aposto-logo
TR
TREN
Bültenler
Radyo
Üyelik

Bültenler

Radyo

Aposto Üyelik

Aposto Hakkında

Kategoriler

ANGST İnsanları

ANGST İnsanları'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz.

10 Hikâye

HAZAL YILMAZ

Her hafta ANGST'ın bir harekete geçme çağrısı olduğunun altını çiziyoruz. Peki ANGST İnsanları kim? Biz, soru soranlarız — iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. İlk konuğumuz ANGST ekibinden Hazal Yılmaz . Röportaj: Alara Demirel Kendini iklim kültürünün bir parçası olarak görüyor musun? Yaşadığımız dünyada pek çok şey krize dönüşmeden önce dikkat çekmiyor. Giderek artan yangınlar, sel felaketleri dünyayı özensizce kullanmamızın bir semptomu. Ne yazık ki gidişat pek iyi değil. Devletler ve bireyler olarak acil önlemler almazsak bu yüzyılda değil iki derecenin altında kalmamız, 4-6 derece artış yaşamamız bile olası. İklim krizi bugün dünyanın en önemli meselelerinden birisi. Bunun mesele olmuş olmasına olumlu tarafından bakmaya çalışıyorum. Daha çok insan bunu meseleye dönüştürdükçe etrafında bir kültürün de gelişebileceğine inanıyorum ve inanmak istiyorum. İklim kültürünün oluşması, bunun sürekliliği, sadece kriz çözümü olmaması için çabalayan bir güruhun parçasıyım. Bu konuyla ilgili neler yapıyorsun? Bugün verdiğimiz bireysel kararların, önemsiz gibi görünen seçimlerin dünyanın geleceğini belirlediğini düşünüyorum. Hayatı yazarak anlamlandıran biriyim. Bu sebeple Emel Ernalbant'la 50 Maddede Veganlık isimli bir kitap yazdık. Hayvanları birer ürün olarak görmeden ve sürdürülebilir hayat için daha az atık yaratarak nasıl yaşayabileceğimizi, plastiği hayatımızdan tamamen çıkarmanın önemini ve yollarını, dilimize pelesenk olmuş türcü laflardan arınmayı, yulafın da sütü olduğunu, tüketmekten üretmeye nasıl ileri dönüşebileceğimizi, "Peyniri bırakamıyorum!" diyenler için alternatifleri anlattık bu kitapta. 50 Maddede Veganlık Veganlık, karbon ayak izimizi azaltmak için elimizden geleni yaptığımız dünyada hayvanların da insanlar kadar yaşamaya hakkı olduğuna dair bir inanç — bu inanç uğruna tatlardan ve alışkanlıklarımızdan vazgeçtiğimiz bir yaşam biçimi, ulusal sınırları ve duvarları hiçe sayışıyla belki de ilerleyen yıllarda insanları bir araya toplayacak politik bir duruş.

HAZAL YILMAZ

Ekim 5, 2021

·

Makale

ZEYNEP ŞENGÜL

ANGST İnsanları 'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. İkinci konuğumuz yüksek lisans tezini iklim değişikliği ve İstanbul'daki kültür kurumları üzerine yazan Zeynep Şengül . Röportaj: Alara Demirel Hayvan hakları gündelik pratiklerine nasıl yansıyor? Kendini bu hareketin neresinde konumlandırıyorsun? Bu hareketin bazen sosyal medya bazen arkadaş muhabbeti bazen de sokakta elimde pankartla yer aldığım kısmındayım. Bu hareket, hayatımın her alanında kullandığım malzemelerden yediklerime kadar kendisine yer bulan ve bulmaya da devam edecek bir hak arayışı, etik bir duruş. Bir süre önce sadece yaşayabilmek için bile mücadele veren hayvanlar için sesimi çıkarmanın utanılacak ya da çekinilecek bir şey olmadığını öğrendim, bu da içerisinde aktivizm yaptığım İstanbul Vegan Topluluğu ’na katılmamla daha da zenginleşen bir gelişme oldu. Öğrendiğim, inandığım ve doğruluğundan emin olduğum bütün gerçekleri kitlelere duyurmaya başladım — bu bazen bir bazen on beş kişi olabilir. Önemli olan konuşmak, hiç usanmadan gerçekleri anlatmak. Türkiye'de veganlık nasıl bir deneyim? Politik bir duruş mu? Zaman ilerledikçe şartların iyileştiğini düşünüyor musun? Türkiye’de ve dünyanın herhangi bir ülkesinde eğer beslenme, küresel ısınma gibi faktörler sebebiyle vegan olmadıysanız (etik bir vegansanız) evet, vegan olmak politik bir duruş. Çünkü bir hak arayıcısı olarak karşı durduğunuz büyük endüstriler, devletler ve politikalar var. Tabii bunlara bir de kültürü eklemek lazım. Bunların karşısında kilo verdiğiniz zaman beslenme tarzınızı değiştirip navegan olunacak bir duruşla yaklaşmak veya hak savunusu yapabilmek ne yazık ki mümkün değil. Tabii ki her gün mutlu örnekler göremiyoruz fakat insanlar sömürünün farkına varmaya ve ciddiyetini kavramaya başladı. Covid-19’un ve küresel ısınmanın da bu gelişmede çok fazla payı olduğunu düşünüyorum. Zaman içerisinde de her alanda vegan olmanın daha fazla konuşulacağına inanıyorum. Türkiye’de fark ettiğim ve beni mutlu eden vegan olarak bulunduğum ortamlarda bunu benim dile getirmiyor oluşum — bunu öğrenen insanlar konuyu hep kendileri açıp devam ettiriyorlar. Bu meraktan güzel yerlere kapı açabilir! Zeynep, Nesin Sanat Köyü'nde gerçekleştirilen "Arı Aşkına! Ekolojik Farkındalık ve Sanat Atölyesi" programındayken Hayvan hakları için kimler ne yapabiliriz? Bize bir önerin var mı? İster bireysel anlamda ister bir toplulukla herkes bir şeyler yapabilir — önemli olan istemek. Hayvan hakları için vegan olmak aslında işin başlangıç kısmı. Bu alanda çalışırken onları sömürmek ne yazık ki "evcil" hayvan haklarını aramanın ötesine geçemiyor. O yüzden vegan olmak hayvan haklarını bütünüyle savunmak için yapılacak ilk şey olmalı diye düşünüyorum. Öneriyi kendi deneyimlerimden verebilirim — benim için en önemlisi "Ben oldum!" dememek. Bir hak mücadelesi içindeyseniz tutkuyla bağlı olduğunuz her alanda olacağı gibi okumanın, araştırmanın ve izlemenin kendini geliştirmeye büyük katkısı olduğuna inanıyorum. Bunların yanında yalnız olmadığınızı anlayabileceğiniz topluluklara dâhil olarak onlarla sohbet, okuma, piknik gibi sosyal alanlara katılmak kolektif tarafınız ve aktivizminiz için çok değerli oluyor.

ZEYNEP ŞENGÜL

Ekim 12, 2021

·

Makale

ETİK SEÇİMLER

ANGST İnsanları 'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Üçüncü konuğumuz cruelty-free tercihleriyle bilinen Duygu, namıdiğer Etik Seçimler . Röportaj: Alara Demirel Hayvan hakları gündelik pratiklerine nasıl yansıyor? Kendini bu hareketin neresinde konumlandırıyorsun? Kararlarımızın ve seçimlerimizin yani gündelik hayatın kendisinin politik olduğuna inanıyorum . Ben de prensiplerimden şaşmadan yaşamak için çabalıyorum. Hayvanları ve doğayı insan yararına kullanan sistemde gündelik pratikler elbette zorlaşabiliyor — kendi yolculuğumdan aldığım dersleri herkesle paylaşmaya çalışıyorum ki onların da hayatı kolaylaşsın, ilham olsun. Farkındalığa sahip birçok kişi gibi kendimi hareketin tam içinde konumlandırıyorum. Söz konusu hayvan hakları ve veganizm olunca istesek de istemesek de gündelik yaşantımız bir aktivizm alanına evriliyor . Türkiye'de cruelty-free seçimlerine güvendiğimiz insanları sorunca ismi söylenen ilk kişilerdensin. Bu karar hayatının hangi alanlarında seninle? Güven ilişkisini kurmak için neler yaptın Moda ve kozmetik, gıdadan sonra hayvanların en sömürüldüğü sektörler. Bunlarla ilgili bir vegan olarak hayata küsmek yerine hep çıkış yolları aradım. Araştırmalarımı, bulduğum veya bulamadığım "etik" alternatifleri, çözümleri ya da problemleri herkesle paylaşmaya çalıştım. Bunları başkalarını memnun etmek, veganlığın ne kadar kolay olduğunu kanıtlamak ya da etkileşim için yapmadım. Az önce değindiğim gibi yaşamın her alanının politik olduğunu ve bu durumun kişiyi az çok sorumluluk sahibi yaptığını düşünüyorum . Bunu hem kendim hem hayvanlar için istiyorum ve insanların hayatını kolaylaştırma umuduyla üstleniyorum. İster 1 kişiyle paylaşayım, ister 10 bin kişiyle. Duygu'nun 2020 Cadılar Bayramı için yaptığı sömürüsüz makyajı Cruelty-free seçimlerinin yaygınlaşması konusunda bir önerin var mı? Sence neler yapabiliriz? Aradığımız hakkaniyetin sistemsel olarak da sağlanmasının önemine inanıyorum öncelikle. Bireysel olarak gücümüz sınırlı olabilir ama azımsanmayacak kadar da büyük . Gerekli yasaların çıkması için mücadele etmek hayvanlar için atılacak en sağlam adım olabilir. Bununla birlikte hayvanların eşya ve kaynak yerine konması değiştirmemiz gereken bir algı. Sanırım bu mücadeleyi en doğru şekilde çevremizle konuşarak, tartışarak verirsek uzun vadeli bir değişim yakalayabiliriz. Kozmetik alanını kapsayan cruelty-free seçimlere geleyim. Hayvan deneyleri yıllar geçtikçe kısıtlanıyor ve yasaklanıyor. Oysa istatistiklerde hâlâ ciddi bir azalma yok. Raflardan aldığımız ürünlerde değil belki ama bunların geliştirme aşamasında hayvanların denek olarak kullanılması süregelen bir pratik — bunları yapmayan firmalar da var. En kolay seçenek, bu cruelty-free markalara yönelmek ve firmalardan genel olarak etik politikalar talep etmek olur. Bu süreçte markaların bizleri ve veganizmin öznesi hayvanları pazarlama stratejisi olarak görmelerine de şahit olduk. Bu markaların kucağımıza attığı birkaç cruelty-free ürün için minnettar kalmak yerine daha etik üretim anlayışla işleyen lokal ve küçük üreticileri desteklemek daha doğru olabilir. Hepimiz şartlarımız doğrultusunda elimizden geleni yaparsak bile zihniyeti değiştirebiliriz — bu yüzden küçük büyük demeksizin her katkının ve çıkan sesin yüksekliğine ya da kısıklığına bakmaksızın önemli olduğunu düşünüyorum.

ETİK SEÇİMLER

Ekim 19, 2021

·

Makale

ELİFNAZ ÖNGÖREN

ANGST İnsanları 'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Dördüncü konuğumuz Sargı Donation 'dan Elifnaz Öngören . Röportaj: Alara Demirel Sosyal haklar gündelik pratiklerine nasıl yansıyor? Kendini bu hareketlerin neresinde konumlandırıyorsun? Sosyal adaletsizlik her alanda yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda. Önce kendimizi sonra birbirimizi korumadığımız ve geliştirmediğimiz sürece de bunu kimse sizin yerinize yapmıyor . Bireysel anlamda farkında olmaya ve bu bilinci geliştirmeye çalışıyorum. Öğreniyorum, öğretiyorum, ayrıcalıklarımı kontrol edip ona göre hareket ediyorum. Sevginin iyileştiriciliğine inanıyorum . Herkesin "insan" yerine konulmasını önemsiyorum, en çok görmezden gelinenleri görmeye çalışıyorum. İç hesaplaşmama hep kulak veririm — bu yüzden kendi değerlerimi devamlı yıkıp yıkıp baştan kuruyorum ve devinimden çok şey öğreniyorum. Sargı Donation nedir? Burada neler yapıyorsunuz, senin girişim içindeki rolün nedir? Sargı Donation , temmuzun başında Ege kıyılarında çıkan yangınların sebep olduğu maddi ve manevi zarara kayıtsız kalamayan 5 insanla oluştu : ben , Altın Tatlı , Birce Kirkova , Zeynep Çıpa ve Cem Özbek . Bu konuyu dert eden insanlar olarak organik olarak bir araya geldik ve "Bir şeyler yapmalıyız," diyerek yola çıktık. Amacımız herkesin eğlenip vakit geçirebileceği, tam gün sürecek bir etkinlik hazırlayıp elde ettiğimiz tüm geliri bağışlamaktı. Sargı Donation ekibi: Zeynep , Altın , Cem , Birce ve Elifnaz Turnacıbaşı 30 ’daki ilk etkinlik beklediğimizden çok daha ilgi görünce buna devam etmeye karar verdik çünkü sosyal adaletsizlik ve yozlaşma , h ep ve en çok ayrıcalıksızı etkiliyor . Ayrıcalıklarının farkında bir kesim olarak bu gerçeğe dikkat çekmek ve doğru bir akış sağlayabilmek için bir alan yaratmış olduk. İlk etkinliğimizi 3 günde imece usülü hazırladık — ben ve Altın poster yaparken Zeynep yemek yapıyordu. Cem host 'umuz oldu, Birce sanatçılarla ilgileniyordu mesela. Karga Bar ’daki ikinci etkinliğimizde de Gayya Kolektif 'le birleştik ve herkes elinden ne gelirse yaptı. Mrt Seçkin ’e teşekkür etmeden geçmemek gerekiyor. Bunların üzerine Berlin’deki arkadaşlarımız sayesinde Sargı, uluslararası ilk etkinliğini yapmış oldu — bu insanlarla hep birlikte yardımlar toplayıp gerekli gördüğümüz yerlere ulaştırdık ve her konuda şeffaf olmaya gayret ettik. Etkinliklerimizden bu kadar tatmin oluşumuzu da buna bağlıyorum. Amaç iyi niyet ve sevgi olduğunda doğru insanlar bir araya geliyor ve kimse elini uzatmaktan çekinmiyor. Bu yüzden "Sargı’da herkesin rolü aynı," demek yanlış olmaz. Sargı Donation girişimine neden ihtiyaç duydunuz? Türkiye'nin sosyal refah devleti olma karnesiyle ilgili ne düşünüyorsun? Ortada acil bir durum vardı. Afet bölgesinde bulunamadığımız için İstanbul'dan bir şeyler yapmak istedik. Bizi devam etmeye iten motivasyon "Ortada HEP acil bir durum var!" oldu. Derin yoksulluk, marjinalize edilen gruplar, doğal afet, iklim krizi — sorunları sıralamak hiç zor değil fakat çözümler ya komik derecede yetersiz ya da hiç yok . İşte bu noktada bir sosyal refah devletinde yaşıyormuş gibi hissedemiyorum çünkü sosyal refah kavramının yol, hastane veya açlık sınırının bile altında bir asgari maaştan ibaret olduğunu düşünmüyorum. En ufak bir gelişim girişimine karşı caydırıcı birçok etkenle burun burunayız ve bu yüzden Maslow’un tepelerini göremiyoruz. Biz Sargı’da şu ana kadar en acil destek maddi olduğu için bu yönde yapılan yardımlara vesile olduk. Fakat ilk günden beri Sargı’nın asıl amacı fikirsel bir değişim yaratmak . Manevi bir amaçla bir araya geldiğimizi birbirimize devamlı hatırlatıyoruz. Bu süreçte araçlarımız değişiyor — niyetimiz hep aynı .

ELİFNAZ ÖNGÖREN

Ekim 26, 2021

·

Makale

GÖRÜLMEYEN BAKIŞ

2008 yılında National Geographic tarafından verilen Tüm Yollar Fotoğraf Ödülü'nü kazanan serbest fotoğrafçı Rena Effendi 'yle "kadın fotoğrafçı" olmayı ve sektörel bağlamda toplumsal cinsiyet eşitliği meselesini konuştuk. Röportaj: Alara Demirel Kadın bakışı denince aklına ne geliyor? Bana göre “kadın bakışı” yalnızca cinsiyet kimliğine dayanan bir bakış açısını yansıtmıyor. Sınırlayıcı veya ikili cinsiyet sistemine ait gelebilir — bana göre bu ifade, uzun yıllar ve nesiller boyunca ve büyük ölçüde bugün hâlâ yalnızca belirli bir tür bakışa maruz kaldığımız fikrini kapsıyor: çoğunlukla Batı ülkelerinden gelen beyaz erkeklerin bakışı ve çevrelerindeki yaşamı belgelemeyişi . Dünyayı onların gözlerinden görüyoruz ve büyük uluslararası medya kuruluşlarında yayımlanan görüntüleri kamuoyunun görüşlerini ve anlatılarını şekillendiriyor. Kadın ve queer fotoğrafçıların ya da yeterince temsil edilmeyen diğer grupların çalışmalarının bugün bile geniş çapta yayımlanmamasını çok rahatsız edici buluyorum. Kapsayıcılığın uluslararası tanınırlık seviyesinin ne kadar düşük olduğunu görmek şok edici. Son on yılda yayımlanmış "büyük" dergilerin kapaklarına bakınca çoğunun Avrupa'dan veya ABD'den beyaz erkekler tarafından çekildiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu anlamda, "kadın bakışı," günümüzde hâlâ yaygın olan “erkek bakışı”nın karşıtı veya onun diğer tarafında yer alan bir şey. Rena Effendi, Müze Gazhane'de Drag performans sanatçısı Ceytengri, projelerinden birinde hikâyesiyle seyirciyle tanışıyor. Kuir feminizm ve eko feminizm arasında bir bağ kuruyor musun? Kesişimsellik bu anlamda hayatında nasıl bir yer ediyor? Eleştirel teoriyi araştırırken ya da çeşitli feminizmlerle ilişkimi tanımlarken bu bağlantıları bilinçli olarak kurduğumu söyleyemem. Ancak ırkları, etnik kökenleri, cinsellikleri, yetenekleri veya cinsiyet kimlikleri ne olursa olsun tüm insanlar için sosyal adalete inanıyorum ! İnsan odaklı hikâyelere odaklanan bir belgesel fotoğrafçısı olarak çok geniş ve açık bir temsil yelpazesine inanıyorum. Bir hikâye anlatıcısı ve fotoğrafçı olarak çeşitli insan gruplarına karşı ırk, etnik köken, cinsiyet kimliği, sınıf, siyaset ve daha pek çok bağlamda birçok baskı biçimine tanık oldum. Bu hikâyeleri çok çekici buluyorum ve gün ışığını görmeleri için alan yaratmaya çalışıyorum. Tanıştığım Ceytengri gibi güçlü kişiler kendi hikâyelerini anlatıyorlar — ben sadece bir aracı olarak mesajlarını kamuoyuna iletmeye yardımcı oluyorum. Eşit temsile ve ifade özgürlüğüne inanmak, insanlara belirli bir normatif zihniyeti dayatmak yerine doğal ve uyumlu bir yol olduğunu hissederek yaptığım bir şey . Bu durumu entelektüel bir açıdan analiz etmedim, bu siyasi veya felsefi söylemden ziyade iş ve yaşam tecrübelerimin şekillendirdiği bir hareket biçimi. © Rena Effendi Ceytengri İşlerinde toplumsal gerçeklik ve bireylerin yaşantılarını birleştirdiğini görüyorum. Bunun 'Kişisel olan politiktir,' söylemiyle uyuştuğunu düşünüyor musun? Hikâye anlatıcıları olarak çalışırken kişisel kültür ve tarihsel deneyimlerimizle şekillenen kişisel politik gerçekliğimizin yükü yle hareket ediyoruz. Bu hangi konulara odaklanmak istediğimizi, onları nasıl seçtiğimizi yansıtıyor. Ben Sovyetler Birliği'nde büyüdüm ve burada SSCB'nin dağılmasıyla birlikte gelen toplumsal düzende köklü değişiklikler yaşadım. Bu sosyal belgesel fotoğrafçılığına olan derin ilgimi ve sosyal dönüşümle ilgili hikâyelere karşı bağlılığımı şekillendirdi. Bununla birlikte belirli bir hikâyeyle ilgilenmeye başladığımda objektif kalmayı ve yargılamaktan kaçınmayı arzuluyorum . Bu anlamda sadece önümde olanı belgeleyen ve fikir oluşturmayı kamuoyuna bırakan sessiz bir gözlemciyim.

GÖRÜLMEYEN BAKIŞ

Kasım 6, 2021

·

Makale

LUPLEX

ANGST İnsanları 'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Beşinci konuğumuz turkfanfiction.net 'in kurucularından Dilek Güven . Röportaj: Alara Demirel (@polyjuicepotion) Türkiye'deki ilk fan fiction yazarlarından biri, site kurucularından birisin. Bu janr senin için ne ifade ediyordu? Neden kendi deneyiminden yola çıkarak bir site kurma kararı almıştın? İlk defa internet siteme başladığımda yaptığım şeyin hayran kurgusu ( fan fiction ) olduğunun farkında değildim. O dönemler piyasada en ünlü olan fandom ’lar benim için Lord of the Rings (LOTR) ve Buffy the Vampire Slayer (BTVS)'dı. Her ikisinin de Türkiye’deki hayran sitelerinin öncülerinin yanında forumlarda mesajlaşıp bölüm yorumları yazarak ve sonra kendi fan fiction ’larımı yazarak konuya dâhil oldum diyelim. BTVS, o dönem benim kalbimde büyük yer kaplıyordu — hem dizisi hem siteleri hem de hayran hikâyeleriyle. Üniversiteye hazırlanışım, kazanışım, ilk yıllarım hep o dizinin eşliğinde geçti. Fandom da böyle bir şey zaten, herkes için hayatının önemli bir dönemini temsil eden bir kavram . Fan fiction benim için bir kaçıştı. Sevdiğim evrenin içinde biraz daha uzun süre kalabilmek, onu kendi hayal gücümle genişletmek ve bitmediği inancıyla kendimi avutmaktı biraz da. O dönemler yabancı dilde bu işi iyice alıp götürmüş fanfiction.net vardı sadece. Orası da samanlıkta iğne aramak gibiydi. turkfanfiction.net 'i kurma fikrini üstlenemem, o fikir o dönemlerdeki rumuzuyla Glenien’e aitti. Site kurulduktan sonra orasının da bir çeşit “samanlık” hâline gelmesini engellemek için moderatörlük yapısında iş yapmaya başladık. Bir gerçek hayatımız bir de fan fiction hayatımız vardı âdeta. Sabahları finans şirketlerine kod yazıp akşamları Drarry, Dramione, Snarry hikâyeleri onaylıyordum . Tek başıma moderatörlük yaptığım dönem sanırım daha çok akılda kalmış çünkü ben daha esnek ve kucaklayıcıydım — fan fiction benim için hiçbir zaman mükemmel bir edebiyat eseri çıkarmak değildi. Hayali yaşatmaya devam etmek ve onun keyfini paylaşmaktı . Nitekim yetişkin hayatın curcunası bizi o arenadan uzaklaştırıp yerini diğer gençlere ve büyük oranda da Wattpad’e bırakana kadar uzun yıllar da öyle oldu. Bu işi iyi ki yaptık ve iyi ki o dönem “yazmak” kavramını sadece bunu iş olarak yapan basılı yazarlara değil de gönlünü kaptıran herkesin ulaşabileceği bir modele, adeta bir mabede çevirdik. Benim için her zaman öyle kalacak. Kişisel sitem luplex.com 'u 13 yıldır kapatmamamın yegâne sebebi de bu. “ Gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür,” diyerek hâlâ orada yolu düşenleri bekliyor. Fan fiction geniş bir janr olmasına karşın en fazla hikâye gördüğümüz fandom'lar genelde Çocuk ve Genç Yetişkin Edebiyatı ürünlerinin üzerine oluyor. Sence bunun sebebi ne? Büyüme hikâyesi ( coming of age ) dediğimiz büyümekle çocuk kalmak arasındaki gençlik maceralarının her zaman daha fazla alıcı bulacağını düşünüyorum — o dönemin hem soluk bir geçmişi hem de son derece şekillenebilir belirsiz bir geleceği var. 36 yaşında, evli, haftada 40 saat çalışan bir anne olarak gönlüm hâlâ genç yetişkin janrasındaysa sanki bu durumun ölmesi mümkün değil . Fan fiction da işte o soluk geçmişle belirsiz gelecek arasında bir yerde bağ kurmak için var. Şimdiyi eserin kendisinden okuyup geçmişi netleştirmek ve olası gelecekleri kendi zevkimize göre şekillendirmek inanılmaz heyecanlı. Yetişkin eserlerde o belirsizlik çok olmuyor, en azından benim şimdiye kadar okuduklarımda öyle. Yaşlar büyüyüp hayatlar biraz daha yerine oturmuş olunca — iyi veya kötü şekilde — devamını getirmek insanın içinden gelmiyor . Fan fiction doğası gereği temsile açık bir alan. Yetişkin veya yazar tahakkümünden uzak bir memleket. Bu bağlamda özgür bir mecra olduğunu düşünüyor musun? Bence fan fiction bir terapi aracı ve herkes için herkesin istediği şekilde olmalı. Onları iyileştiren; yer yer kathartik yer yer de özledikleri heyecanları yaşatan; bilmediklerini nispeten öğreten bir doktor, terapist veya öğretmen! Kendi adıma fan fiction ’da kurallar olmasını asla kabul edemiyorum. “Şu karakterle bu karakter beraber olamaz,” veya “Şu karakter böyle davranamaz,” kalıpları benim lügatımda yok. O karakteri o şekilde okumak istemiyorsanız buyrun sıradakine alalım sizi! İfade özgürlüğü, en çok fan fiction ’da geçerli olmalı. Ne okuyan ne de ona konu olan orijinal eserin sahibinin bu konuda bir fikir belirtmesi, kendine göre bir takım kurallar koyması ve herkesin buna uymasını beklemesi bana Kuzey Kore’deki tek tip saç kesimlerini hatırlatıyor. Okuduğun veya yazdığın şey de en az saç kesimin kadar sana has ve biricik olmalı. Yüreğinde ne varsa o yazmalı orada; illa arkasında bir okuyucu kitlesi olmasına veya sitelerde görüntülenme rekorları kırmasına gerek yok. Yazmak iyileştirir ve özgür olduğu sürece iyi gelir .

LUPLEX

Kasım 9, 2021

·

Makale

EVRİM KEPENEK

ANGST İnsanları'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Beşinci konuğumuz bianet 'te kadın ve LGBTİ+ editörlüğü yapan; bianet erkek şiddeti çetelesi ni hazırlayan ve toplumsal cinsiyet odaklı habercilik tarzını yaymaya çabalayan Evrim Kepenek . Röportaj: Alara Demirel Temsil meselesi, bir gazeteci olarak gündelik pratiklerine en yansıyan meselelerden biri. Kendini bu hareketlerin neresinde konumlandırıyorsun ve bunu haber diline nasıl yansıtıyorsun? Türkiye’de maalesef hayatın her alanında olduğu gibi kadınlar “değersizleştiriliyor” ve “yok sayılıyor.” Kadın gazeteciler de öyle — daha doğrusu öyleydi. Özellikle Feminist Hareketi ’nin mücadelesi ve kadın gazetecilerin bu sorunu dillendirmeleri ile bu konuda adımlar atıldı. Geçmişe göre şu anda kadın gazeteciler daha güçlü bir şekilde medyada yer alıyor. Birçok alternatif kanalda kadın gazetecileri de yönetici olarak görmeye başladık. Bu da sözünü ettiğim durumun iyileşmenin kanıtı gibi. Elbette yetmez, yetmiyor. Nasıl ki Türkiye’de kadın hareketi önemli bir muhalefetse ise kadın gazeteciler de medyada bir devrim sürecinin içinde ve ilerleyişinde. Haberde kurduğumuz dil çok önemli — şiddeti yeniden üretmemeli, kadınlara ve çocuklara yeniden zarar vermemeli. Bu dilin niyetini ortaya koyarsak sonrası zaten yansıyor dilimize. Türkiye'de kadınlık deneyimine sahip bir gazeteci olmak gündelik hayatına nasıl yansıyor? "Bugün de bununla ilgilenmeyeyim," diyemediğin bir gündemde kendini nasıl koruyorsun? Korumuyorsun — rüyamda öldürülen kadıları, istismar edilen çocukları görüyorum. Bu benim hayatımı çok derinden etkiliyor ama bu sorun değil. Çünkü kadınlar ve çocuklar Türkiye'de büyük bir risk altında ve tam da bu nedenle bu sorunların üzerine gitmek, daha da görünür yapmak gerekiyor . Artık otobüste, sokakta veya yemek yerken — her yerde — meselelere kadın erkek eşitliği açısından bakıyorum . Yani ben haberimi yazarken sadece benden bir şeyler almıyor, beni de güçlendiriyor. İki yönlü bir habercilik. “Özel alan politiktir,” ilkesi kadın bir gazeteci olmakla birebir örtüşüyor. Hiçbir konu benden bağımsız değil; hiçbir konu tam olarak benimle de ilgili değil. Bir sistem sorunu var ve bu sistematikleşmiş patriyarka sorununu gündeme getiriyorum . Zor ve zahmetli ama yapılması gereken bir habercilik. Evrim Şanslıyım ki bianet’in kurulduğundan beri toplumsal cinsiyete dayalı bir yayın politikası , birikmiş bir bilgi var — ben üzerine yenilerini ekleyip paylaşıyorum. Diyorum ya, bu konuda şanslıyım ve destekleniyorum. Bu verilen kıymetinin farkındayım. Okur da aynı şekilde beni destekliyor. Bunu hissetmek çok iyi geliyor insana, çalışma gücü veriyor. Elbette “Bir dur," dediğim günle de, anlık durmalarım da oluyor. Bunu gün içinde de zaman zaman yapıyorum. Hakkımda bir soruşturma açıldı ve farklı farklı kadın hareketlerinden destek mesajları geldi. Bu inanın çok önemli ve insanı ertesi gün daha güçlü uyandırıyor — tüm destekçi kadınlara ve LGBTİ+’lara özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Kadın hakları ve LGBTİ+ haberlerini köşene taşıyorsun. Türkiye'de bu konuları ele almak nasıl bir deneyim? Seni en zorlayan ayrıntılar neler? Bu soru çok kıymetli. Beni zorlayan elbette bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğünün yeterince olmaması ve haberin kıymetinin bilinmemesi . Köşemde kadın bir akademisyenin sorununu gündeme getirdiğimde devlet yetkililerinden “Bu haberi yayından kaldır!” diye telefon alabiliyorum. Habere “Bu bir haber ve bir kadının derdi gündeme getiriliyor. Bu sorunu araştırıp çözeyim. İyi ki bu gazeteci sorunu gündemime taşıdı,” diyerek bakmıyor. Yaşadığım en büyük sorun bu. Tam bu nedenle sanki yazılarımın “ağlaklık” olarak algılandığını hissediyorum. Oysa onların amacı “Burada bir sorun var, çözün,” demek üzere kurulu. Her daim dayanışmayla .

EVRİM KEPENEK

Kasım 16, 2021

·

Makale

ASLIHAN NİKSARLI

ANGST İnsanları'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Sekizinci konuğumuz çocukluğundan beri içinde büyüdüğü doğaya dönme arzusuyla Jane Goodall Enstitüsü ’ne katılan, doğa ve canlılığın korunması alanına doğrudan katkıda bulunmayı hedefleyen, Roots & Shoots Türkiye 'nin Dernek Başkanı Aslıhan Niksarlı . Röportaj: Alara Demirel "Gezegenin ihtiyacı olan değişim" senin gündelik hayat pratiklerine nasıl yansıyor? İlham vermek ve değişime öncülük etmek amacıyla yaptıklarını öğrenebilir miyim? Sanırım dünyadaki tüm insanların nadir ortak noktalarından biri hemen hepimizin gün içerisinde kendini bir şeylerden şikayet ederken bulması! Burada bir çoğumuzun ayrıldığı nokta, bunlara nasıl cevap verdiğimiz. Ben “ gezegenin ihtiyacı olan değişim” için harekete geçmeyi tercih ediyorum . Harekete geçmeye en yakın yer olan kendimden başladım. “Kendi hayatımda neleri değiştirebilirim? Bunun için neler yapmalıyım? Ne kadarını yapabilirim, ne kadarını yapamam?” gibi sorular sordum. " Daha eşitlikçi bir hayat nasıl mümkün? " diye sorguladım önümdeki her şeyi. Tüm bunları yaparken çocukları, gençleri, farklı disiplinlerden insanları dinledim ve dinliyorum. Zaman içinde gördüm ki becerebildiklerimi, bocaladıklarımı, hayal kırıklıklarımı ve güç aldığım şeyleri aktarmak da en az dinlemek kadar güçlü bir araçmış . Dinlemenin ve paylaşmanın harekete geçirici gücüyle hiçbir zaman yalnız olmadığımı fark ettim! İlham oluyor muyum bilmiyorum ama herkesten, canlı-cansız tüm varlıklardan ilham alıyorum. Farklı fikirlere kulak kabartıyorum, yeniliklere ve tecrübelere açık olmaya gayret ediyorum, korkularım ve kaygılarımla yüzleşiyorum ve tüm bunları yaparken de doğanın sahibi değil bir parçası olduğum bilinciyle hareket etmeye çalışıyorum. Şimdilik elimden gelenin en iyisi bu ama yarının getireceği her şeye açığım. Gezegenin ihtiyacı olan değişim olana kadar durmak yok ! 🌻 Aslıhan ve annesi, namıdiğer Mama Roots & Shoots, İklim Grevi 'nde Eşitlik mücadelesi sadece bir ekosistemi kapsamıyor. Mesela toplumsal cinsiyet eşitliği, dünyaya duyarlılıkla el ele. Bunu kendi deneyimlerinden örneklendirebilir misin? Son günlerde hepimizin en sık duyduğu kelimelerden biri “sürdürülebilirlik.” Hepimiz günlük hayat pratiklerimizde bunu ilke olarak benimsemeye ve “doğa dostu” yaşamaya çalışıyoruz. Ancak “sürdürülebilir olan” gerçekten ekosisteme hizmet ediyor mu ? “O ürünü üreten insanlar iyi koşullarda çalışıyorlar mı? Adil ücret ödeniyor mu? Çocuk işçi çalıştırılmış mı, kadın hakları gözetiliyor mu?” gibi bir çok soruyu cevaplamamız gerekiyor. Hepimiz ve her hareketimiz birbirimizi etkiliyor . Tam da bu noktada belki de hareket etmeden önce, önce kendimize daha sonra da karşımızdakine daha fazla soru sorma cesaretini göstermeye başlamalıyız diye düşünüyorum. Roots & Shoots Türkiye'de gençlere "dünyanın ihtiyacı olduğu değişim" olabilmeleri için kapsayıcılık ilkesi bağlamında nasıl destek oluyorsunuz? Biz Roots & Shoots Türkiye’yi “ Yaşama tüm çeşitliliğiyle ev sahipliği yapan bir gezegen ” düşüyle kurduk. Bunu yaparken bu doğrultudaki itici gücün çocuk ve gençler olduğu bilerek yola çıktık. "Dünyanın ihtiyacı olduğu değişim" için çocuk ve gençlerle tüm çalışmalarımızı eşitlik, doğa dostu olma, insan hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ve şiddetsizlik ilkelerini gözeterek tasarlıyor ve uyguluyoruz. Herkese farklılıklarıyla birlikte katılım için alan açıp çocuklara, gençlere ve tüm topluluk üyelerine saygıyla ve eşit davranıyoruz . Bunlarla birlikte doğal-kültürel duyarlılıklara ve toplumsal cinsiyet eşitliğine önem veriyor ve cinsiyet, yaş, engellilik, etnik köken, din, dil, ırk, milliyet, fiziksel görünüş, kimliğin diğer yönlerine bakılmaksızın tüm insanların ve insan olmayan canlıların temel haklarına saygı duyuyoruz!

ASLIHAN NİKSARLI

Aralık 14, 2021

·

Makale

EBRU NİHAN CELKAN

Bu röportaj, Zorlu Holding katkılarıyla hazırlanmıştır. ANGST İnsanları'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Altıncı konuğumuz iş insanı, oyun yazarı ve Zorlu Holding'in toplumsal cinsiyet eşitliği projeleri danışmanı Ebru Nihan Celkan . Röportaj: Alara Demirel Toplumsal cinsiyet eşitliği danışmanlığınız gibi öznesi olduğunuz organizasyonlarda bu gayeyi projeler aracılığıyla yansıtırken öncelikleriniz neler oluyor? Bu pratikler gündelik hayatınıza nasıl yansıyor? Toplumsal cinsiyet bilincini yükselterek cinsiyete dayalı ayrımcılığın sınıf içinde ortadan kaldırılmasına katkı sağlamayı amaçlayan Mor Sertifika programı na farklı zamanlarda eğitimci olarak destek verme şansım oldu. Proje, Türkiye genelinde farklı şehirlerde toplumsal cinsiyet algısı ve eşitliğini sınıf içi aktiviteler ve eğitim materyalleriyle artırmak için çalışıyor. Zorlu Holding'le yaptığımız çalışmalar, kurumun farklı katmanlarına toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle bakmak ve farklı alanlarda çalışan bireylerin yaptıkları işlere yine eşitlik perspektifinden yaklaşmalarını sağlamak . Bunu yaparken ilkeler çerçevesinde konuyu ele almaya çalışıyorum. Kişisel perspektiflerimizin dönüşmesi eşitliği sağlamak için öncelikli adımlardan biri oluyor. Bu nedenle ağırlık olarak "Bireylerde toplumsal cinsiyet eşitliği için tutum ve davranış değişikliğini nasıl sağlarız?" sorusu üzerine yoğun olarak çalışıyorum. Gündelik hayatı da bu penceren takip ediyorum — " Hayatın her alanında kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği nerede? Benim birey ve yurttaş olarak sorumluluğum ne? " sorularıyla ilgileniyorum. Ebru Nihan Celkan'ın yazdığı Last Park Standing, Schauspiel Stuttgart tarafından sergilenirken Fotoğraf: Björn Klein İş hayatında aktif bir profesyonel olarak mobbing ve toplumsal cinsiyet kesişimi konusunda neler gözlemlediniz? Mobbing , taciz ve şiddet toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı ve eşitlik uçurumunun derin ve geniş olduğu topluluklarda daha sıklıkla karşımıza çıkıyor. Sadece cinsiyetinden ötürü dünyanın insana vadettiği ayrıcalıklar kişi tarafından deneyimlenmediğinde (bir bireyde sadece erkek olduğu için herkesin kendisini sonsuz bir anlayışla karşılaması gerektiğine dair inanç gibi) bu o insan üzerinde bir bıkkınlık, öfke hayal kırıklığı yaratıyor. Bu duyguları yansıtmanın şiddetli yolları yukarıda saydığımız durumlar olarak kendisini görünür kılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve her anlamda adil yaşam prensiplerinin bireyler tarafından içselleştirilmesi, yıkıcı davranışların da azalmasını sağlıyor . Kaleme aldığınız metinlerde "Şiddet dilde başlar," diyerek dikkat ettiğiniz kalıplar var mı? Şiddet sanırım dilden önce zihinde başlıyor — dil, zihnin bir uzantısı ve aynası . Kullandığımız kelimeler ve kalıplar, çoğu zaman zihnimizde oluşturduğumuz görüntüleri aktarmanın aracı oluyor. Dolayısıyla zihnimde bilim yapan insanların cinsiyeti erkekse “bilim adamı” tanımını kullanmak aslına bakarsanız oldukça tutarlı. Peki zihnimdeki bu fotoğraf nereden geliyor? İnsan görmediğini hayal edebilir mi? Bu nedenle görsel hafızamızı cinsiyet eşitliğine yönelik olarak zenginleştirmek gerekiyor . Metinlerimde bu çeşitliliği arttırmayı hedefliyorum. Hayatın her alanında kadınların ve erkeklerin mevcudiyetini işaret etmeye özen gösteriyorum .

EBRU NİHAN CELKAN

Kasım 30, 2021

·

Makale

ŞÜKRAN ŞENÇEKİÇER

Bu röportaj, Zorlu Holding katkılarıyla hazırlanmıştır. ANGST İnsanları'nda iklim krizi, azınlık hakları, kimlik politikaları, döngüsel ekonomi ve aktivist kültürlerle ilgilenen, bunları kendi meselesi hâline getirenleri yakından tanıyoruz. Yedinci konuğumuz gazeteci, editör ve Medyascope muhabiri Şükran Şençekiçer . Röportaj: Alara Demirel Medyada bir kadın olarak bulunduğun; 140journos, Deutsche Welle, ve Medyascope'taki saha deneyimin göz önüne alındığında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sektördeki yeri hakkında ne düşünüyorsun? Hem mesleğe başladığım yıllarda medyadaki dönüşüm hem de iş tercihlerimle Türkiye’deki geleneksel medyayı deneyimleme fırsatım pek olmadı. Bu konuda kendimi bazı açılardan şanssız bazı açılardan da şanslı sayıyorum . Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bugüne kadar görece iyileştirilmeye çalışılan ortamlarda çalışmış olmam hem bilinçli bir tercih yoluyla hem de şansla ilişkili oldu. Şunu kabul edelim: Toplumda yaşanan cinsiyet eşitsizliği, her sektöre olduğu gibi medyaya da fazlasıyla yansıyor . Bu konuda bilinçli olduğu düşünülen yönetimler, cinsiyet eşitsizliği söz konusu olduğunda kuruluşlarındaki kadın çalışan oranıyla kendilerini savunsa da eşitsizliğin bu sektörün de damarlarına yerleştiği, özellikle yönetimlerdeki kadın oranından rahatça anlaşılıyor. Fakat özellikle bağımsız medyada kadınların kazanımları bana ve meslektaşlarıma umut veriyor . Kadınların emekleriyle elde ettikleri başarılar sayesinde cam tavanları kırdığını yakından gözlüyorum. Bunun kadınların azminin yanı sıra bağımsız çalışabilmenin getirdiği ifade alanıyla da mümkün olduğunu düşünüyorum. Kaleme aldığın ve editörlüğünü üstlendiğin metinlerde "Şiddet dilde başlar," diyerek dikkat ettiğin kalıplar oluyor mu? Haber dilinde ve konu nesnesinde bu bağlamda nelere dikkat ediyorsun? Dili de bakış açısını da eril kalıplardan arındırmaya çalışma hâli, diğer kadın editör arkadaşlarımla birlikte benim de günlük mesaimin önemli bir parçası . Öncelikle bu konuda kendimizi birlikte eğitmeye çalışıyoruz — bazen bir başlığa, bir kelimeye birlikte kafa yoruyoruz. Yerleşmiş kalıplardan kurtulmak çok kolay olmasa da fena olmayan refleksler geliştirmeye başladığımıza inanıyorum . Bu sadece kadınlar için değil, diğer dezavantajlı olarak adlandırılabilecek gruplar için de geçerli. Şükran, Medyascope'ta yayımda Neredeyse her gün bir kadın cinayeti haberiyle ilgilenmek durumunda kaldığımız şu zamanlarda özellikle şiddetin failini öne çıkarmaya dikkat ediyoruz. Kadını kurbanlaştıran ve nesneleştiren bir dil den kurtulmaya çalışıyoruz. Şiddetin pornografik ayrıntılarından haberi kurtarıp şiddetin yapısal nedenlerini ve kadınlar açısından olası çözüm yollarını öne çıkaracağımız bir haber hâline getirmeye uğraşıyoruz. Geleneksel medyanın “ cinnet getiren koca ” veya “ tutku cinayeti ” gibi kalıplarından kurtulup cinayetleri ve şiddeti bireysel kötülükle veya hastalıkla ilişkilendirmek yerine konunun toplumsal tarafını hatırlatıyoruz. Bunun yanında kadının hayatının kontrolünü eline aldığı, şiddet döngüsünden çıkmış kadınların hikâyelerini de memnuniyetle öne çıkarıyoruz . Yani Türkiye’de kadın hareketinin taleplerini, gündemini haberleştirerek cinsiyet eşitliğini önemseyen bir gazetecilik örneği ortaya koymaya çalışıyoruz. Toplumun farklı katmanlarından farklı politik görüşlere sahip kadınların ortaklıklarını anlamaya ve anlatmaya gayret ediyoruz. Özellikle kadına şiddet haberleri Türkiye gündeminde fazlasıyla yer alırken "Bugün de bununla ilgilenmeyeyim," diyemediğin bir gündemde kendini nasıl koruyorsun? Bu soruya kısaca “Koruyamıyorum!” diye cevap verip kaçabilirim ama biraz daha umutlu olmaya çalışayım. Artık ne yazık ki neredeyse bir rutin hâline gelmiş cinayet haberindeki kadının bir gün sen olabileceğin gerçeği bütün somutluğuyla gözünün önünde dururken kendini korumak çok kolay değil . Fakat bu gerçeğin getirisi şu oluyor: Alışmıyorsunuz . Bu durum kendini korumaya engel olsa da kanıksamaktan çok daha iyi — hele de bir gazeteci için . Zaman zaman üst üste şiddet haberleriyle ilgilenmekten kaçtığım, arkadaşlarıma devredip nefes almaya çalıştığım oldu. Bunu son zamanlarda pek yapmıyorum. Onun yerine arkadaşlarımla bu ağırlığı konuşmak ve paylaşmak bana iyi geliyor . Haberle arama mesafe koymak konusunda daha bir fırın ekmek yemem gerek ama zamanla ilerlediğimi hissediyorum. Ülkenin gündemi bu kadar yoğunken işinize devam etmek, bir sonraki haberle ilgilenmek durumundasınız — üstelik bunu istiyorsunuz da. Ertesi gün daha iyi bir dünyaya uyanmak dileğiyle hem hayatınıza hem işinize devam ediyorsunuz .

ŞÜKRAN ŞENÇEKİÇER

Aralık 7, 2021

·

Makale