeden vazgeçip 'Yapmayacağım, bırakıyorum' dediğim bir dönem de oldu ama atlattım." Demo döneminden bir fotoğraf Favorimi seçmem çok zor olsa da Saat On İki ve Gökkuşağı'nın nasıl yazıldığını merak ediyorum.👀 Sezer gülerek iki şarkının da öyle şaşalı bir hikâyesi olmadığını söylerken demoyu kaydetmeye genelde kafasında her şeyi "tamam ettikten" sonra başladığını söyledi. Gökkuşağı'nın bir şarkının üretim sürecindeki normal hızının dışında bir süreci olmuş, onun deyimiyle ilginç bir şekilde bir günde biten bir şarkı olduğunu anlattıklarına ekledi. Ben hiç şaşırmadım çünkü şarkı gerçekten bir günü anlatıyor hissinde. 🌈 Şarkıya Nikola Stojkovic'in çektiği video klibi izlemek için tık tık . Saat On İki'nin Atıl Aggündüz yönetmeliğindeki klibi ise şurada . Fotoğraf: Ömercan Akay İlhamı da sormadan geçmedim tabii, albümde DIIV'ın enerjisini aldığım şarkılar olunca hemen sordum. Sezer DIIV'ı çok sevdiğini ilham, esinlenme ile benzerlik arasındaki ince çizgiye çok dikkat ettiğinin altını çizdi. Sezer'in bu playlist 'ini de buraya bırakıyorum. Bir konser hikâyesi Salon İKSV Konseri Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek Sezer'den konser haberini aldığım an "lütfen soundcheck'e geleyim" dedim. Kabul etti, iyi ki de etti. Beş sene üstüne Salon'un kulisine girdim ve Burası bu kadar ufak mıydı? dedim içimden. Sezer'e sahnede eşlik edecek ekiple tanıştım, sahneye tam anlamıyla arkadan baktım. Şu gördüğünüz şahane artwork'ün kesilip biçilmesine bile yardım ettim.🥹 Kayıtlara geçsin: Önce gitarın tellerini yenileyen, sonra görev listesine bu işi de ekleyen Mustafa , artwork’ü gerekli özenle mükemmel bir yuvarlık şeklinde kesti ancak inç olarak biraz büyük kaldı . Ben, “Zaten takmak için çıkarmayacak mıyız? Davulun kurulumu bitti ama dıştaki yuvarlağı bana ödünç verin iki dakika” gibi şahane olmayan bir fikir ortaya attım. İyi ki Cenk oradaydı, sahnenin arkasından o an kullanılmayan 20'lik bir davul zili buldu, ondan yardım alarak ölçülendirdik ve bu şaheseri hakkını vererek kesebildik. Konsere dönecek olursak. Sezer, ne istediğini bilen ve hızlıca anlaşan bir ekipsiniz soundcheck'ten bunu anladım. Nasıl bir araya geldiniz? "Teşekkürler öncelikle hem kendim hem ekibim adına. Hepsi çok tatlı insanlar. İşin müzisyenlik tarafı bir kenara, ben özellikle böyle bir ekip olsun istiyordum. Sinir bozucu, ters konuşabilecek bir insan istemiyordum hiç ekipte. Böyle olabildiğince naif, uyumlu insanlarla birlikte müzik yapmak istiyordum. Çok iyi müzisyen hepsi, bahsettiğin soundcheck'teki o akış o yüzdendi." Salon İKSV Konseri Davul: Cüneyt Cenkci Back vokal: İrem Kıran Klavye: Oğuz Akyüz Bas gitar: Vincent Baykal Ada Gitar: Mert Sarıkaya Ses: Başar Yurtçu Fotoğraf: Mete Kaan Özdilek Söyleşinin sonuna gelirken herkese aynı soruyu sormaya devam ediyorum. Bir kayıt cihazı seçsen ses/fotoğraf ya da video kaydeden, hangisini seçerdin ve ne kaydederdin bugünden geleceğe? "Bu soruyu biraz değiştireceğim, bugünden değil de geçmişte bir şeyin kaydedilmesini isterdim. Başta bahsettiğim Metallica: The Unforgiven 'ı dinlediğim o anı biri çeksin isterdim. Çünkü buraya kadar gelen serüvenin başlangıcı oydu. Yani öyle bir zehir girdi ki orada içime, ölene kadar çıkmayacak. O odada bir kamera olsun isterdim ve benim yerde kaskatı kalıp titrememi kaydetseydi. Çok büyülenmiştim çünkü. O anımın kaydedilmesini isterdim. Şu an izliyor olsaydık bayağı eğlenirdik."

Karanlığa aldırmayan bir albüm yapmak: Sezer Koç

Nisan 18, 2023

·

Makale