aposto-logo
TR
TREN

Türkiye Ekonomisi

Türkiye ekonomisi üzerine analizler, yorumlar ve incelemeler.

43 Hikâye

Türkiye ekonomisinin 2021 görünümü

Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru Türkiye'nin ekonomi politikalarına yön veren makamlara yapılan atamalar, alınan sıkılaştırma tedbirleri, iletişim ve şeffaflık konularına dair verilen sözler sayesinde ülke ekonomisinde birtakım toparlanmalar görülmeye başlanmış ve istikrarlı bir yola doğru ilerleyen bir ekonominin beklentileri oluşturulmuştu. 2021'in ilk ayında ekonomiye dair alınan kararlar, açıklanan göstergeler ve atılan adımlara dair görüşler, bu yılın Türkiye ekonomisi için kritik bir yıl olacağını doğruluyor. Bütçe açığı: Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan , geçtiğimiz günlerde Twitter'da yaptığı bir paylaşımda "2020 yılı bütçe açığımız, hedeflenen 239,2 milyar liranın altında 172,7 milyar lira olarak gerçekleşti ve 66,5 milyar lira tasarruf sağladık," ifadelerini kullandı. 2020 bütçesinde bütçe açığı hedefi 139 milyar lira olarak belirtilmiş ve Eylül 2020'de açıklanan Yeni Ekonomi Planı ile bu hedef 239 milyar seviyesine yükseltilmişti. Bu durumda, bütçe açığı ilk hedeflenen seviyenin 33 milyar lira üzerinde gerçekleşti. Öte yandan, enflasyonla mücadele politikalarıyla uyumlu kamu maliyesi politikalarına devam edeceklerini belirten Elvan, 2021 yılı bütçe açığının %3,5 olarak hedeflendiğini kaydetti. Eleştiriler: Bakan Elvan'ın açıklamaları bazı ekonomistlerin eleştirilerine neden oldu . Uğur Gürses , Elvan'ın açıklamaları hakkında “Bu nasıl bir çarpıtma? Ayrıca 10 milyon işsiz ve iş başında olmayan kişi varken bütçe açığı tahmininin altında kalmakla övünülecek bir durumda değiliz,” derken Cüneyt Akman , "Maliye bakanımız sorumlu olduğu bütçe hedefini bir 100 milyarcık şaşırmış. E, olur o kadarcık hesap hatası," ifadelerini kullandı. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise “Lütfü Bey benim başbakan yardımcım olarak bu rakamları önüme getirseydi iki şey söylerdim. Bir, eski bakanın yaptığı gibi rakamlarla oynama. İki, beni Merkez Bankası döviz açığını 2 yıl fark etmeyen cumhurbaşkanı zannetme. Bu verdiğin rakam doğru değil halkı yanıltma,” yorumunda bulundu . Faiz kararı: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2021’nin ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısını 21 Ocak’ta gerçekleştirdi. Politika faizini piyasanın beklentileri doğrultusunda %17'de sabit tutan TCMB , karar metninde sıkı duruşun uzun müddet sürdürülmesine karar verildiğini ve gerekirse ilave sıkılaştırma yapılabileceğini belirtti. Bazı ekonomistler, karar hakkında TCMB’nin kendisine faiz artırımı bakımından alan açtığını; böylece erken ve aceleci bir gevşeme döngüsüne girilmesine dair endişeleri gidererek kredibilitesini onarma sürecine devam ettiğini düşünüyorlar . Öte yandan: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Ocak'taki bir konuşmasında "Yüksek faize kesinlikle karşıyım" ifadesini kullandı . Uzun zamandır “Faiz sebep, enflasyon neticedir” söylemiyle düşük faizin yatırımları destekleyerek istihdamı, üretimi ve ihracatı artıracağına yönelik açıklamalarda bulunan Erdoğan, yaptığı konuşmada ABD ve Avrupa gibi bölgeleri örnek vererek faizlerin düşmesi gerektiğinin altını çizdi. Yazarın yorumu: ABD ve Avrupa gibi bölgeler, düşük enflasyonla mücadele ettikleri için genişlemeci para politikaları izleyerek ve faizleri düşük tutarak enflasyonu yükseltmeye çalışıyorlar. Yıllardır yüksek enflasyonla mücadele eden Türkiye'nin durumunda ise pandemi döneminde yürürlüğe konan ve kredi genişlemesine yol açarak enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yaratan önlemler de göz önüne alınınca sıkılaştırma politikaları izlenmesi gerektiği görülüyor. 2021 öngörüleri: Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye ekonomisine dair yaptığı bir açıklamada pandemi başında alınan önlemlerin kredi büyümesini hızlandırdığını, bu nedenle enflasyonun hedeflenin üzerinde kaldığını, hızlı para ve kredi büyümesinden uzaklaşan son politika dönüşümünün ülkenin toparlanmasına katkı sağladığını vurguladı. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin bu yıl kaydedeceği büyümeyi ekim ayında %5 olarak öngören IMF, tahminini bu ay güncelleyerek %6'ya yükseltti. Bazı ekonomistler, söz konusu beklentinin yukarı çekilmesinin son zamanlarda Türk lirası cinsinden varlıklara yönelik artan ilginin devam etmesini desteklemesini ve ekonomiye olumlu etki yapmasını bekliyor . Diğer yandan, geçtiğimiz yıl haziran ayında yaptığı açıklamada Türkiye'nin 2021'de %5 büyümesini beklediğini belirten Dünya Bankası , bu ay başında büyüme beklentisini %4,5’e indirdi. ABD merkezli yatırım bankası Goldman Sachs da 3 aylık dolar/lira kuru beklentisini 7,50’den 7’ye, yıl sonu beklentisini 8'den 7,50 lira seviyesine düşürürken “Türk lirasındaki değer kazancı trendinin Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini yeniden inşa etme çabasıyla sınırlanabileceğine" dair bir uyarıda bulundu . Erdoğan'ın yeni bir piyasa dostu dönem vadettiği ve yeni bir merkez bankası başkanı atadığı kasım ayından bu yana Türkiye’ye 15 milyar doların üzerinde portföy girişi gerçekleştiğini belirten Reuters analistleri , yabancı yatırımcıların Türkiye’ye döndüğünü belirtiyor .

Türkiye ekonomisinin 2021 görünümü

Mart 10, 2021

·

Makale

Yeni Trend: Döngüsel Ekonomi & Sıfır Atık

Evreka Kurucu Ortağı ve CEO'su Gezegenimizde ne yazık ki kısıtlı kaynaklara sahibiz. Son yıllarda bu kısıtlı kaynakları çok da iyi kullanmadığımızı, dünyaya ciddi anlamda zarar verdiğimizi anladık. Bu yöndeki tartışmaları, atılan adımları, getirilen yaptırımları daha sık görmeye ve duymaya başlamamız da bunun büyük bir göstergesi. Bu konuya kaynaklarımızın sınırlı olması açısından bakılabileceği gibi kaynakların demokratik olarak, eşit bir şekilde dağıtılamaması açısından da bakılabilir. Bunun için de birçok örnek ve çözülecek problem ve bu problemler için ortaya çıkmaya başlayan çözümler var. Enseyi karartmamak lazım, yapılabilecek çok fazla şey var ve bu bilinci hızlı şekilde yaymaya başladık, dahasını da yapmalıyız. Öyle ki, döngüsel ekonomi ya da sıfır atık kavramları günlük hayatımızda birçok alanda karşımıza çıkıyor artık. Spor ayakkabılarının geri dönüştürülmüş plastik atıklardan yapıldığını duymaya başlamıştık. Sonrasında Adidas’ın, Real Madrid formalarını geri dönüştürülmüş okyanus atıklarından üretmeye başladığı haberini aldık. Böyle inovatif ve öncü hareketler birçok farklı takıma ve üretici firmaya örnek oldu, dahasının da ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Bir başka örnek olarak, günümüzde Türkiye’de de çok fazla tükettiğimiz kahve kaynaklı atığın düzenli toplanması ve belli işlemlerden geçirildikten sonra plastikten üretilen birçok ürünün yerini alabilecek hale getirilmesini verebiliriz. Bu sayede pipetlerin ve tek kullanımlık birçok plastiğin yerini organik bazlı maddeler almaya başlayabilir. Aslında atık yönetimi ya da daha anlamlı hâliyle kaynak yönetimi süreçlerini en iyi şekilde nasıl yapmamız gerektiğini söyleyen bir piramidimiz var. Kaynak: Zero Waste Europe Burada da görebileceğiniz gibi geri dönüştürmek konusunda güzel ilerlemeler gerçekleştiriyoruz ama daha fazlasını yapabiliriz. Tekrar kullanmak, üretim ve tüketim süreçlerinin tekrar düşünülmesi, tekrar tasarlanması söz konusu. Zamanında tasarlarken bu dertleri göz önünde bulundurmadığımız aşikâr, şimdi tekrar ele almak ve daha sürdürülebilir süreçler tasarlamak boynumuzun borcu. Gıda atıkları, hayal bile edemeyeceğimiz miktarda fazla. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre 1,6 milyar ton gıda atığı her yıl ziyan oluyor. Bunun önüne geçmek ise atılabilecek basit adımlarla mümkün. Gıda bağışları, hayvan barınaklarına bağışlar, yem endüstrisine ham madde olarak kullanmak, kompost üretimi ve biyogazla enerji üretilmesi gibi süreçler kurgulanıp işletildiğinde hem kaybedilen kaynakların önüne geçilmiş hem de büyük değerler yaratılmış olacak. Örneğin Nestlé, Google, Apple gibi şirketler Birleşmiş Milletler’in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda birçok alanda büyük adımlar atacaklarına dair sözler veriyor ve bunları herkese açıklıyor. Tüketilen tüm elektriğin sürdürülebilir kaynaklardan gelmesi, paketlenmiş gıdalardaki şeker oranlarının azaltılması, atıkların sıfırlanması gibi birçok söz ve bu sözlere dair atılan adımlar mevcut. Öte yandan yerel ya da merkezî yönetimlerden de çok farklı hamleler geliyor. Örneğin Ege’de küçük bir ada olan Tilos, tüm enerjisini güneş ve rüzgâr kaynaklarından elde etmek yönünde büyük adımlar atıyor ve bunu başardığı zaman birçok başka yere de örnek olacağından şüphem yok. Öte yandan Hollanda’nın uzun vadeli sürdürülebilirlik stratejisi mevcut ve bu konuda ciddi adımlar atıyorlar, ülke olarak karbon nötr olmak gibi bir hedefleri var. Küçük işletmelerden dünya devlerine, yerel yönetimlerden ülke yönetimlerine yahut üretim süreçlerinden tüketim alışkanlıklarına kadar birçok alanda trendler değişiyor. İster trendlere uymak diyelim, ister yaşanabilir ve sürdürülebilir bir hayat için diyelim birçok şey yapılıyor ve daha nicesini de göreceğimiz aşikâr. Tek kullanımlıklardan tekrar tekrar kullanabileceğimiz dayanıklı malzemelere, atıklarımızı gelişigüzel atmaktan ayrıştırmaya, kâr odaklı şirket yönetimlerinden etki odaklı yönetimlere doğru bir geçiş var ve bu beni çok mutlu ediyor. Bir şekilde parçası olmak, destekçisi olmak, etki edeni olmak da ayrı bir motivasyon. Evreka olarak biz de atık yönetimi süreçlerini dijitalleştiren, veriyle yönetilebilir ve iyileştirilebilir kılan yazılım çözümleri sunuyoruz. Bununla birlikte 30'u aşkın ülkede edindiğimiz bilgi birikimiyle de kaynakların daha verimli kullanılması, döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması konularında gerekli yerlerde fikir beyan etmekten, önerilerimizi sunmaktan onur duyuyoruz. Daha sürdürülebilir ve yaşanabilir bir dünya için bu yeni trende sahip çıkıp yayılmasını sağlamak hepimiz için en güzeli, en kıymetlisi olacak.

Yeni Trend: Döngüsel Ekonomi & Sıfır Atık

Mart 10, 2021

·

Makale

Torbalar hafifledi: Türkiye’de gıda enflasyonu

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) geçtiğimiz haftalarda, enflasyon hedefinin tutmaması nedeniyle hükümete mazeret mektubu gönderdi. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'a gönderilen mektupta 2020 yılında gıda fiyatlarının enflasyonu etkileyen faktörlerde önemli bir rol oynadığı aktarıldı. Aynı şekilde ekonomistler, uluslararası kurumlar, tüketici dernekleri ve politikacılar Türkiye’nin yüksek gıda enflasyonu yaşadığı konusunda hemfikirler. Ancak enflasyon oranları, enflasyonun oluşmasına neden olan sebepler ve buna karşı alınması gereken önlemler kapsamında farklı görüşler var. Rakamlar: TCMB, 2020 yılı için %10,4 olarak tahmin ettiği enflasyon oranını %14,6 olarak açıkladı. Bağımsız araştırma grupları ve ekonomistlerin alternatif enflasyon hesaplarına göre halkın hissettiği gerçek enflasyon açıklanan rakamların çok daha üstünde. Bir grup akademisyen tarafından kurulan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup), 2020 enflasyonunu %36,7 olarak hesap ediyor. Sözcü gazetesinden Ege Cansen’in haberine göre, ekonomi profesörü Prof. Dr. Steve Hanke'in “satın alma gücü paritesi” üzerinden yaptığı hesaplamalara göre 2020'de Türkiye'de enflasyon oranı %27. Alternatif mi gerçek mi? ENAG Yöneticisi Prof. Veysel Ulusoy, enflasyon oranlarının resmî kurumlar tarafından açıklanan oranlardan farklı olmasının sebebini; aylık bazlarda yapılan hesaplamanın hızla değişen dünyada yetersiz kalması, enflasyon hesaplamasında sepetin kapsamı ve ağırlık yapısının halkın gerçek tüketimini baz almaması olarak açıklıyor. Ulusoy, TÜİK’in 1 ayda 550 bin fiyat verisine ulaşmasına karşılık ENAG’ın bu verilere 2 günde ulaştığını ve TÜİK'in bir ayda aldığı fiyat verisinin 15 katı bir veri seti elde ettiklerini söylüyor. Bu kapsamda, resmî verilerin halkın hissettiğinden çok daha düşük oranlarda açıklandığı durumlarda halkın alım gücünün eridiğini belirten Ulusoy, “Gerçek enflasyon %35-40 ise ve resmî veriler bunu %14 olarak lanse ediyorsa sizin maaşınızdan aradaki fark kadar erime, diğer adıyla fakirleşme olacaktır.” diyor. Öte yandan, MetroPOLL araştırmasına katılanların %81,3'ü %20’den fazla enflasyon hissederken şirketin bir diğer katılan kişilerin %80'i TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranına inanmıyor. Tüketici dernekleri: TÜİK, 2020 yılında gıda enflasyonunu %20,61 olarak açıkladı. Ancak, Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) ve Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Aziz Koçal bu rakamların gerçeği yansıtmadığını, “2020 yılında mutfakta hissedilen gerçek gıda enflasyonun %40-50” olduğunu söylüyor. Koçal; fiyatı artan ürünlerin ihraç edilip edilmediğinin bilinmediğini söylerken bir ürününün fiyatı ve arzı arttığında hemen ithalat politikası uygulanmaya başlanmasının enflasyonu artırdığına dikkat çekiyor. Bu geçici politikaların uzun vadede yüksek fiyatlara sebep olacağını belirten Koçal, enflasyonu kalıcı olarak azaltmak için Türkiye'nin planlı bir tarım politikasına geçmek zorunda olduğunun altını çiziyor . Analiz: Reuters 'ın Türkiye ekonomisiyle ilgili yayımladığı analize göre, yılda yaklaşık %20'ye ulaşan gıda fiyatları artışı kısmen petrol ve gübre fiyatlarıyla kuraklıktan kaynaklanıyor. Reuters'a konuşan ekonomistler, hükümetin TL'nin geçen yıl rekor düşüşler yaşamasına ve gıdalardaki ithalat maliyetlerini 9 milyar dolara yükseltmesine sebep olan politika kararlarının da artışa destek olduğunu düşünüyor. Derin Yoksulluk Ağı'nın İstanbul'daki bir araştırmasına katılanların yarıdan fazlasının belediyenin gıda yardımlarına bağımlı olduklarını söylediklerini aktaran ve market alışverişlerinin Türkiye halkı için ciddi bir yük hâline geldiğini belirten haber ajansı, analizde 31 yaşındaki Pınar'ın "Her alışverişe gittiğimde torbam hafifliyor ama fatura daha da büyüyor," cümlesine yer veriyor. Politikacılar: Gıda fiyatlarının pandemiyle başlayan “küresel stok” nedeniyle arttığını ve geçici gıda enflasyonun var olduğunu ifade eden Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, yüksek fiyatların mayıs ayı gibi normale döneceğini belirtti. Nitekim, vatandaşın şikayetçi olduğu fırsatçılarla ilgili ekonomi kurmaylarına kesin talimat verdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yağ, bakliyat, sebze ve meyvede fiyatlar öncelikli meselemiz. Vatandaşın gıda ürünlerini daha ucuza tüketmesi lazım," dedi. Erdoğan diğer bir konuşmasında meyve, sebze ve bakliyattaki fiyat artışlarını vurgulayarak "Bir ay içerisinde bu işi çok daha kontrollü şekilde yürüteceğiz. Vatandaşın ezilmesine tahammül edemeyiz. Yüksek fiyatlar sürerse esnafa ağır cezalar gelebilir.” ifadelerini kullandı. Bu kapsamda geçen hafta, Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi (Gıda Komitesi), Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın ev sahipliğinde, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, TCMB Başkanı Naci Ağbal ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel'in katılımıyla fiyat artışlarını ele almak için toplandı. Tarımsal ürünler ve gıda piyasalarındaki gelişmeler kapsamında olası arz eksikliği riski tespit edilmesi ve önceden tedbir alınması için “Erken Uyarı Sistemi” oluşturulmasına yönelik teklifin komiteye sunulduğu açıklandı. Eleştiriler Ulusoy, hükümetin fiyat artışlarına karşı aldığı tedbirlerin piyasada karaborsa ihtimalini artıracağını ve enflasyonist baskının yüksek olduğu ortamda devlet baskısının artmasının ürünlerin gecikmeli olarak piyasaya arz edilmesi sonucunu doğuracağını tahmin ediyor. Ulusoy, fiyatların yükselmesini "tarlada ya da ithalatta dengelemek gerekirken biz, kıtlık ya da fiyat artışları ortaya çıktıktan sonra denetime tabi tutuyoruz." diyerek eleştirirken Koçal özel iletişim vergisi, Avrasya Tüneli gibi maliyetleri yükselmeyen mal/hizmetlere yapılan zamlara dikkat çekerek haksız fiyat artışı olduğunu belirtti. Gübre fiyatlarının son bir yılda %40 ile %64 arasında arttığına dikkat çeken tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım , maliyetleri artan çiftçinin üretimdeki alım gücünün düşüşüyle gıda üretiminin de azaldığını düşünüyor. Ayrıca, tarımda ithalat politikasının ve çeşitli kurumlar tarafından teşvik edilen alım garantili "sözleşmeli üretim" yönteminin uzun vadede enflasyonu yükselttiğine dikkat çekiyor. Sözleşmeli üretim, alım garantisi karşılığında ürünleri düşük fiyattan satmaya anlaşan çiftçilerin enflasyonun yükselmesiyle üretimdeki maliyetlerinin artmasının yanı sıra, piyasadaki diğer çiftçiler için de fiyatların belirlenmesine sebep oluyor. Erken uyarı sisteminin uygulamaya geçirilmesi için geç kalındığını vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba , sistemin amacına hizmet etmesi için oluşmadığını ve planlanmadığını belirterek Gıda Komitesi'ni eleştirdi. Ayrıca Ağbaba Erdoğan'a karşı "Esnafı hedef tahtasına koymayın. Kendi başarısızlığınızın faturasını esnafa kesmekten vazgeçin," dedi.

Torbalar hafifledi: Türkiye’de gıda enflasyonu

Mart 10, 2021

·

Makale

Dolar/TL kuru neden yükselişe geçti?

Merkez Bankası ve Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndaki yeni yönetimle Türk lirası yıla iyi bir performansla başlamıştı, ancak son günlerde değer kaybı yaşaması birkaç nedene bağlanıyor. Hükümetin Berat Albayrak dönemine ait ekonomi politikalarını savunmaya başlaması ve Albayrak'ın kabineye geri dönebileceğine ilişkin söylentilerin TL’nin değer kaybında rol oynadığı düşünülüyor. Öte yandan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) geçtiğimiz hafta Resmî Gazete 'de TL zorunlu karşılık oranlarının her vadede 200 baz puan artırıldığını açıklamasının ardından böyle bir kararın fazladan bir sıkılaştırmaya gidilemediği için alındığı şeklinde yorumlanması da değer kaybının nedenleri arasında sayılıyor. Albayrak etkisi: CHP, geçen yıl TCMB’nin yaklaşık 128 milyar dolarlık döviz rezervi nin satış yoluyla eritildiğini Meclis gündemine taşımış, görevinden istifa eden eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın buradaki rolünün de araştırılmasını istemişti. Buna karşılık, Albayrak döneminde uygulanan politikaları destekleyen açıklamalar yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “95 milyar dolar döviz rezervi var" açıklamasında bulundu. Fakat ekonomist Yalçın Karatepe, 95 milyar doların brüt rezerv miktarı olduğunu, swap ile bankacılık işlemlerinden gelen karşılıklı paralar kalemlerinin çıkarıldığında net döviz rezervinin eksi 45 milyar dolar olduğunu belirtiyor . Reuters analizine göre, rezerv kayıplarıyla gündeme gelen Albayrak’ın yeniden kabinede görev alma olasılığına ilişkin söylentiler piyasa üzerinde baskı oluşturuyor. Bluebay Asset Management'ten Timothy Ash de bu durumu, "Albayrak'ın geri dönüyor gibi görünmesiyle TL bu hafta iyi bir performans göstermiyor. Piyasalar büyük ihtimalle kendisinin ekonomi politikalarına yakın bir konuma gelmeyeceğini umuyor," cümleleriyle yorumluyor. Zorunlu karşılık: Zorunlu karşılık, mevduat toplayan bankaların topladıkları mevduatlara (faiz alacak para hesaplarına) karşılık olarak, yerel para ve FX cinsinden Merkez Bankası hesaplarında tutmak zorunda oldukları paradır. Bu oranın artmasıyla bankalar mevduatın daha büyük bir bölümünü Merkez Bankası’nda tutacağı için topladıkları mevduatın daha az bir kısmını kredi verebilecek. Piyasadaki para miktarı zorunlu karşılık oranlarıyla ayarlanabilir ve oranlar merkez bankaları için para politikası aracı olarak kullanılabilir. Ne amaçlanıyor? Kararın ardından TCMB'nin internet sitesinde yapılan basın açıklamasında, zorunlu karşılık oranlarında yapılan değişikliklerle Türk lirası cinsinden zorunlu karşılık tesislerinin yaklaşık 25 milyar lira artmasının, döviz ve altın cinsinden toplam zorunlu karşılık tesislerinin ise 500 milyon dolar azalmasının öngörüldüğü belirtildi. Kararın etkileri: Bu kararla, bankaların 100 lira mevduatına karşılık TCMB’den %17 faizle 2 lira ilave borçlanıp TCMB’ye zorunlu karşılık olarak koyması gerekiyor. TCMB bu zorunlu karşılık için %12 faiz ödüyor ve aradaki %5’lik fark ise bankaya 10 kuruş ek maliyet yaratıyor. İktisatçı Hakan Kara, teorik olarak bankaların bu maliyeti telafi etmek için mevduat faizini düşürebileceğini veya kredi faizini artırabileceğini ya da maliyeti her ikisine dağıtabileceğini ancak likidite ve rekabet etkisinden kaynaklı geçmişte de olduğu gibi kredi ve mevduat faizlerinin aynı anda yükselmesininin en olası senaryo olduğunu belirtiyor . Nitekim, Tera Yatırım ekonomisti Enver Erkan da para piyasası ve mevduat faizlerine bu durumun bir miktar yukarı doğru etki yapmasını beklediğini ifade ediyor. Öte yandan, bankaların TL olarak yatırmak zorunda oldukları zorunlu karşılıkların bir bölümünü döviz ya da altın cinsinden yatırmalarını sağlayan rezerv opsiyon mekanizması (ROM) kapsamında tutulan yabancı paranın artması ve böylece TCMB rezervlerinin artması, ancak aynı zamanda ROM dilimleri daraltıldığı için bu etkinin sınırlı kalması tahmin ediliyor. Ek olarak, Paraanaliz yazarlarından Atilla Yeşilada, zorunlu karşılık oranlarının sınırlı etkisine vurgu yaparak “Kredi maliyetlerini bir kademe daha yukarı çekecek bu kararın, yerlilerin dövizden TL’ye dönmede anlamlı bir etkisi olması zor. ” yorumunda bulunuyor . Yorumlar: İktisatçı Mahfi Eğilmez, kararı “TCMB, banka kredilerini sınırlayarak para politikasını sıkılaştırma yolunda yeni bir adım attı" yorumluyor. Hakan Kara, TCMB'nin bu hamleyle faiz artışının etkisini güçlendirmeyi amaçladığını ancak bunun yerine ölçülü bir faiz artışı gerçekleştirmenin çok daha etkili olacağını söylüyor. MUFG Gelişen Piyasalar Araştırma Müdürü Ehsan Khoman, zorunlu karşılık kararının sıkı bir para politikası için destekleyici olduğunu ancak piyasaların TCMB’nin politika faizi aracılığıyla sıkılaştırma yapamadığı ve bundan dolayı rezervler aracılığıyla bir sıkılaşma yaptığı şeklinde algıladığını, TL’de son zamanlarda yaşanan düşüşün de bunun bir göstergesi olduğu belirtiyor. Öte yandan Rabobank Gelişen Piyasalar Stratejisti Piotr Matys, TCMB’nin Türk lirasını desteklemek için tüm araçları kullanmaya hazır olduğunu belirterek “ABD Hazine tahvillerindeki yükseliş ve Berat Albayrak’ın yeniden göreve döneceğine dair spekülasyonlarla artan TL oynaklığı, TCMB’yi TL’yi desteklemek için politika faizine ek olarak fazladan bir likidite sıkılaştırması yapmak zorunda bırakmış olabilir.” diyor. Bu doğrultuda görüş sunan Oanda Kıdemli Piyasa Analisti Craig Erlam da alınan zorunlu karşılık kararının geleneksel sıkılaşma politikalarıyla uyumlu olduğunu ve kararı geçmişteki politikalarla kıyaslamak için henüz erken olabileceğini söylüyor.

Dolar/TL kuru neden yükselişe geçti?

Mart 10, 2021

·

Makale

Dolar/TL'de tarihî rekor

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Enflasyon Raporu toplantısında 2020 sonu enflasyon tahminini %8,9’dan %12,1'e çekti. Bir ay önce Yeni Ekonomik Program'da açıklanan %10,5'lik tahmin bir ay içerisinde 2 puan yukarı çekilmiş oldu . Raporun açıklanmasından sonra kur, yükselişini hızlandırarak 8,32'yi geçti ve tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü. Yılbaşından bu yana TL'nin kaybı %28'i aştı. Dolar/TL rekoru: Soru cevap bölümünde, doğal olarak sorular TCMB’nin geçtiğimiz haftaki politika faizini sabit tutma kararı ve son günlerdeki kur gelişmeleri üzerineydi. İletişim konusunda öz eleştiri yaptıklarının altını çizerek her soruyu yanıtlayan TCMB Başkanı Uysal, döviz kurunun birçok faktörden etkilendiğine ve Merkez Bankası’nın kur noktasında bir hedefi olmadığına dikkat çekti. TL’nin “aşırı değersiz” noktada olduğunu söyleyen Uysal, “para politikasını önemli ve yeterli oranda sıkılaştırdıklarını ve para politikası duruşunun enflasyonu kontrol altına alacağını, bunun da döviz kuruna yansımasını beklediklerini” dile getirdi. Ancak dolar kuru, karar sonrası olan son 7 günde yaklaşık %5,5 değer kaybederek 8,30’u gördü. Eleştiriler: Uysal, politika faizini sabit tutma gerekçelerini küresel ekonomi; jeopolitik konular ve pandeminin yarattığı belirsiz ortam olarak gösterdi. Ancak ekonomistler, açık bir faiz artışına gidilmemesini TCMB tarafından verilen bağımsız bir karar olmadığını ve hükümetin izni olmadığı için böyle bir adım atıldığını iddia ediyor . Uysal ise bu iddialara "Merkez Bankası'nda araç bağımsızlığımız var, enflasyon hedeflemesi uyguluyoruz; tabii bunu yaparken fiyat istikrarının yanında finansal istikrarı da gözetiyoruz. Araç bağımsızlığımızı serbest bir şekilde kullanabiliyoruz. Verilere dayalı adım atıyoruz. Önümüzdeki dönemde de kararlarımızı bu şekilde tereddütsüz almaya devam edeceğiz." cümleleriyle yanıt verdi. Politik riskler: TL’nin en çok değer kaybeden para birimi olmasında siyasi tansiyonun yüksek olması da etkili unsurlar arasında. Erdoğan'ın ABD'ye Azerbaycan konusundaki tepkisi ve Fransa menşeli markaları boykot çağrısı sonrası dolar 10 kuruş artmıştı. Fransa merkezli yayınlar, Erdoğan'ın Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a yönelik "zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var" sözlerini “Erdoğan’ın dikkati ekonomik ve demokratik başarısızlıklarından başka yere çekmek için yeni krizler yaratma ihtiyacı” olarak yorumladı . Siyasi kanat: Cumhurbaşkanı Erdoğan “ Büyüme oranına bakıyorsun şu anda dünyada en iyi noktada olan bir ülkeyiz. IMF'nin, OECD'nin ölçeklerine bakıyorsun, en iyi olan ülke konumundayız. ” ifadelerini kullandı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise Yatırımcı Konferansı'nda yaptığı açıklamalarda " Türkiye ekonomisi bir dönüm noktasında, yeni bir sermaye yatırım dalgası ufukta belirmiş durumda " dedi. Ayrıca, Albayrak Twitter hesabından Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan ekonomik güven endeksindeki yükselişe atıfla "ekonomimize güven artıyor" yorumunda bulundu. Ekonomistler, yerli ve yabancı yatırımcıların Albayrak’ın sözlerini destekleyecek ekonomik gösterge bulamadığı için sözlerine inanmadığını ve Türkiye’den çıkmaya devam ettiğini belirtiyor .

Dolar/TL'de tarihî rekor

Mart 10, 2021

·

Makale

Merkez Bankası başkanının "sürpriz" değişikliği

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Uysal, gece yarısı alınan karar ve Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle görevden alınırken yerine eski Maliye Bakanı Naci Ağbal atandı. Bir adım geriden: Bir önceki TCMB Başkanı Murat Çetinkaya da görev süresinin dolmasına yaklaşık 10 ay kala görevinden alınmış ve yerine dönemin Başkan Yardımcısı Uysal atanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çetinkaya için "Önceki Merkez Bankası Başkanı'nı görevden aldık çünkü laf dinlemiyordu" demişti. Uysal döneminin özetine geçmeden önce Erdoğan’ın ekonomi politikasına bakarsak her şey daha iyi anlaşılacak. Sonuçta ikilinin politikalarının uyumu, pazar ve brunch uyumundan daha ağır basıyor. Ekonomi 101: Faiz, enflasyonu belli bir hedefe getirmekle yükümlü olan merkez bankasının elindeki temel araçtır. Mekanizma şu şekilde çalışır: Arzda çok önemli bir değişiklik yokken mal ve hizmetlere olan talep belli sebeplerle artar. Piyasada sizi bugünkü tüketimden vazgeçirmeye değecek bir faiz yoksa, tasarruf etmek yerine tüketme ihtimaliniz daha yüksek. Bu durumda fiyatlarda yükseliş olmasın diye merkez bankası faizleri yükselterek talebi kısar, fiyatlar üzerindeki yukarı yönlü baskı azalır ve enflasyon tehlikesi giderilmiş olur. Ek olarak: Enflasyonun bir diğer sebebi de maliyet kaynaklı fiyat artışlarıdır. Ülkemizde bu etkinin adı kurdur. Örnek üzerinden gidelim; ithal ettiğimiz enerji ya da ara malların fiyatları kurdaki yükseliş sonucu artıyor. Bu artış firmaların maliyetlerinin yükselmesine ve doğal olarak da bu artışın fiyatlara yansımasına sebep oluyor. Eğer faizleri düşürürseniz Türkiye’de yatırım yapmanın cazibesi azalır ve yabancı yatırımcının getireceği döviz kaynağından mahrum kalırsınız. Bu da döviz arzını azaltır ve doların fiyatının artmasına sebep olur. Bu durumda da merkez bankasının silahı, faizleri yükselterek kurdaki artışın önüne geçmek ve maliyetleri geriye çekerek enflasyonu düşürmektir. Erdoğan ekonomisi: Ekonomistlerin faizlerin düşük tutulmasının enflasyona sebep olacağı düşüncesinin tam tersini baz alıyor. Faizin yükseltilmesinin enflasyona sebep olacağını düşünen Cumhurbaşkanı Erdoğan, faizin düşük olmasının bütün maliyet girdilerini düşüreceğine ve yatırımlarda patlamalar meydana getireceğine inanıyor. Uysal dönemi: Göreve başladıktan sonra yapılan 1200 baz puanlık indirim kararıyla 2019'da dünyada en çok faiz indiren Merkez Bankası Başkanı olmuştu. İndirimler 2020 yılında da kapış kapış gitmeye devam etti ve ilk 5 ayda politika faizi 375 baz puan daha düşürüldü. Sürpriz bir kararla eylül ayı politika faizini 2 tam puan artırdı. Bunun üzerine optimist düşünmeye başlayan ekonomistler ve piyasalar, sürpriz yapmayı çok seven TCMB’nin ekim ayında faiz artırmama kararına karşı sert tepkiler verdi. Ekim ayı toplantısından sonra Dolar/TL 7,78'den 8,56'ya yükselerek rekor kırdı. Uysal, göreve başlarken 5,72 olan dolar kurunu 8,51 şeklinde hediye paketi yaparak devir teslimdeki verdiği çiçeklerlerle takdim etti. “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan”a dönen faiz-enflasyon nedenselliğini Ağbal’ın nasıl yöneteceği piyasalarda merak konusu. Piyasa uzmanları, görev değişiminin ciddi bir adım olduğunun gösterilmesi için Ağbal'ın politika faizini en azından 500 baz puan artırması gerektiği konusunda görüş veriyor. Sürpriz yapmayı çok seven TCMB’nin doğru politikalarla bu zor dönemi geride bırakması dileğiyle, gözler 19 Kasım Para Politikası Kurulu toplantısına çevrildi.

Merkez Bankası başkanının "sürpriz" değişikliği

Mart 10, 2021

·

Makale

TCMB'nin faiz kararı öncesi ve sonrası

Geçen hafta için herhangi bir kategoride ödül verilecekse, biz Türkiye ekonomi gündemini en iyi aksiyon filmi kategorisinde aday göstermek istiyoruz. Zira tüm dünya, sektöre yeni gelen aktörlerin başarılı olup olamayacağını heyecanla izledi. Filmden önceki kısa reklamlar: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ( TCMB) Başkanı Ağbal’ın göreve gelir gelmez yaptığı ilk açıklamalardaki fiyat istikrarı vurgusu, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın açıklamalarının aynı doğrultuda olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti grubundaki piyasa dostu mesajları ve BDDK’nın swap düzenlemelerinde esnemeye gitmesi piyasanın perşembe günü için puanlamalarını yüksek tutmasını sağladı. Piyasa o kadar heyecanlandı ki, 2 yıl sonra ilk defa 10 yıllık tahvil ihracı dört günde 175 baz puan düşüş yaşadı. Ve sahne: TCMB, politika faizini 475 baz puan artışla %15 seviyesine çıkardı. Kararda tüm fonlamanın haftalık repodan yapılması ve parasal duruşun sıkılığının kararlıkla sürdürüleceği vurgulandı. TCMB'nin politika faizi %10,25 seviyesinde olsa da piyasaya uyguladığı faiz %14,80'e kadar çıkmıştı, böylece efektif faiz artışı sadece 20 baz puan olarak gerçekleştirildi. Piyasanın beklentisini karşılayan bu sahneyi ekonomistler, sıkılaştırmadan öte sadeleşmeye yönelik bir adım olarak yorumluyor. Yönetmen yorumları: Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz artışıyla ilgili “Gerekirse bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin farkındayız, dünkü faiz artışını bu çerçevede değerlendiriyorum. Türkiye'yi faiz, enflasyon, kur sarmalından çıkarmamız şarttır. Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Asıl hedefimiz enflasyonu en kısa sürede tek haneli rakamlara indirmek, faizlerin de buna uygun şekilde aşağı inmesini temin etmektir” ifadelerini kullandı. Ekonomistler “acı reçete” tabirini kredi faizlerinin yükselmesi, vergi artışları, kemer sıkma ve bu doğrultuda vatandaşın gelirlerinin düşmesi ve yoksullaşması olarak yorumladı. Yardımcı aktörler: Hazine ve Maliye Bakanı Elvan, cuma günü enflasyonla mücadeleye vurgu yaparak para politikasını maliye politikalarıyla destekleyeceklerini ve fiyat istikrarını kalıcı bir biçimde sağlamayı amaçladıklarını açıkladı. Ek olarak, cuma günü TCMB haftalık swap işlemlerinde kullanılan TL faizini %13,25'ten %15'e yükseltti. Ekonomistler, bu hamleyle yurt içi ve yurt dışı faiz oranları arasındaki etkileşimi artırarak para politikasının aktarım mekanizmasını güçlendirmenin yanı sıra portföy akımlarının da desteklenebileceği belirtiyor. Yorumlar: TL %11'e yakın değer kazanırken Reuters, bu adımı cesur ve aynı zamanda piyasanın güvenini yeniden inşa etmek için iyi bir başlangıç olarak nitelendirdi. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Fitch Ratings ise bu adımın para politikası güvenilirliğini artırmaya yönelik bir adım olduğunu ancak bunun zaman alacağını söyledi. Uluslararası yatırım bankası JP Morgan , Naci Ağbal’ın şeffaflığı artırıcı bu adımıyla görevine kararlı başladığını belirtti. Filminin ikincisi: Ağbal yönetiminde izlenecek para politikasına dair sinyaller bakımından önemli olan faiz kararının TCMB'nin güvenilirliğine olumlu bir katkı sağladığı söylenebilir. Ancak ekonomistlerin bir kısmı, kararın TCMB’nin bağımsızlığı yolunda atılmış kalıcı bir adım olduğunu düşünmüyor. İleride de ilave bir sıkılaştırılma olması ve merkez bankasının faiz artırım sürecine devam etmesi enflasyonu aşağıya çekmek için önemli olabilir.

TCMB'nin faiz kararı öncesi ve sonrası

Mart 10, 2021

·

Makale

İnşaat sektöründe pandemi iz düşümleri

Yurt içi piyasalar perşembe günü toplanacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun kararını beklerken ekonomistlerin yıl sonu politika faizi beklentileri %11,75 ile %15 arasında değişiyor . Yaz dönemindeki kredi teşvikleriyle canlanan ve toparlanma periyoduna giren inşaat sektörü ise bu tahminler nedeniyle endişeli. Eylül ayında sürpriz bir adımla %8,25’ten %10,25’e çıkarılan faiz oranı ve yakın zamanda atılan bir dizi sıkılaşma adımına rağmen yükselişini sürdürerek 7,90 seviyesini test eden TL/Dolar kurunun durağanlaştırdığı inşaat sektörü, kurulun kararıyla yeniden strateji belirleyecek. Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin raporunu ele alarak yılın ilk üç çeyreği sektör için nasıldı ve beklentiler neler, birlikte inceleyelim. Pandemi ve sektörel toparlanma: 2010 yılı verileri baz alınarak yapılan inşaat sektörü güven endeksi çalışmasına göre 2018 yılının üçüncü çeyreğinde yaşanan kur şokuyla Aralık 2018’de dip noktayı gören güven endeksi, 2020’de yükseliş trendine girerek nisan ayındaki ilk şokun ardından tekrar 90 puan seviyesine ulaştı. Kamu bankalarının sağladığı kredi teşviki ve faiz oranlarındaki düşüş sektörel toparlanmayı da tetiklerken temmuz-ağustos döneminde 2010 seviyesinin de üzerinde inşaat faaliyeti gerçekleşti. Nisan-mayıs dönemindeki konut satışları keskin düşüş gösterse de destek paketini takip eden iktisadi ve sosyal hayata dönüş, Ağustos 2020’de geçen yıla göre %54,2 büyüme kaydetti. Yeni ve markalı konut alımlarına da etki eden teşvikler, markalı konut stokunun üç aylık dönemde %33,2 azalmasını sağladı. İnşaat sanayii: İnşaat sanayii yılın ilk çeyreğinde bir önceki yıla göre %8,1 büyüme kaydetse de nisan ayı itibarıyla hissedilmeye başlanan pandemi etkileri ikinci çeyrekte %8’lik bir küçülmeyi tetikledi. Temmuz ayında 2019’un aynı dönemine göre %7 büyüyerek 22 alt sektörünün 17’sinde bir önceki yıla göre üretimde artış gösteren inşaat sektörünün en hızlı toparlandığı alanlar hazır beton ve çimento oldu. İnşaat sektörünün başlıca ihracat kalemleri arasında yer alan çimento ise %25,6 büyüme ile 647,1 milyar dolar seviyesine ulaştı. İhracat seviyesi kurdaki artışın da etkisiyle büyük oranda toparlansa da ithalat seviyesi Temmuz 2020’de bir önceki yılın aynı ayına göre %14,6 geriledi. Beklentiler: Dün itibarıyla 2021-2023 dönemine ilişkin Yeni Ekonomi Programı kapsamında paylaşılan 2022 kur tahmininin güncel kura denk olması, ihracattaki toparlanma sinyallerinin ithalattaki gerilemeyi durdurmayacağına işaret ediyor. Öte yandan merkez bankasının sıkılaşma adımlarının sürmesi ve politika faizindeki olası artışlar da sektörün iç pazarda yaşadığı toparlanma sürecini durağana çevirebilir. Teşviklerin sürmesi ve kamu bankalarının süreç içinde atacağı destekleyici adımlar sektörün tekrar canlanması için bir alan oluşturacaktır.

İnşaat sektöründe pandemi iz düşümleri

Mart 10, 2021

·

Makale

Bütçe görüşmeleri başlarken

TBMM'nin 2021 yılı bütçe planlamasında komisyon görüşmeleri tamamlandı. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen önümüzdeki yılın bütçe teklifi, TBMM Genel Kurulu'ndaki görüşmeler başlamadan önce gündemdeki yerini aldı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçen 2021 yılı merkezî yönetim bütçe yasa teklifine CHP, HDP ve İYİ Parti muhalefet şerhi koydu. Muhalefet şerhlerinde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik eleştiriler ön plana çıkarken iktidarın pandemi önlemleri yetersiz bulundu. Bir adım geriden: Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın açıkladığı 2020 yılına ait yıllık ekonomi raporunda, merkezî yönetim bütçe dengesi 2020 yılının ocak-ağustos döneminde 110,9 milyar lira açık vermişti. 2019 yılının aynı döneminde 68,1 milyar lira açık veren merkezî yönetim, bütçenin 2020 yılının ikinci çeyreğinden itibaren maliye politikası araçlarının salgının olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla kullanıldığını belirtmişti. Ayrıca 2019 yılının sonunda 124,7 milyar lira olan 12 aylık birikimli merkezî yönetim bütçe açığı 2020 yılı ağustos ayı itibarıyla da 167,6 milyar lira olarak açıklanmıştı. Öngörü: Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından açıklanan 2021 yılı bütçe gerekçesi raporunda ise önümüzdeki yılın bütçesine ait giderler 1,346 trilyon lira ve faiz harici giderler 1,166 trilyon lira olarak tahmin edildi. Ek olarak raporda bütçe gelirleri 1,101 trilyon lira, vergi gelirleri 922,7 milyar lira ve bütçe açığı 245 milyar lira olarak belirtildi. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 1,223 trilyon lira, özel bütçeli idarelere 119,9 milyar lira, düzenleyici ve denetleyici kurumlara da 2,7 milyar lira ödenek ayrıldı. Muhalefet: CHP'li Komisyon üyeleri tarafından hazırlanan 330 sayfalık muhalefet şerhi, “Tek adam rejiminden kurtuluş, kucaklama ve yeni döneme çağrı” başlığıyla sunuldu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine eleştiri yapılan şerhte; "Tek adam rejimi, Türkiye'yi adeta anayasasız, parlamentosuz, bürokrasisiz, liyakatsiz ve yurttaşsız yönetebileceği bir düzleme çekerek yönetmeye çalışmaktadır" görüşü öne çıkarıldı. İYİ Parti’nin muhalefet şerhinde ise “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından ekonomi yönetimi sisteminde karmaşa yaşandığı” öne çıkarılarak “ekonomiden sorumlu bir cumhurbaşkanı yardımcısı atanmasını” önerildi. HDP'li komisyon üyelerinin hazırladıkları muhalefet şerhinde de “ekonominin büyük bir çöküşün eşiğinde olduğu ancak bütçe teklifinde bunu önlemeye dönük hiçbir önlem alınmadığı” vurgulandı ve "2021 Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Teklifi bir çöküş ilanıdır" ifadelerine yer verildi. Dahası: CHP sunduğu muhalefet şerhinde, bütçe teklifinde yer alan 308 milyar liralık borçlanma yetkisinin "Hazine’de olan nakit açığı miktarının çok üzerinde olduğunu ve devletin bu yetkiyi kendi siyasal bekası için bir araç olarak kullanmaya devam edeceğini” ifade etti. HDP ise 2021 bütçesinde “savaşa ayrılan 220 milyar lira payın toplam ödenekler içerisinde %17’yi bulduğunu ve bu planlamanın kamusal kaynakların hükümetin kendi çıkarına kullanabileceği bir savaş motorunu icat edeceğini" belirtti. İYİ Parti de faiz giderlerinin önümüzdeki yıl 180 milyar liraya erişeceğini ve vergi gelirlerinin 5’te 1’i olacağını vurgulayarak hükümetin “faiz üzerinden yaptığı propagandaları” eleştirdi. Program: 2021 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, bugün Genel Kurul’da görüşülmeye başlanacak ve bütçe görüşmeleri kesintisiz olarak 12 gün sürecek. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın 2021 yılı bütçesini sunacağı görüşmelerde siyasi partiler de bütçe teklifi üzerinde görüş ve eleştirilerini dile getirecek. Ayrıca Meclis'te grubu bulunan partilerin temsilcileri de birer saat süreyle söz alacak.

Bütçe görüşmeleri başlarken

Mart 10, 2021

·

Makale

Türkiye ekonomisinin güncel durumu

Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın 20 Mart Cumartesi gecesi Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile görevden alınmasının ardından Türk lirasında görülen değer kaybıyla birlikte Türkiye ekonomisinin makro düzeydeki durumu bir kez daha gündemdeki yerini aldı. Mevcut tabloda, yıllardır süregelen enflasyonla mücadele yöntemleri kapsamında alınan faiz kararlarının beklenen etkiyi sağlamadığı görülüyor. Makroekonomik veriler dikkate alındığında ülkedeki mevcut enflasyonun bir süreç sonunda ortaya çıktığını ve çözümünün de bu durumu besleyen etkenleri ortadan kaldırmakta olduğunu söylemek mümkün. Son 10 günde, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerine yönelik endişeler ve para politikasında oluşan belirsizlik nedeniyle Türk lirası, dolar ve avro karşısında %10'a yakın değer kaybetti. Bunun sonucunda da başta gıda olmak üzere birçok üründe fiyat artışları yaşanması ve tüketicilerin alım gücünün biraz daha düşmesi bekleniyor. Mevcut enflasyon: Türkiye'de geçtiğimiz yılın enflasyon oranı %14,6 olarak açıklandı. Fakat vatandaşların hissettiği "gerçek enflasyon", bağımsız araştırmacılar ve tüketici derneklerinin alternatif hesaplamalarına göre açıklanan rakamdan daha fazlası . TÜİK'in hesaplama yönteminin çağ dışı kaldığını ve sağlıklı bir gösterge olmadığını söyleyen Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) yöneticisi Prof. Veysel Ulusoy'a göre, Türkiye'de özellikle orta sınıf ve yoksul vatandaşları çok zor durumda bırakan bir gıda enflasyonu yaşanıyor. Aynı zamanda, tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım'a göre "uygulanan yanlış tarım politikaları" nedeniyle alım gücünün azalmasıyla çiftçiler, tarım üretiminden uzaklaşmış durumda. Sektörün en önemli maliyet kalemlerinden biri olan gübre fiyatları, son bir yılda %40 ila %60 arasında zam gördü. Dolayısıyla zayıflayan tarım üretiminin ülkenin tüketim ihtiyacına kıyasla yetersiz kalması, yıllardır enflasyonu artıran nedenlerden biri olarak öne çıkıyor. Diğer göstergeler: Türkiye, 2020 yılında 36,7 milyar dolar cari açık verdi . Büyüme odaklı ekonomi politikaları nedeniyle daha uzun vadeli yapısal reformlar yerine piyasanın canlanması için kamu bankaları aracılığıyla kredi büyümesinin sağlanması tercih edildi. 2003'ten 2020 sonuna kadar 611,2 milyar dolar cari açık veren Türkiye'nin ekonomik yapısı kırılganlaştı ve enflasyon baskısına açık hâle geldi. Öte yandan geçtiğimiz yıl dolar bazında gayrisafi yurt içi hasıla, %5,65 daralarak 717 milyar dolara kadar geriledi . Bu, Türkiye ekonomisinin on yıl önce dolar bazında %7,36 daha büyük olduğu anlamına geliyor. Aynı zamanda Türkiye'de kişi başına düşen millî gelir de dolar bazında 8 bin 599 dolara gerileyerek 2007'deki seviyesine döndü . Politika faizi: Naci Ağbal'ın TCMB Başkanı olarak görev yaptığı 132 günde geleneksel para politikaları uygulanarak politika faizi toplam 875 baz puan artırıldı. Ağbal, görev değişikliğinden iki gün önceki para politikası kurulu toplantısında politika faizini 200 baz puan artırarak %19'a çıkarmıştı. 7 Kasım'da Ağbal'ın göreve başladığı günlerde dolar/lira kuru 8 liranın üzerindeydi, 19 Mart'ta görev değişikliğinden önce ise haftayı 7,21 seviyelerinde kapatmıştı. Ağbal'ın ayrılmasının ardından pazar gecesi Asya piyasalarının açılmasıyla kur 8,40 seviyesini aştı , haftanın ilk işlem gününde ise 8,05 seviyelerine geriledi. TCMB'deki görev değişimi sonrasında Türkiye'nin 5 yıllık kredi temerrüt takası (CDS) primi de bir haftada %50'ye yakın artışla 450 baz puanı aştı ve 10 Kasım 2020 sonrasındaki en yüksek seviyeyi gördü. CDS primleri, şubat ayında 284 baz puan seviyesine kadar gerilemişti. Mevcut makro veriler değerlendirildiğinde, enflasyona karşı bir araç olarak kullanılması gereken faiz artırımlarının yönetimsel kararlar sebebiyle bir etkisi olmadığı görülüyor. Türkiye’nin şu anda enflasyona karşı yüksek faiz oranları ve değeri daha da azalmış bir para birimi var. Enflasyon üzerinde etkisi kalmayan mevcut faiz oranlarının da ülke ekonomisine maliyetlerinin olacağı aşikar. İç piyasada yatırımların azalmasına sebep olacak bu durum, ülkenin yıllardır sahip olduğu işsizlik sorununun da büyümesine etki edebilir.

Türkiye ekonomisinin güncel durumu

Mart 29, 2021

·

Makale

Merkez Bankası'nın bağımsızlığı

Türkiye’de son iki yılda Merkez Bankası başkanlığı koltuğuna Murat Çetinkaya (2016-2019), Murat Uysal (2019-2020), Naci Ağbal (2020-2021) ve son olarak geçen hafta göreve gelen Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu olmak üzere tam dört farklı isim oturdu. Normal şartlarda görev süreleri, 2018’de yürürlüğe konan bir kanun ile dört yıl olarak belirlenen başkanların her birinin görev süreleri dolmadan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından imzalanan kararnameler ile görevden alınması, “merkez bankasının bağımsızlığı” tartışmalarını gündeme getirdi. Tarihsel bakış: Esasen merkez bankalarının ekonomi içindeki rolü, bağımsızlığı ve siyasi otoriteye karşı sorumluluğu sadece Türkiye’de değil; özellikle pandeminin de etkisiyle dünyanın hemen hemen her yerinde tartışılan bir konu hâline geldi. Şu anda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda en azından kâğıt üstünde merkez bankaları bağımsız görünüyor; ancak tarihsel olarak baktığımızda merkez bankalarının bağımsızlığını kazanması aslında çok da eskilere dayanmıyor. Dünyada merkez bankalarının bağımsızlığı ile ilgili ilk ciddi adımlar, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde atılmıştı. Fakat 1929'da başlayan Büyük Buhran esnasında hükümetler ekonomiye müdahalelerini hızla artırırken merkez bankaları, yeni yeni elde etmeye başladıkları bağımsızlıklarını usulca kaybetti . 1946’da uygulanmaya başlayan Bretton Woods sistemi sayesinde merkez bankaları, hükümetler adına piyasadaki likiditeyi yöneten ve para politikaları konusunda hükümetlere danışmanlık yapan kurumlar hâline geldi. 1990'larda ise Yeni Zelanda Merkez Bankası başta olmak üzere birçok merkez bankası, fiyat istikrarına ulaşılması ve bunun sürdürülmesi amacıyla bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Peki, bağımsızlık ne demek? Modern ekonomilerde bir merkez bankasının bağımsızlığı; amaç bağımsızlığı, araç bağımsızlığı, finansal bağımsızlık ve kurumsal bağımsızlık olmak üzere dört ayrı göstergeyle ölçülüyor. Amaç bağımsızlığı, kurumun kendi politikalarını bağımsız olarak belirlemesi ve uygulaması anlamına gelirken araç bağımsızlığı para politikası araçlarının ve yöntemlerinin, hükümetin veya bir başka kurumun onayına gerek duymadan serbestçe kullanabilmesi anlamına geliyor. Günümüzde “merkez bankası bağımsızlığı” denince akla gelen aslında araç bağımsızlığı. Zira araç bağımsızlığı, merkez bankalarının politika aracı olarak kullandığı kısa vadeli faiz oranlarına ilişkin kararları alırken bağımsız olmasını sağlıyor. Öte yandan, bir diğer gösterge olan finansal bağımsızlık, merkez bankasının bağımsız bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesini sağlayacak mali kaynağa ve kendi bütçesini belirleme yetkisine sahip olduğu durumlarda sağlanıyor. Kurumsal bağımsızlık ise merkez bankasının üst düzey yöneticilerinin görev sürelerinin, atanma, çalışma ve görevden ayrılma kurallarının yasalarla düzenlendiği ve siyasi baskıdan uzak bir şekilde bu kuralların uygulandığı senaryoda elde ediliyor. Türkiye’de bağımsızlık: Türkiye’de merkez bankası bağımsızlığı, 2000-2001 krizi esnasında göreve getirilen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş döneminde sağlandı. Bu dönemde açıklanan “Ekonomiyi Güçlendirme” programı kapsamında 25 Nisan 2001’de 1211 sayılı kanunda yapılan değişiklikle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın temel amacının fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olduğu belirtildi. Üstelik, TCMB’nin bu amaca ulaşmak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği de ifade edildi. 2002’de iktidara gelen AK Parti hükümeti de ekonomi politikaları açısından yeni bir döneme girdiği 2011’e kadar TCMB’nin bağımsızlığını korumak konusunda önemli adımlar attı. Son 10 yılda ise farklı bir yol çizildi. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü profesörlerinden Ziya Öniş, 2011’den sonraki dönemde AK Parti’nin ekonomik büyümeyi merkeze aldığını, büyük inşaat projelerine odaklandığını ve TCMB’nin bağımsızlığının sarsıldığını düşünüyor . Nitekim, TCMB içinde “mali istikrarı savunanlara” karşılık “ekonomik büyüme için düşük faizden yana olan” iki ayrı cephenin olduğuna dair tartışmaların başlangıcı da o tarihlere dayanıyor. İki yıl, dört başkan: Türkiye’de bu iki cephe arasındaki gerginlik, TCMB başkanlarının görev sürelerinin giderek kısalmasının arkasındaki en önemli nedenlerden biri. Cumhurbaşkanı Erdoğan, her fırsatta ekonomik büyüme için düşük faizden yana olduğunu belirtirken “yüksek faizin yüksek enflasyona neden olacağı” görüşünü savunuyor. TCMB başkanlarının faiz artırımı yoluyla enflasyonu ve liranın değer kaybını önlemeye çalışması ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izlemek istediği politikayla çelişiyor. 20 Haziran 2019’da yabancı basın mensuplarının sorularını cevaplayan Erdoğan, “Ben Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ifadesine katılıyorum. Ama şunu çok açık ve net söyleyeyim. Faiz politikalarına hele hele yüksek faiz politikasına karşıyım,” demiş ve eklemişti: “Benim ülkemde maalesef şu anda politika faizi %24. Onun için buraya kesin bir çözümü inşallah kısa zaman içerisinde getireceğiz.” Nitekim, bu konuşmadan bir ay sonra dönemin TCMB Başkanı Murat Çetinkaya, “kendine has tasarrufları” olduğu gerekçesiyle görevden alındı ve yerine Murat Uysal getirildi. Selefi Çetinkaya’nın aksine faizleri düşürmek konusunda daha net adımlar atan Uysal’ın başkanlığı ise bir yıl sürdü. Ekonomistler, Uysal’ın görevden alınmasında likidite uygulamalarıyla piyasaya uyguladığı faiz oranını %14,75’e çıkarmasının etkili olduğunu düşünüyor . Öte yandan, Kasım 2020’de Uysal’ın yerine eski Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın göreve getirilmesinin birçok ekonomist açısından TCMB’nin bağımsızlığının ortadan kalkmasının göstergesi olarak yorumlandığını da unutmamak gerekiyor. Naci Ağbal’ın göreve gelmesinin ardından BBC Türkçe’ye açıklamalarda bulunan Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi Evren Bolgün, "TCMB’nin bağımsızlığı teknik ve fiili olarak ortadan kalkmıştır. Çünkü eski bir maliye bakanı, partili bir bakan, bütün ülkeyi temsil eden TCMB'nin başına getirildi," açıklamasında bulunurken Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, “Naci Ağbal’ın Cumhurbaşkanı’na yakınlığı nedeniyle bu dönemde Maliye Bakanlığı'nın kontrolünden Cumhurbaşkanlığı'nın kontrolüne geçmiş bir TCMB ile karşılaşabiliriz,” ifadelerini kullanmıştı. Son değişimin ardından: Uzun bir süre görevde kalması beklenen Ağbal’ın politika faizini piyasa beklentilerinin üzerinde olacak şekilde 200 baz puan artırarak %19'a çıkarmasından iki gün sonra görevini 26. dönem AK Parti milletvekili Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’na bırakması kimse tarafından beklenmiyordu. Bu nedenle piyasalar, Ağbal'ın 132 gün sonra görevden alınmasına sert tepki verirken merkez bankası ile hükümet arasındaki gerginlik bir kez daha tartışmaların merkezine oturdu. Aslında, birçok ülkede bu iki kurum arasında gerginlik mevcuttur. Zira merkez bankaları, her zaman siyasi gündeme bağlı kalmadan uzun vadede olumlu sonuçlar elde etmek için adımlar atarken hükümetler, kısa vadede vatandaşları memnun etmeye yarayacak hedeflere odaklanır. Dolayısıyla öncelik çatışması her zaman yaşanır. Fakat son dönemde yaşanan başkan değişiklikleri, hükümetin önceliklerinin TCMB'nin politikalarından üstün olduğu algısını yaratıyor. Öte yandan merkez bankası politikalarında istikrarın sağlanamaması, plansızlık ve öngörülemezlik, hem yerli hem de yabancı yatırımcılar nezdinde kurumun kredibilitesinin düşmesine neden oluyor. Prof. Dr. Selva Demiralp, “TCMB Başkanı’nın kaderinin hükümetin elinde olmaması, fiyat istikrarından sorumlu olan merkez bankasının işini doğru yapabilmesi için elzem. Çünkü para politikasının sonuç vermesi 6-12 ayı buluyor. Hele de bizim gibi enflasyon sorununu bir türlü çözememiş bir ülkede bu süre daha da uzayabiliyor," diyor . Cumhuriyet'e açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Kamil Yılmaz ise 2018’de yayımlanan bir kanunla Cumhurbaşkanı’na tanınan TCMB Başkanı’nı görevden alma yetkisinin geri alınması gerektiğini vurguluyor. “TCMB’nin politika bağımsızlığı hükümet tarafından tanınmadan ne yerli ne de yabancı yatırımcıyı ikna etmek mümkün değildir,” diyen Yılmaz, “Son kararla birlikte TCMB’nin faiz oranını Cumhurbaşkanı izni olmadan artıramayacağı bir durum söz konusu ve böyle bir durumda TL’nin korumasız kalacağı aşikâr," diye de ekliyor .

Merkez Bankası'nın bağımsızlığı

Mart 29, 2021

·

Makale

Piyasaların TCMB tepkisi

Önceki hafta sonu Merkez Bankası yönetiminde Cumhurbaşkanı Kararı’yla yapılan ani değişiklik, yerel ve uluslararası piyasalarda yatırımcıları hazırlıksız yakalayarak geçtiğimiz hafta boyunca büyük bir volatilite yaşanmasına neden oldu. Yeni TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun ilk açıklamaları ve bankalarla gerçekleştirdiği toplantılardan basına yansıyan haberler piyasalardaki karışıklığın önünü almaya yetmezken volatilitenin önümüzdeki günlerde de sürmesi bekleniyor. Piyasa analistlerinin Türkiye ekonomisinin geleceğine dair beklentileri de karışık seyrediyor. Döviz piyasaları: Merkez Bankası’nın hamlelerinin döviz kurları üzerindeki etkisini somutlamak için bugünlerde yaşananları incelemeden önce yakın geçmişe bakmakta fayda var. Türkiye’nin makroekonomik durumu ve siyasi konjonktür nedeniyle yaşanan gelişmelere karşı hassas olan ve keskin tepkiler veren döviz kurları, 2018’de büyük bir artış göstermişti. Yıla 3,79 civarında başlayan dolar/lira kuru ağustos ayındaki yıl içi zirve noktasında 6,88’e kadar yükselirken dönemin TCMB Başkanı Murat Çetinkaya öncülüğünde para politikası konvansiyonel ekonomik kuramlara uygun olarak hızla sıkılaştırılmıştı. Politika faizi olarak belirlenen geç likidite penceresi borç verme faiz oranı Mayıs 2018’deki para politikası kurulu toplantısında 300 baz puan artırılarak %16,5’e yükseltilmiş, ardından para politikasında sadeleşmeye gidilerek politika faizi günümüzde de geçerli olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı olarak belirlenmiş ve bu rakam haziran ayında %17,75’e; eylül ayında ise %24’e yükseltilmişti. Döviz/lira kuru, kısmi olarak bu sıkı para politikasının etkisiyle yıl sonu itibarıyla 5,29’a gerilemişti. Aradan geçen dönemde Temmuz 2019’da Murat Çetinkaya görevden alınarak yerine yardımcısı Murat Uysal getirildi ve o aydan itibaren politika faizi kademe kademe aşağı çekilerek %8,25’e kadar geriletildi. Pandemiyle geçen 2020’de üçüncü çeyreğin sonuna kadar bu düzeyde seyreden faiz oranı, enflasyon görünümündeki riskler nedeniyle eylül ayında %10,25’e yükseltildi. Kasım 2020’de ise ekonomi yönetiminde iki önemli değişikliğe gidilerek TCMB Başkanlığı’na Uysal yerine Naci Ağbal, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Berat Albayrak yerine Lütfi Elvan getirildi. Uysal döneminde 5,63’ten 8,52’ye yükselen dolar/lira kuru, Ağbal’ın yaklaşık 4,5 aylık döneminde bir kez daha sıkı para politikalarına dönülmesi ve TCMB’nin uluslararası kredibilitesinin önemli ölçüde yeniden tesis edilmesiyle 7,21’e kadar geriledi. 20 Mart’ta Ağbal’ın görevden alınarak yerine Kavcıoğlu’nun atanması, para politikasının geleceğine ilişkin soru işaretleri oluşturdu ve geçtiğimiz hafta Türk lirası dolar karşısında yaklaşık %12 değer kaybetti. Kur beklentileri: Yeni Şafak gazetesindeki köşe yazılarında yüksek faiz oranlarına karşı tutumunu sık sık kaleme alan Kavcıoğlu’nun Türkiye Bankalar Birliği yönetim kurulundaki bankaların genel müdürleriyle yaptığı toplantıda para politikasında değişiklik olmayacağını belirttiğine dair haberlerin basına yansımasına rağmen 15 Nisan’da gerçekleştirilecek para politikası kurulu toplantısından çıkacak kararlar analistlerin gözündeki belirsizliğini koruyor. Dolar kuru beklentilerinde ortak tema yükseliş olmakla birlikte rakamlar farklılık gösteriyor. Danske Bank ekonomistleri tahminlerini 8,00-8,50 aralığında yaparken Credit Suisse ekonomistleri çok kısa vadede 7,70-8,30 aralığına işaret ediyor ve yılın ikinci çeyreğinde tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 8,58’in geçilebileceğini belirtiyor. Commerzbank’tan bir teknik analist de 8,28 seviyesinin üzerine çıkılırsa rekorun zorlanabileceğini söylüyor. Capital Economics ise çok daha sert bir tahminle önümüzdeki para politikası kurulu toplantısında 200 baz puan faiz indirimi bekliyor ve gerileyen reel faiz oranları ile enflasyon görünümüne dair artan endişelerin lira üzerinde ilave aşağı yönlü baskılar yaratarak yıl sonunda kurun 9,50 seviyesine gelmesine neden olabileceğini ifade ediyor . Bunlarla birlikte Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) Başekonomisti Robin Brooks, dolar/lira kurunun “adil değer” tahminini 7,50’de tutacaklarını belirtiyor . Hisse ve tahvil piyasaları: TCMB yönetimindeki değişiklik, hisse ve tahvil piyasalarında da etkisini gösterdi. Geçtiğimiz haftaya önemli kayıplarla başlayan Borsa İstanbul’da pazartesi ve salı günleri birkaç kez devre kesici uygulaması tetiklenirken BIST 100 endeksi hafta ortasında tepki alımlarıyla hafif toparlanma eğilimi gösterse de haftayı %9,60 değer kaybıyla kapattı. Bu düşüşle birlikte yıl başından bu yana olan tüm kazançlarını silen endeks, 31 Aralık 2020 kapanışının %6,40 gerisine düştü. Uluslararası yatırımcı güvenini zedeleyen değişiklik sonrasında Borsa İstanbul’daki yabancı yatırımcı payı %44,23’e gerileyerek tarihin en düşük seviyesine geldi. Diğer yandan tahvil piyasalarında yaşanan çıkışlarla geçtiğimiz hafta 2 yıllık gösterge Hazine tahvili faizleri 300 baz puandan fazla artışla %19,44’e; 10 yıllık Hazine tahvili faizleri ise 480 baz puandan fazla artışla %18,93 seviyesine yükseldi. Yatırımcılar, 24 Mart’ta biten haftada lira cinsinden tahvil fonlarından 29,2 milyon dolarlık çıkış yaptı . Bu, 2021’de görülen en büyük haftalık satış dalgası oldu.

Piyasaların TCMB tepkisi

Mart 29, 2021

·

Makale

Merkez Bankası'nın "sürpriz" faiz hamlesi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), eylül ayı para politikası kurulu (PPK) toplantısında politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 200 baz puan artırarak %8,25'ten %10,25'e yükseltti. Başkanlık görevini Temmuz 2019'da Murat Çetinkaya'dan devralan Murat Uysal dönemindeki ilk dokuz PPK toplantısı boyunca devam eden faiz indirimi serisi haziran ayındaki toplantıda sona ermiş, bu aya kadar politika faizi sabit tutulmuştu. Birçok ekonomistin faizlerin artırılması gerektiğine yönelik tavsiyeleri, bu ayki toplantıyla birlikte TCMB'de karşılık bulmuş oldu. Bir adım geriden: Ekonomistlerin TCMB'nin politika faizini artırması gerektiği yönündeki tavsiyeleri, dış açık ve kredi büyümesi gibi sebeplerle döviz kurlarının tüm zamanların en yüksek seviyelerine gelmesi ve reel faizlerin negatif seviyede olması gibi birtakım gelişmelere dayanıyordu. Bunun yanında yabancı yatırımcıların portföy çıkışlarında bulunması ve pandemi nedeniyle küresel ekonomik görünümün kötüye gitmesi gibi faktörler Türkiye ekonomisini daralmaya itiyordu. Rezerv yönetimiyle riskleri bertaraf etmeye çalışan TCMB'nin hamleleri, swap'lar hariç net rezervlerin negatif seviyelere inmesiyle sonuçlandı. Dolar satışı yapan kamu bankalarının açık pozisyonları da finansal istikrar üzerinde risk yaratacak seviyeye geldi . TCMB'nin net uluslararası rezervleri 18 Eylül'de biten haftada 1,2 milyar dolar düşüşle 18,8 milyar dolara kadar geriledi, cari denge hızla bozulmaya devam etti ve enflasyon tekrar yükseldi. Sonuç olarak TCMB'nin rezervlerini hızlı bir şekilde tüketmesi, Türkiye ekonomisi açısından olumsuz sonuçlandı. Neden şaşırtıcı? Birçok ekonomistin faizlerin artırılması gerektiğine dair fikir birliği içinde olmasına rağmen TCMB geçtiğimiz ayki PPK toplantısında faiz artırımına gitmeyerek şaşırtmıştı. Merkez, doğrudan politika faizini kullanmadan ağırlıklı ortalama fonlama maliyetini yukarı çekerek enflasyon ve kurlardaki artışı dengelemeye çalışmıştı . Siyasi kanattan faiz oranlarına ilişkin yapılan açıklamalar da TCMB'nin kararlarında etkili olmuş, bu durum kurumun bağımsızlığına dair soru işaretleri yaratmış ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan bakış açısını olumsuz etkilemişti. Keza geçtiğimiz hafta uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin kredi notunu B1'den B2'ye düşürmüş ve görünümü negatifte bırakmıştı. Moody's, not indiriminin birincil sebebinin "kurumsal gücün zayıflaması" olduğunu belirtmiş ve Türkiye'nin olası dış ekonomik şoklara karşı daha kırılgan bir görünüm sergilediğini söylemişti . Diğer yandan Moody's analistleri Sarah Carlson ve Yves Lemay, konuyla ilgili olarak "Türkiye'nin kredi profiline yönelik risklerin artmasıyla birlikte ülkenin kurumları bu zorlukları etkin bir şekilde çözmekte isteksiz ya da çözemiyor görünüyor," değerlendirmesinde bulunmuşlardı . Kararın etkileri: Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre faiz artırımı kararı, reel faizleri pozitif bölgeye döndürmese de TCMB'nin zorda kaldığında gereken adımı atabileceğini gösteren bir sinyal niteliği taşımasından dolayı önemli bir hamle . Diğer yandan faizin yükselmesiyle döviz kurları hafif aşağıya indi, borsa da yönünü yukarı çevirdi. Ne var ki, faiz hamlesiyle zaman kazanılmış olsa da bunun tek başına yeterli olmayacağı ve önümüzdeki süreçte yapısal reformlara başlanması gerektiği de konuşuluyor . TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski de karar hakkında “Umarız piyasa güvenini tam olarak sağlamak için istikrarlı bir şekilde bu yönde atılacak adımlarla desteklenir,” diyor . İleride faiz artırımını destekleyici başka hamleler de yapılırsa karşımızda çok daha ikna edici ve kredibilitesi yüksek bir Merkez Bankası görme olasılığımız çok yüksek.

Merkez Bankası'nın "sürpriz" faiz hamlesi

Mart 10, 2021

·

Makale

Reform paketindeki makroekonomik politikalar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aylar önce gündeme getirilen Ekonomik Reform Paketi’ni 12 Mart’ta açıklamıştı. Ana hedefi "salgın sonrası dönemin ekonomik yapılanmasına uygun, sürdürülebilir, güçlü ve kaliteli büyümeye erişim" olarak belirlenen ve makro politikalarda kamu maliyesinden fiyat istikrarına, cari açıktan istihdama geniş bir yelpaze barındıran paketin detaylarına ilişkin hazırlanan kitapçık da Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın internet sitesinde yayımlandı . Kitapçığa göre, "makro ekonomik politikalar" ve "yapısal politikalar" olmak üzere iki ana reform alanı bulunan paketin her iki ana hedefi altında beşer başlık bulunuyor. Ekonomistler ve politikacıların gündeminde olan pakette makroekonomik istikrar kapsamında kamu maliyesi, fiyat istikrarı, finansal sektör, cari açık ve istihdam başlıkları yer alıyor. Kamu maliyesi: Harcama disiplinin sağlanması için döner sermayelerin disipline edilmesi ve verimli olmayan döner sermaye işletmelerinin kapatılmasının planlaması, kamuda taşıt alımı ve kiralanması ile temsil ve ağırlama gibi harcama alanlarına katı sınırlamalar getirilmesi gibi bir dizi reform açıklanırken kamu borç yönetimini güçlendirmek için döviz cinsi borçların toplam borç stoku içerisindeki payını düşürmeye ve borçlanmanın ortalama vadesinin artırılmasına yönelik adımlar atılacağı belirtildi. Vergi düzenlemelerinin sadeleştirilemesine yönelik adımlar arasında yaklaşık 850 bin küçük işletmenin gelir vergisinden muaf tutulacağı belirtilen pakette aynı zamanda kamu alımlarının ihalelerine katılan firmaların liyakat ve yetkinliklerini belirleyen kriterlerin kamuoyu ile paylaşılarak şeffaflık artışının sağlanması da hedefleniyor. Ekonomi profesörü Veysel Ulusoy, vergi düzenlemelerine ilişkin olarak “Vergilerimiz üzerine kurulan kamu kaynaklarının bölüşümü reform değildir. Reform, üretim kaynaklarının en uygun şekilde dağılımıyla, refahı yukarı iten köklü ekonomi programı değişikliğidir,” diyor . Fiyat istikrarı: Enflasyondaki artışın hem yapısal hem de dönemsel sebeplerinin olduğunu ve küresel gıda fiyatlarındaki yükselişin enflasyona etki ettiğine işaret eden Erdoğan, tek haneli enflasyona ulaşma çalışmalarına öncelik verdiğine dair açıklamalarda bulundu. Bu kapsamda reform paketi, enflasyonu düşürmek için bir Fiyat İstikrarı Komitesi kurulmasını ; gıda fiyatlarındaki dalgalanmanın önlenmesi amacıyla da Erken Uyarı Sistemi kurulmasını öngörüyor. Gıda fiyatlarının enflasyonun sebebi olarak gösterilmemesi gerektiğini ve asıl sorunla yüzleşilmeden gıda enflasyonu konusunun çözülmeyeceğini ifade eden ekonomist Hakan Kara, “Yapılması gereken ilk iş komite kurmak değil; Merkez Bankası üzerindeki araç bağımsızlığı gölgesinin kaldırılmasıdır,” diyor . Finansal sektör: Finans sektörünün kurumsal altyapısını geliştirmek için de bir dizi plan içeren pakette bankaların aktif yapılarını temiz tutmak, varlık yönetim şirketlerinin kapasitesini güçlendirmek ve sermaye piyasalarını geliştirmek için çeşitli maddeler bulunuyor. Bu kapsamda, şirketlerin halka arz süreçlerinin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesi yönünde düzenlemeler yapılacağı , özel sektör tahvil piyasasında ihraçların kolaylaştırması amacıyla bir Tahvil Garanti Fonu kurulacağı ve yeşil tahvil piyasasına dönük altyapının oluşturulacağı açıklandı. Paket içinde finansal teknolojiler ( fintech ) ekosistemine yönelik adımlar da öne çıkarken faizsiz finans sisteminin güçlendirilmesi amacıyla geleneksel finansın yanında büyüme alanı sınırlı olan katılım finansı sektörüne ilişkin düzenlemelerin hayata geçirileceği belirtiliyor. Pakette bir diğer öne çıkan nokta, 18 yaşından küçük vatandaşların bireysel emeklilik sistemine (BES) dâhil edilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılması oldu. Bazı ekonomistler, ilk etapta yaklaşık 3 milyon gencin katılmasıyla toplam fon büyüklüğünün 100 milyar liraya ulaşması beklenen bu uygulamanın kamuya yeni kaynak sağlamak için konulduğunu belirterek Erdoğan'ın "Borçlanmada dış kaynakları değil kendi iç kaynaklarımızı kullanacağız," açıklamasındaki "iç kaynaklar" ifadesinin BES’teki paraya işaret ettiğini söyledi . Cari açık: Cari açığın en çok dikkat ettikleri hususların başında geldiğine dikkat çeken Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, orta ve uzun vadede çözebilecekleri yapısal sorunların olduğunu ve bu alanda yoğun bir şekilde çalıştıklarını söyledi. Erdoğan da cari açıkla mücadelede yapısal cari açığa odaklanma, ihracatın tabana yayılmasını sağlama ve sanayide yeşil dönüşümü destekleme olmak üzere üç temel politika izleyeceklerini açıkladı. Bu kapsamda paket, uluslararası standartlara uyumlu bir kıymetli maden ve taşlar piyasası oluşturulması, elektrikli araç şarj altyapısının hayata geçirilmesi, elektrikli araçların kullanımının teşvik edilmesi, ihracat potansiyeli yüksek olan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin dış pazarlara açılmaları için teşvik edilmesi gibi bir dizi reform adımı içeriyor. Ek olarak Elvan, yapısal cari açığa yönelik olarak küresel değer zincirlerine daha güçlü entegrasyon sağlamayı düşündüklerini belirterek belirli ürünlerde belirli ülkelere yönelik çalışmalar başlattıklarını bildirdi. Diğer yandan, reform paketi bu alanda da bazı eleştiriler aldı. Paketin bir “reform paketi” olmadığını belirten Dünya gazetesi yazarı Nevzat Saygılıoğlu, “Büyüme, enflasyon, işsizlik, cari açık gibi makroekonomik hedefler rakamlandırılmış değil. Aynı şekilde bu hedeflere hangi süre içerisinde ulaşılacağı belirlenmiş değil,” yorumunda bulundu . İstihdam: Paket, firmaların istihdama kazandırdıkları her bir ilave kişi için Kredi Garanti Fonu kefaletiyle 24 ay vadeli, ilk 6 ayı ödemesiz 100 bin lira tutarında kredi kullanabilmesine yönelik bir düzenleme içeriyor. En fazla beş kişiye kadar geçerli olan bu uygulamada taahhüdünü yerine getiren firma, ilave istihdam için yıl boyunca ödediği sosyal sigorta ve işsizlik sigortası primlerini kredi finansman maliyetinden düşebilecek. Paket, genç istihdamını ve iş gücü niteliğini artıracak adımlara yer verirken sektörel iş gücü planlaması gibi geleceğin işleri odaklı iş gücü dönüşümünün hızlandırılması ve yeni nesil çalışma yöntemlerinin yaygınlaştırmasını amaçlayan maddeler de içeriyor. Paketin istihdam başlığına karşı eleştirilerde bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, paketi "dağ fare doğurdu" şeklinde nitelendirerek “2002'den bu yana 16'sı istihdamda teşvik olmak üzere toplam 23 reform paketi açıkladılar. Açıklanan her reform paketinden sonra işsizlik arttı, döviz tutulamadı, istihdam düştü,” açıklamasında bulundu.

Reform paketindeki makroekonomik politikalar

Mart 18, 2021

·

Makale

Kavcıoğlu'ndan döviz rezervleri açıklaması

TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, üç televizyon kanalının ortak canlı yayınına katılarak döviz rezervinin satışına ilişkin iddialara cevap verdi. Kavcıoğlu ne dedi? "Dünyada en şeffaf merkez bankalarından birinin TCMB olduğunu" vurgulayan Kavcıoğlu; rezervlerin kaybolmadığını, reel sektörün ihtiyacı ve pandemi şartları doğrultusunda varlık ve yükümlülük olarak yer değiştirdiğini ve bankanın "hiç olmadığı kadar iyi durumda" olduğunu söyledi . 90 milyar dolar: TCMB'nin "90 milyar dolar brüt rezervi" olduğunu belirten Kavcıoğlu "Döviz işlemlerinin sonucunda vatandaşın, yurt dışı yatırımcısının, reel sektörün burnu kanamadan 2020 pandemi krizi atlatılmıştır," dedi. “Rezervleri tüketen politikalar” Bloomberg, ilk ciddi rezerv satışının 2019 yerel seçimleri öncesinde yapıldığını, 2020 başından Nisan 2021'e kadar brüt rezervlerde %15, net rezervlerde %75 düşüş olduğunu, bankalardan swap yolu ile TCMB'nin borç aldığı döviz miktarının on milyarlarca dolara ulaştığını, bu miktar düşüldüğünde net rezervin ekside olduğunu iddia etti. Ekonomistler ne dedi? “Düşük kurdan sattığı bu rezervleri yüksek kurdan satın alacak olmasının TCMB için ciddi bir olumsuzluk” olduğunu belirten Mahfi Eğilmez, Faiz artırmamak için başvurulan bu yöntemin faizlerin artmasını önleyemediğine, TL'nin istikrar kazanamadığına, İşsizliğin artmasına ve reel ücretlerin gerilemesine engel olunamadığına, Türkiye’nin risk primi ile dış borçlanma maliyetinin yükselmesine neden olduğuna işaret etti . Timothy Ash , Kavcıoğlu'nun kredibilitesinin hızla düştüğünü ve lirayı savunmaya çalışırken milyarlarca dolar rezervin boşa harcandığını ifade etti.

Kavcıoğlu'ndan döviz rezervleri açıklaması

Nisan 26, 2021

·

Makale

Enflasyon raporundan öne çıkanlar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının hazırladığı Enflasyon Raporu 2021 – II , gerçekleştirilen çevrim içi bilgilendirme toplantısında TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu tarafından tanıtıldı. 2021 yıl sonu enflasyon tahmini, 2,8 puan artışla %9,4’ten %12,2’ye yükseltildi. 2022 yıl sonu enflasyon tahmini ise yarım puan artışla %7,5 olarak güncellendi. Nisan ayında enflasyon verisinin %17 seviyesinde zirveye erişip sonrasında aşağı yönlü seyredeceği tahmin ediliyor. Yukarı yönlü güncellemenin kaynakları neler? Tahmin güncellemesinin kaynakları incelendiğinde; 2,8 puanlık güncellemenin 1,8’lik kısmını, Türk lirası cinsinden ithalat fiyatları (döviz kuru, petrol ve ithalat fiyatları dâhil) oluşturuyor. 2021’in ilk çeyreğinde iktisadi faaliyetler ve kredi piyasasındaki canlılık neticesinde talep koşulları enflasyonist düzeyde seyrini sürdürüyor. Belirli sektörlerdeki arz kısıtları, ithalat fiyatları ve döviz kurundaki gelişmeler de üretici enflasyondaki yükselişi destekliyor. Merkez Bankası ne hedefliyor? Toplantının temel vurgusu, enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden göstergeler oluşana kadar fiyat istikrarı odaklı sıkı para politikası duruşunun sürdürüleceği üzerineydi. Salgın etkisiyle 2020’nin üçüncü çeyreğinden bu yana enflasyonist düzeylerde seyreden çıktı açığının, bu yılın üçüncü çeyreğinden itibaren dezenflasyon sürecine katkı vermesi bekleniyor. Toplantı ve rapora dair yorumlar Toplantının düzenleniş biçimi, içerik ve Başkan Kavcıoğlu’nun gelen sorular karşısındaki performansı eleştirilerin odağındaydı: İktisatçı Mahfi Eğilmez : “Sıkı para politikası uygulamanız için önce paranız olacak, sonra bir politikanız olacak ve en sonunda da o politikayı sıkacaksınız. Napolyon'un dediği gibi para yoksa gerisini saymayın.” Ekonomi yazarı Uğur Gürses: “…Diğer ekonomist ve gazetecilerin sorularına da önceden hazırlık yapıldığı belli olan önündeki yazılı metinlerden yanıtladı. Belli idi ki, hazırlık yapılmamış sorulardan kaçınmak istendi.”

Enflasyon raporundan öne çıkanlar

Nisan 30, 2021

·

Makale

"Yalnız bırakılan" Merkez Bankası

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yılın üçüncü enflasyon raporunda 2021 sonu için %12,2 olan enflasyon tahminini %14,1 olarak yukarı yönlü güncelledi. Suçlama evresi: TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, enflasyonla mücadelede TCMB'nin “ üstüne düşen her şeyi yaptığını ” belirterek enflasyon davranışlarının bozulduğunu ve TCMB'nin enflasyonla mücadelede yalnız kaldığını ifade etti. Enflasyon sorununun eşik noktasını aştığını kabul eden Kavcıoğlu’nun ifadeleri ve raporun içeriği ekonomistler tarafından olumlu karşılanmadı. Fiyatlama davranışı bozuluyorsa en başta Merkez Bankası işini yapmıyor demektir. – Ekonomist Uğur Gürses Kabullenme evresi: " TL'deki değer kaybı yılda %30'un altında ama yapılan bütün zamlar %30'un üzerinde. ‘Emtia fiyatlarından, döviz kuru geçişkenliğinden kaynaklanıyor ’ deniliyor ama hiç ilgisi olmayan sektörlerde de %70- 80 fiyat artışlarını görüyoruz. " Kavcıoğlu, bu ifadelerle enflasyon gerçeğinin TÜİK verisinden farklı olduğunu kabul etti; ancak alınması gereken aksiyonlar bakımından güvenilir bir politika öne sürmediği için eleştirildi.

"Yalnız bırakılan" Merkez Bankası

Ağustos 2, 2021

·

Makale

Büyüme rakamlarından önce, beklentiler ve gerçekler

Bu hafta çarşamba günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Türkiye’nin 2021 ikinci çeyrek büyüme verilerini açıklayacak. Beklentiler ve iktidarın morali • AA Finans tarafından 16 ekonomistin katılımıyla düzenlenen ankette 2021 ikinci çeyrek için büyüme beklentisi %19-%24 aralığında yer aldı. • Reuters'ın 14 kurumla yaptığı ankette aynı dönem için büyüme beklentisi %18,1 ila %24 aralığında belirlendi. • Foreks'in 17 ekonomistle gerçekleştirdiği ankette ise ikinci çeyrek için ortalama GSYH beklentisi %21,6 oldu. • Ekonomist Erdal Sağlam'ın DW Türkçe'de yayımlanan analizinde, büyüme oranlarındaki yükselişin ve cari işlemler açığında yaşanan iyileşmenin "iktidarın moralini düzelttiği" ifade ediliyor. Sağlam; görüştüğü siyasi gözlemcilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemde sık sık ekonomi konuşmaya başlamasının, bu düzelen morale bağlı olduğunu söylediğini aktarıyor. "Atılım ve şahlanış dönemi" Zira geçtiğimiz haftalarda Türkiye ekonomisinin "toparlanma sürecini geride bırakarak atılım ve şahlanış dönemine girdiğini" söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda ekonomiye ilişkin açıklamalarda bulunmuş ve Türkiye'nin millî gelirinin trilyon doların üzerine çıkacağını söylemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasında yıllık büyüme oranının %1'in altından %5,1 seviyesine çekildiği, yatırımların ve ihracatın iktidarları sürecinde yükseldiği vurguları yer almıştı. Ekonomist Murat Kubilay ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Neredeydik? Nereye geldik?" başlıklı tweet'lerini alıntılayarak Türkiye'nin AK Parti öncesindeki ortalama büyümesinin %5'e yakın olduğunu, ihracat 170 milyar dolara çıkarken ithalatın da 219 milyar dolarla rekor kırdığını, 18 yılda tüm zamanların toplamının 10 katı cari açık verildiğini, son dört yılda nette işe alım olmadığını ve TCMB rezervlerinin swap hariç döviz ve altın rezervlerinin -41 milyar dolar olduğunu söyledi. Büyüme iyi mi? DW Türkçe’nin AK Parti döneminde ekonominin seyrini incelediği yazısında ekonomist Erinç Yeldan, 2008 küresel ekonomik krizi sonrası dünya ekonomisinde spekülatif büyüme olarak adlandırılan bir dönem yaşandığını belirterek Türkiye'nin yüksek faizlerle sıcak parayı ülkeye çektiğine ve döviz bolluğu yaşandığına, fakat bu durumun işsizliği kronikleştirdiğine ve sanayisizleşmeyi artırdığına dikkat çekiyor. Yeldan, sonuç ne olursa olsun büyüme odağındaki yaklaşımla uygulanan ucuz kredi ve parasal genişleme politikalarının hem kamu hem de hane halkı borçlarını tırmandırdığını ifade ediyor. Yeldan'a göre yüksek işsizlik, yüksek enflasyon v e aşırı pahalı döviz kuru; bu sürdürülemez büyümenin bedeli olarak karşımıza çıkıyor. Diğer yandan Sağlam; bu yılki moral yükselten yüksek büyümenin 2022'de yaşanacaklara dair endişe yarattığını belirtiyor. Sağlam, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın bireysel kredilere ilişkin kısıtlama adımları atmasını temkinli olmaya çalışmak olarak tanımlıyor. Zira Cumhurbaşkanı'nın "muhtemel bir seçim yılı olacak 2022'de" büyüme oranlarının düşmesini istemeyeceği tahmin ediliyor. Enflasyon gerçeği Wells Fargo'nun Ağustos 2021 uluslararası ekonomik görünüm raporunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın para politikasına ve faiz kararlarına etki etmeye çalışması sebebiyle Türk lirasında yıl sonuna kadar başka bir büyük değer kaybı yaşanabileceği belirtiliyor. Daha önce TCMB Başkanı değişikliklerine yol açan faiz tartışmaları göz önüne alındığında benzer bir değişikliğin Türk lirası üzerinde baskıları artırması ve Dolar / TL kurunda yıl sonu için 9,25'lik bir değer bekleniyor. IMF'nin SDR dağıtımından pay alan ve Güney Kore'yle swap anlaşması imzalayan Türkiye'nin döviz rezervlerinin tükenmiş durumda olduğunun ifade edildiği raporda, TCMB hedeflerinin çok üzerinde olan enflasyonun Türk lirası üzerindeki baskıyı koruyacağı ve ekonomik temellerin uzun vadede kırılganlığını sürdüreceği öngörülüyor. TÜİK'in ağustos başında açıkladığı 2021 Temmuz TÜFE verileriyle enflasyon, 26 ayın zirvesine yerleşmişti. Bu sonuçları değerlendiren ekonomist Hakan Kara düşük gelir grubunun alım gücünü eriten bir görünümün söz konusu olduğunu söylemiş, TCMB'nin yıl sonu enflasyon tahminlerine ulaşmasını imkânsıza yakın olarak nitelemişti. Türk-İş'in asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığını ve yapılması gereken mutfak masrafının geçtiğimiz yıla kıyasla 543 lira arttığını gösteren Ağustos 2021 Açlık ve Yoksulluk Sınırı araştırması, ekonomistlerin yorumlarının geçerliliğini ve enflasyon gerçeğinin pratikteki yansımalarını ortaya koyuyor.

Büyüme rakamlarından önce, beklentiler ve gerçekler

Ağustos 30, 2021

·

Makale

Faiz indirimi ve enflasyon sarmalı

İllüstrasyon : Ayşe Ezgi Yıldız Tüketici enflasyonu ağustos ayında beklentileri ve %19 olan politika faizini aşarak %19,25’e çıkmış, reel faizin negatif değer almasına sebep olmuştu. Enflasyon rakamlarından sonra tüm gözler, TCMB’nin 23 Eylül’de gerçekleşecek Para Politikası Kurulu’na (PPK) çevrildi. Ekonomistlerin çoğunun beklentisi, faizin sabit tutulacağı yönündeydi. Piyasa beklenti anketine katılan 25 ekonomistten yalnızca 3 tanesi 100 baz puanlık indirim öngörmüştü. Haklı çıktılar: TCMB, 23 Eylül’de 100 baz puanlık indirim yaparak politika faizini %18’e indirdi. Ekonomistlerin kaygıyla karşıladığı bu karar, piyasaların ve vatandaşların aklındaki soruyu tekrar gündeme getirdi: Türkiye ekonomisi kur, enflasyon, faiz sarmalında neden debeleniyor? TCMB’nin faiz kararları (2020-2021) • Mayıs 2020 : Son faiz indirimi, 16 ay önce 22 Mayıs 2020’de Murat Uysal’ın başkanlığında politika faizinin 8,75’ten 8,25’e indirilmesiyle gerçekleşmişti. • Eylül 2020 : Sonraki süreçte politika faizi, 3 ay sabit kalırken 25 Eylül 2020’de %10,25’e yükseltildi. • Kasım- Aralık 2020 : En yüksek artışlar, kış aylarında gerçekleşti. Politika faizi, kasım ayında %15’e aralıkta ise %17’ye çıktı. • Mart 2021 : Politika faizinin 200 baz puan arttırılarak %19’a yükseltilmesinin ardından TCMB Başkanı Naci Ağbal görevden alındı. Ağbal yerine göreve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomistler tarafından eleştirilen “Faiz neden, enflasyon sonuçtur,” görüşünü benimseyen Şahap Kavcıoğlu atandı. Çekirdek enflasyon: Satın alma gücünü dışlayan gösterge Aslında faiz indirimi, Naci Ağbal’ın faiz artışı sonrasında görevden alınmasından bu yana Türkiye’nin gündeminde olan bir konuydu. Son birkaç ayda ise çok daha sık konuşulur oldu. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 8 Eylül’de yaptığı açıklamada TCMB’nin odağını manşet enflasyondan çekirdek enflasyona çevirdiğini belirtmişti. Bazı ekonomistlere göre, “Çekirdek enflasyonu esas alacağız,” açıklaması olası bir faiz indirimi için zemin hazırlığıydı. TCMB’nin referans verdiği çekirdek enflasyon; merkez bankası tarafından direkt olarak kontrol edilemeyen enerji ve gıdanın yanında dışsallık ve merkezi yönetime bağlı alkol, tütün ve altının dışarıda bırakılması ile oluşturulan C göstergesidir. Hemen hatırlatalım: TÜİK verilerine göre, ağustos ayında yıllık TÜFE artışı %19,5 olurken çekirdek enflasyon %16,76 olarak kaydedilmişti. Bu durum, son dönemde fiyat artışları nedeniyle gündemden düşmeyen gıda ve gıdayla ilişkili kalemlerin enflasyonda belirleyici olmasına atfediliyor. Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre satın alma gücünü belirleyen gösterge, manşet enflasyon olduğundan TCMB’nin fiyat istikrarını sağlayabilmek adına manşet enflasyona odaklanması daha uygun bir politika. Toplum açısından bakıldığında; gıda, ulaşım, kira gibi harcamaların ciddi oranda artması hissedilen enflasyonun etkisini artırırken çekirdek enflasyona odaklanmak politikanın etki alanını sınırlandırıyor. Dolayısıyla çekirdek enflasyon vurgusu, teorik bir zemin oluşturma çabasından ziyade siyasi baskılar kaynaklı faiz indirimine “bahane” olarak yorumlanıyor. Köşe yazarı Barış Soydan’a göre faiz indiriminin önünü açan faktörlerden biri de Merkez Bankası ve külliye arasındaki soğukluk. Diyaloğun azalmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ağustos ile birlikte enflasyonda düşüşü göreceğiz,” açıklamasından sonra aksiyon alınmamasının yanısıra Kavcıoğlu’nun İngilizce'sinin yetersiz oluşunun etkili olduğu konuşuluyor. Faiz indirimi sebep, kur oynaklığı sonuç “Çekirdek operasyonu” olarak yorumlanan faiz indirimi, doların 24 saat içerisinde yaklaşık 20 kuruş değer kazanmasına ve 8,63 seviyesinde başlayan dolar/TL kurunun 8,80’i aşmasına sebep oldu. Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan’a göre, negatif reel getirinin TL cinsi tasarruflara olan talebi düşürmesiyle birlikte döviz talebinin yükselmesi kurun dengesinin bozulmasına sebep olup ek maliyet teşkil ederek enflasyon krizini derinleştirebilir. Enflasyonun piyasaları sıkıştırması önümüzdeki süreçte yeniden bir sıkılaşma olmasını zorunlu kılabilir. Bu durum, faiz yükünün azaltılmak istenmesine karşın daha yüksek kur, yüksek enflasyon ve dolayısıyla yine yüksek faiz etkisinin hakim olacağı bir kısır döngüyü besleyebilir. Döviz mevzuatlarında yeni rekor: TCMB verileri, 27 Ağustos haftasında toplam döviz mevduatlarının bir önceki haftaya göre yaklaşık 4 milyar dolar artarak 236,2 milyar dolar seviyesine yükseldiğini gösterdi. Kur-enflasyon-faiz: Aşılması güç(leştirilen) döngü Prof Dr. Selva Demiralp’e göre, her ne kadar çekirdek enflasyon vurgusu faiz indirimi için bir sinyal işlevi görse de enflasyonun neredeyse %20’ye ulaştığı, dış borç yükünün fazla, döviz rezervlerinin negatif olduğu bir ortamda faiz indirimi için elverişli bir ortam bulunmuyordu. Üstelik, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) bir gün öncesinde sıkılaşmaya gidileceğini açıklaması da makroekonomik şartları Türkiye’den çok daha elverişli birçok ülkeyi bile daha sıkı para politikasına yönlendirmişti. Piyasa dengelerini altüst edecek bu kararın alınması, TCMB’nin öngörüden yoksun ve güven vermeyen bir portre çizmesine neden olurken merkez bankasının bağımsızlığı tartışmalarını da alevlendirdi. Ekonomi yazarı Uğur Gürses, sıkılaşma gerekirken “prematüre-zorlama faiz indirimi” yapmanın uzun vadeli faizleri yüksek oranda yükselttiğine dikkat çekti. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski , “Faizlerin kısa vadede düşmesi ile sağlayacağımız geçici rahatlama yerine, uzun vadede refah getirecek ve faizde kalıcı düşüşe imkân verecek politikalara odaklanmamız şart. Günü kurtarmak amacıyla atılan adımların daha ağır fatura çıkardığını unutmamak gerekli,” ifadelerini kulandı. Societe Generale Gelişen Piyasalar Müdürü Phoenix Kalen , dolar/TL’nin yıl sonu itibariyle 9,15 olacağını öngörerek faizin %19’da kalmasını beklediğini söyledi. Almanya merkezli Dekabank'tan ekonomist Janis Huebner ise “Pozitif reel faize yönelik iletişim, enflasyon beklentileri odaklı değişebilir. Yıl sonu için faiz oranının %18, enflasyonun ise %17,2 olmasını bekliyoruz,” dedi.

Faiz indirimi ve enflasyon sarmalı

Ekim 1, 2021

·

Makale

İş dünyasının çıkışları neye işaret ediyor?

Geçtiğimiz hafta Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, iyice artan enflasyon baskısının vatandaşları yorduğunu görmenin üzücü olduğu dile getirmiş ve "esaslı bir reform ajandasına sarılarak ülke riskimizi azaltmak zorundayız" demişti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da "Enflasyon, girdi maliyetlerinin artışı, faizler ve döviz kurlarındaki sıkıntılarımız sürüyor. Böyle bir kriz görmedik." açıklamasını paylaştı. Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Galip Aykaç gıda fiyatlarındaki yüksek artışın sorumlusunun market zincirleri olarak gösterilmesini kabul etmediklerini, zincirlerin fahiş fiyatla damgalanmasının "gerçekten uzak" olduğunu ve üretim, tedarik, lojistik, gümrük ve benzeri maliyetlerin nihai fiyatlara yansıdığını belirtti. En son, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından derneğin 50'nci kuruluş yılı için hazırlanan Geleceği İnşa başlıklı raporun tanıtım toplantısında verilen mesajlar iş dünyasının güncel ekonomik ve politik gelişmelere yaklaşımına dair ipuçları taşıyor. TÜSİAD toplantısında hangi mesajlar verildi? Gelişmiş ülkelerde kalkınmanın olmazsa olmaz üç temel unsurunun insani gelişme ve yetkinleşme; bilim, teknoloji ve inovasyon; siyasal, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallar olarak sıralandığı Geleceği İnşa raporunun sunuş metninde ekonomik istikrar ve düşük enflasyon vurgularıyla gelişmiş; AB entegrasyonu ve uluslararası sözleşmelere bağlılık vurgularıyla saygın; eşitlik, özgürlük ve gelir adaleti vurgularıyla adil ve karbon nötr kalkınma ve yeşil ekonomik dönüşüm vurgularıyla çevreci bir Türkiye hedeflerine yer verildi. Cari açığa ve bütçe açığına beceri, bilgi, liyakatli kadro ve yönetişim açığının da eklendiğini söyleyen TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, "Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor.” dedi. Laiklik ve demokrasiye özellikle vurgu yapan Özilhan hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, kuvvetler ayrılığı, şeffaf ve daha az merkeziyetçi kamu yönetimi başlıklarının altını çizerek "Başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici ve denetleyici kuruluşların bağımsızlığı tartışma dışı olmalıdır" ifadelerini kullandı. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski yurt dışına göçün altında genç işsizliği, özgürlük alanlarının daralması, güzel bir hayat kurabilme olanaklarının azalması gibi sebeplerin olduğunu hatırlatarak Türkiye'nin Dünya Adalet Projesi hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke arasından 117'nci sırada olduğunu söyledi. Kişi başına düşen gelirin 13 yıl sonra 2007 seviyesinin altına düştüğünü belirten Kaslowski "Yeni bir Kalkınma anlayışına duyduğumuz ihtiyaç çok açıktır." dedi. Nasıl yorumlanıyor? Özilhan ve Kaslowski'nin konuşmalarında "muhalefetin dozunun gerçekten dikkat çekici seviyede" olduğunu söyleyen T24 yazarı Barış Soydan; laiklik, demokrasi, özgürlük vurgularının değerli olduğunu söylese de "Laiklik ve demokrasi sorununun kaynağı ne, sorumluları kimler?" gibi sorulara yanıt olacak bir öznenin eksikliğine dikkat çekti. BirGün yazarı Hayri Kozanoğlu raporun hiçbir önlem sunmadığını, vergi adaletsizliğini görmezden geldiğini, kurumlar derken sendika ve meslek kuruluşlarını yok saydığını, devlette kadrolaşmayı es geçtiğini, AB'yi ve 2002-2007 dönemini fetişleştirdiğini savundu. Gazete Duvar yazarı Hakkı Özdal, Geleceği İnşa projesini "müstakbel yeni iktidarı da program düzeyinde yönetecek bir hegemonya hamlesi gibi" şeklinde tanımlayarak "Türkiye büyük burjuvazisi fırsatı kaçırmıyor ve yeni döneme siyaseten de öncülük etmeye girişiyor" eleştirisini yaptı. Geniş perspektif TÜSİAD, Erol Bilecik'in başkanlığı döneminde o dönemki Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Programı'nın hedeflerini "gerçekçi" olarak nitelemiş ve iş dünyasının program başarısı doğrultusunda seferber olmaya devam edeceğini söylemişti. Şubat 2019'da başkanlığa gelen Kaslowski ise Ekim 2019'da temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü, insan hakları gibi vurgular yapmış ve yapısal bir dönüşümü gerçekleştirmek için daha uzun zamana ve reformları gerçekleştirmede kararlılığa ihtiyaç olduğuna dikkat çekmişti. 2019'daki söylem değişikliği dikkate alındığında ekonomi yazarı Uğur Gürses'in "raporda yeni bir şey göremediğine" dair yorumu doğru bir noktaya işaret ediyor. Fakat The Financial Times'ın dikkat çektiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve politikalarını eleştirmek iş dünyasında sık rastlanan bir durum değil. Ömer Koç, Hisarcıklıoğlu, Aykaç ve TÜSİAD'ın çıkışları birlikte değerlendirildiğinde Doç. Dr. Can Kakışım'ın "Korku duvarı aşılıyor" yorumu da haklılığını koruyor. TÜSİAD toplantısıyla ilgili Aposto! Gündem'e görüş veren Kakışım, şu ifadeleri kullanıyor: TÜSİAD'ın vurguları şaşırtıcı değil çünkü siyasi iktidar uzunca bir süredir sermayedarlar için bile rantabl olmaktan çıktı. Zira ülkenin Batı dünyasından kopuşu ve dışarıya verdiği hukuksuzluk görüntüsü her alana olduğu gibi ekonomiye de negatif yansıyor. Ekonomideki yapısal sorunlar hem iktidarın hem de mevcut sistemin değiştirilmesini zorunlu kılıyor ve anlaşılan TÜSİAD da buna göre pozisyon alıyor. Aslında TÜSİAD'ın geç tepki verdiğini bile söylemek mümkün. Bu gecikme AKP iktidarının otoriterliğinden kaynaklanıyordu. Demek ki iktidarın ömrünün uzun olmadığına dair beklentileri daha cesur davranmalarına zemin hazırladı.

İş dünyasının çıkışları neye işaret ediyor?

Ekim 20, 2021

·

Makale

Türk lirası eriyor

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu Toplantısı sonrasında politika faizini 100 baz puan indirdiğini duyurdu. Böylece politika faizi %15 olarak belirlendi. Beklentiler de 100 baz puan indirimin gerçekleşeceği yönündeydi. Ekonomistler, kurlarda faiz indiriminin şimdiye dek fiyatlandığını ifade etse de kur artışlarının sürmesi bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu. Dolar/TL dün 11,30’un üzerini gördü, avro 12,50'yi aştı. Türk lirası aralık ayından bu yana dolar karşısında değerinin yaklaşık üçte birini kaybetti. Ne olmuştu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında "Faiz sebeptir, enflasyon netice" görüşünü yinelemişti. "Faiz belasını bu milletin sırtından kaldıracağız. Bu yolda faizi savunanlarla birlikte olamam" ifadelerini kullanan Erdoğan, faiz indirimine devam edileceği sonucuna varılıp varılamayacağına ilişkin soruya "Merkez Bankası bağımsız değil mi? Bırakın da bağımsız olarak kararını o versin." şeklinde yanıt vermişti. Japonya bahsi AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında "Doların değeriyle ilgili Japonya bir mukayese yapıyor mu? Japonya 114 yen olan dolar kurunu göstererek kendi ekonomisini değerlendiriyor mu? Nasıl başarısız bir ekonomiyiz diyerek kendi ekonomilerini değerlendiriyor mu?" ifadelerini kullanmıştı. Greenwich Üniversitesi'nden ekonomist Cem Oyvat, Aposto!’yla paylaştığı görüşlerinde bu sorunun yanıtını şöyle veriyor: " Önemli olan bir para biriminin diğer para birimleri karşısında bulunduğu seviye değil, diğer para birimleri karşısında ne kadar değer kazandığı veya kaybettiğidir. Ona bakarsanız 1 Kuveyt Dinarı, 3,31 ABD Dolarıdır, ama bu Kuveyt ekonomisinin en güçlü ekonomi olduğu anlamına gelmez." İş dünyası ne diyor? İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, faiz indirimi kararının ardından paylaştığı tweet'lerde "piyasa dinamikleriyle TCMB faizi arasındaki bağın giderek zayıfladığını, iş dünyası için asıl konunun öngörülebilirlik olduğunu, kur ve enflasyonun seyrinin Türkiye'nin risk primine ve dolarizasyona olumsuz yansıdığını" ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türkiye'nin en büyük iş adamlarıymış, bize istediğiniz kadar sallayın, tutmaz" ifadeleriyle eleştirdiği TÜSİAD'ın başkanı Simone Kaslowski faiz kararı öncesi yaptığı açıklamada TCMB'nin bir önceki karar metninde vurguladığı "cari açıkla enflasyonu kontrol etme" tutumunun "en temel iktisadi kurallarla dahi örtüşmediğini" belirtti. Kaslowski, faiz indirimlerinin uzun vadeli kredi faizlerine hiçbir şekilde yansımadığını dile getirdi. BUSİAD başkanı Ergun Hadi Türkay ise alınan kararın piyasa gerçeklerine uymadığını, döviz artışının artık ihracatı artırmayacağını; döviz artışıyla enflasyonun, sonrasında satışlarda düşüşün, yatırımların azalmasının ve şirketlerin kapanma noktasına gelebilmesinin mümkün olduğuna dikkat çekti. Ekonomistler ne diyor? Görüşlerini Aposto!’yla paylaşan Cem Oyvat'a göre faiz indiriminin TL'deki değer kaybını hızlandırması ve enflasyon-TL'nin değer kaybı sarmalını alevlendirmesi muhtemel görünüyor. TL’nin değer kaybının cari açık üzerindeki olumlu etkilerini sınırlaması beklenen enflasyondaki hızlı artış da emekçilerin reel ücretlerinin erimesini beraberinde getiriyor. Oyvat TL’nin değer kaybının gelir eşitsizliği uçurumlarını da derinleştireceğini savunuyor: "Diğer taraftan dolardaki artış, dolar mevduatları daha fazla olan daha varlıklı kesimin gelirlerini artıracak ve bu iki etki ülkede gelir eşitsizliklerinin derinleşmesini hızlandıracak." Kararı BBC Türkçe'de değerlendiren Prof. Dr. Selva Demiralp faiz indirimlerine rağmen kredi faizlerinin düşmediğine, bunun nedeninin de piyasa faizinin enflasyon beklentilerinden ve risklerden doğrudan etkileniyor olması olduğuna dikkat çekiyor. Kavcıoğlu'nun "düşük faizle enflasyonun düşeceğini ima eden Merkez Bankası Başkanı olarak bir ilke imza attığını" söyleyen Demiralp, yatırım iştahını sadece politika faizini düşürerek canlandırabilmenin mümkün olmadığını vurguluyor. DW Türkçe'nin aktardığına göre Capital Economics'ten Jason Tuvey kararın "Türkiye'de para politikasının Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndan dikte edildiğinin bir hatırlatması" olduğunu düşünüyor. Tuvey’e göre TCMB’nin para politikasını sıkılaştırma konusundaki isteksizliği, enflasyon beklentilerinin yükselmesine ve yüksek faiz talebinin daha da artmasına neden olarak kendi kendini yaratan bir kısır döngü oluşturma riski taşıyor.

Türk lirası eriyor

Kasım 19, 2021

·

Makale

Faiz, beklentilere paralel sabit bırakıldı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ( TCMB ) dün gerçekleştirdiği Para Politikası Kurulu’nda (PPK) enflasyonda belirgin düşüş sağlanana kadar para politikasındaki mevcut sıkı duruşu koruma ve politika faizini %19’da sabit tutma kararı aldı. Kurul açıklamasında “Orta vadeli %5 hedefine ulaşıncaya kadar politika faizi, güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde, enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturulmaya devam edilecektir” ifadelerine yer verdi. Hızlı aşılama programlarının küresel ekonomideki iyileşmeye olumlu yansımasını vurgulayan kurul, yurt içinde iktisadi faaliyetin üçüncü çeyrekte dış talebin de etkisiyle güçlü seyrettiğini ekledi. Merkez Bankası, “olumlu dış talep koşulları ve uygulanmakta olan sıkı para politikası cari işlemler dengesini pozitif etkilemektedir” diyerek yılın geri kalanında cari işlemler hesabının fazla vermesini beklediklerini belirtti. Beklentiler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı bir canlı yayında "Faiz oranlarında da bir defa düşüşe geçiyoruz ve yüksek faiz yok. Bunun sinyalini ben de belli yerlere herhâlde vermiş oluyorum." sözleri TCMB'ye faiz indirimi yapması yönünde bir mesaj olarak yorumlanmıştı. Prof. Dr. Selva Demiralp , BBC News Türkçe’ye yazdığı faiz beklentisi yorumunda %5'lik hedefin dört katına yakın enflasyonu bağımsız bir Merkez Bankası'nın dahi düşürebilmesinin kolay olmadığını belirtmişti. Demiralp ayrıca “Fiyatlama davranışlarının giderek bozulduğu, global enflasyonist baskıların yüksek olduğu, Fed'in sıkılaşma için fırsat kolladığı bir ortamda TCMB'nin bir faiz indirimine gidebilmesi çok zor. Çünkü faiz indirimi enflasyonu düşürmeyip bilakis hem kur kanalı hem de talep ve beklenti kanalı ile enflasyonu daha da artıracaktır.” yorumunu yapmıştı. Geçtiğimiz hafta, Morgan Stanley analistleri ve Anadolu Ajansı Finans grubu PPK’dan faiz indirimi kararı çıkmaması yönündeki beklentilerini dile getirmişti. Deutsche Bank, hafta başında enflasyondaki artışı gerekçe göstererek TCMB’den faiz indirimi beklentisini ekim ayından kasım ayına ötelediğini duyurmuştu. Yorumlar “TCMB, Beştepe’ye, ‘Cari işlemler dengesi iyileşmeden faiz indiremem’ sinyalini göndermiş. Bunun anlamı ‘faizi düşürürsem kuru dengeleyecek bir döviz girişi yok’ demek.” - Ekonomi yazarı Uğur Gürses "Merkez Bankası faiz karar metninde Eylül’e ilişkin açık bir faiz indirim sinyali de görülmüyor." - Ekonomist Dr. Barış Esen Doç. Dr. Atilla Çifter de Üretici Fiyat Endeksi ve Tüketici Fiyat Endeksi arasındaki %26’ya yakın farkın zamanla TÜFE’ye yansıyarak merkez bankasının faiz indirimine engel teşkil ettiğini söyledi. Faiz kararının açıklandığı gün Güney Kore’yle yapılan 2 milyar dolarlık Swap anlaşmasına dikkat çeken Çifter, “Merkez Bankası rezervlerin Swap’lar ile desteklenme eğiliminin devam edeceği görülüyor." dedi. Piyasalara etkisi 8,60 seviyesinden güne başlayan dolar , PPK’nın açıklaması sonrasında 8,55’e geriledi ve gün içinde en düşük 8,53 değerine indi. Av ro ise açıklamanın ardından güne başladığı 10,11 seviyesinden 10,06 değerine çekildi. Şimdi ne olacak? Politika faizinin beklentilere paralel olarak sabit tutulması önümüzdeki dönemde ekonominin seyri hakkında önemli soruları cevaplayabilmiş değil. Deutsche Bank Ortadoğu ve Doğu Avrupa Araştırma Müdürü Christian Wietoska ’ya göre önümüzdeki 2 ay Merkez Bankasını enflasyonun yükselişe geçebileceği zorlu bir süreç bekliyor. Wietoska’nın ifadesine göre böyle bir senaryoda TCMB enflasyon artışının ardından faiz artırımına gidecek.

Faiz, beklentilere paralel sabit bırakıldı

Ağustos 13, 2021

·

Makale

IMF’ten küresel ekonomiye destek: SDR tahsisi

Uluslararası Para Fonu (IMF), Covid-19 salgını ile mücadele etmek ve küresel ekonomide ortaya çıkan ödemeler dengesi sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla üye ülkelere toplam 650 milyar dolarlık SDR tahsisi gerçekleştirdiğini açıkladı. • SDR nedir? Özel çekme hakları olarak adlandırılan SDR, 1969'ta IMF tarafından üye ülkelerin ihtiyaçlarına destek olmak için yaratılan faizli uluslararası bir rezerv para birimidir. Günümüzde 1 SDR, yaklaşık 1,42 dolara denk geliyor. • Ne işe yarar? SDR tahsisi, merkez bankalarının brüt rezervlerini artırıyor. Bir merkez bankası, rezerv paraya ihtiyacı olması durumunda elindeki SDR karşılığında farklı ülkelerin merkez bankalarından rezerv para olarak kabul edilen para birimlerinden alabiliyor. Alınan rezerv para, belirli bir sürenin ardından faiziyle birlikte geri verilirken karşı taraf da SDR’ları iade ediyor. • Tarihteki SDR tahsisleri: IMF, bugüne kadar 1970-72, 1979-80 ve son olarak 2009 yılındaki küresel kriz zamanında olmak üzere toplam 318 milyar dolarlık üç SDR tahsisi gerçekleştirdi. 23 Ağustos 2021’de gerçekleştirilen 650 milyar dolarlık SDR tahsisi, tarihteki en yüksek tahsis olma özelliği taşıyor. • Nasıl dağıtılıyor? SDR tahsisleri, 190 üye ülkeye IMF sermayesindeki payları oranında dağıtılıyor. IMF, tahsisin yaklaşık 275 milyar dolarlık (193 milyar SDR) kısmının gelişmekte olan ve düşük gelirli ülkelere gitmesini planlıyor. En çok SDR tahsis edilen ülkeler arasında 112,6 milyar dolar ile ABD, 41,8 milyar dolar ile Japonya ve 41,3 milyar dolar ile Çin yer alıyor. • Türkiye’nin payı: 1947 yılında IMF’e üye olan Türkiye’nin sermayedeki payı, %0,98. Bu da Türkiye’ye yaklaşık 6,4 milyon dolar (4,659 milyon SDR) tahsis edildiği anlamına geliyor. • IMF’in açıklamaları: IMF Başkanı Kristalina Georgieva, tahsisin küresel ekonomik sisteme ilave likidite olanağı sağlayacağının, ülkelerin döviz rezervlerini artıracağının ve daha pahalı iç veya dış borçlara olan bağımlılıklarını azaltacağının taahhüdünü verdi. Öte yandan, SDR tahsislerinin 2021’in sonuna kadar her ülkede nüfusun en az %40’ının ve 2022’nin yarısına kadar en az %60’ının aşılanması hedefine de destek olacağı düşünülüyor.

IMF’ten küresel ekonomiye destek: SDR tahsisi

Ağustos 30, 2021

·

Makale

Çimento sektörü: Zamma karşı boykot

“İnşaat sektörü, Türkiye’nin lokomotifi ve stratejik sektörüdür.” Politikacılardan sık sık duyduğumuz bu sözler, her sabah işe giderken yol üstünde yeni bir inşaatla karşılaşan büyükşehir sakinleri için çok da şaşırtıcı değil. Fakat şaşırtıcı olan bir şey var: Son dönemde artan konut fiyatları yüzünden gündemden düşmeyen bu sektör bir süreliğine iş bırakacak. İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) , çimento sektöründeki fiyat artışına tepki olarak 9-24 Eylül tarihleri arasında inşaatları durdurma kararı aldı. 40 şehirde 120 binden fazla üyesi olan konfederasyon, talepleri karşılanmadığı takdirde boykot süresini uzatmayı planlıyor. İnşaat sektöründe son durum Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) malzeme ve işçilik kalemlerindeki maliyet artışlarını hesapladığı İnşaat Maliyet Endeksi, temmuz ayında geçen yılın aynı dönemine göre %44,76 artarak verilerin hesaplanmaya başladığı 2015’ten bu yana görülen en yüksek seviyeye çıktı. Endeksi oluşturan kalemlerden biri olan malzeme maliyetindeki bir yıllık artış ise %56,41 seviyesinde gerçekleşti. Bu tablo, inşaat sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin kepenk kapamasına neden oluyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) verilerine göre, son bir senede 6 bin 188 inşaat şirketi faaliyetlerini sonlandırdı. Şirketlerin kapanmasındaki en büyük etken olarak pandemi, döviz kurlarındaki yükseliş ve faiz tarafındaki gelişmeler nedeniyle artan maliyetler gösteriliyor. Çimento sektörü neden hedef gösteriliyor? Çimentonun ton fiyatı, geçen yıl 160 lira iken hâlihazırda 450-500 lira civarında seyrediyor. İMKON Başkanı, 30 Ağustos’ta İnşaat Sektörü İstişare Toplantısı’nda %200 maliyet artışının kabul edilebilir olmadığını belirtmiş, bugüne kadarki girişimlerden sonuç alamadıkları gibi zam yapılmaya da devam edildiğini aktarmıştı. Nitekim, boykot kararı da bu toplantıda alındı. Öte yandan, nisan ayında Rekabet Kurulu’na taşınan fiyat artışı hakkında kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor. Sektör temsilcilerinin argümanı ne? Independent Türkçe’ye açıklamalarda bulunan TÜRKÇİMENTO Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Yücelik, piyasadaki çimento fiyatlarının maliyet artışının çok daha altında olduğunu ifade ediyor. Türkiye’de fiyatların 35-40 dolar aralığında olduğunu belirten Yücelik, bu rakamların dünya ortalamasının altında olduğuna dikkat çekiyor. Yücelik’in açıklamalarına göre, çimento fiyatlarındaki artışın en büyük nedeni çimento üretiminde kullanılan iki yakıt türünün (petrokök kömürü ve linyit kömürü) fiyatlarındaki yükseliş. Son bir senede petrokök kömürünün fiyatı 50 dolardan 180 dolara; linyit kömürünün fiyatı ise 60 dolardan 176 dolara çıktı. Aynı dönemde dolar kuru, 6,86 TL’den 8,63 TL’ye yükseldi. Şu anda çimentonun fabrikadan çıkış fiyatı 300 TL civarında. Tüm bunlara KDV, nakliye ve bayii kârı da eklendiğinde fiyatların 400 TL’nin üzerine çıkması kaçınılmaz görünüyor. Müteahhitlerin beklentileri neler? Boykotu yürüten İMKON, çimento sektörü temsilcileriyle masaya oturarak ortak bir rakam üzerinde anlaşmak istiyor. Başkan Tellioğlu, “Enerjide %60 civarında maliyet artışı olduğunu kabul ediyoruz. Enerji maliyeti %80 artmış olsa bile %20 iyileştirme ile %100 zam olması gerekiyor. Yani 150 liralık çimentonun ulaşabileceği maksimum fiyat, 300 lira. Bu da kabul ettiğimiz bir rakam değil de anlaşılabilir, izahatı mümkün olan rakam diyebiliriz," diyor. Çimento sektörü temsilcileri, müteahhitlerle aynı masaya oturur mu bilinmez; ancak TÜRKÇİMENTO ile Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS), fiyatlarda olağandışı bir artış yapılmadığını savunmaya devam ediyor ve ekliyor “Çimentonun bir inşaatın tüm maliyeti içindeki payı %3,2. İnşaat sektöründeki fiyat artışlarının çimento sektörüyle ilişkilendirilmesi gerçeği yansıtmamaktadır.”

Çimento sektörü: Zamma karşı boykot

Eylül 13, 2021

·

Makale

Bizi bekleyen zor kış: Enerji krizi

Dünya ekonomisi pandemiyle birlikte yaptığı frenden sonra tekrar yükselişe geçmeye başladı; ancak bu beraberinde enflasyon gibi olumsuzlukları getirdi. Enerji sektöründe fiyatlar tarihin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Doğalgaz fiyatları geçen seneden bu yana 8 kat artarken, kömürde de son aylarda "uçuş" yaşanıyor. Ancak bu tek başına değerlendirilecek bir durum değil. Kriz, domino etkisi yaratabilecek bir potansiyele sahip. Zira dünya elektrik enerjisinin %60’ı bu kaynaklarla üretiliyor. Doğalgaz ve kömür fiyatları arttıkça elektrik üretim maliyetleri de artıyor. İşin kötüsü petrol de yükselişte… Konuyu görüştüğüm eski BOTAŞ Doğalgaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk, fiyatlardaki artışın, pandemi dönemi sonrası "ötelenmiş" talebin tekrar ortaya çıkmasıyla ve merkez bankalarının salgın boyunca aldığı kararlarla ilgili olduğuna vurgu yaptı. Aktürk, bunlarla birlikte Rusların Ukrayna’yı devreden çıkarma hedeflerinin yarattığı siyasi gerilimin ve LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) ticaretinde Atlantik-Pasifik arasındaki entegre olma hâlinin gaz fiyatlarında spekülatif bir ortam yarattığını düşünüyor. Bu spekülatif ortam sonucunda mantıkla açıklanamayacak gaz fiyatları ortaya çıktı. Buna Avrupa’da ve Çin, Brezilya, Hindistan gibi yüksek nüfuslu yerlerde yaşanan kuraklıklar da eşlik etti. İklim krizinin sonucuyla yeniden kömüre yönelmek zorunda kalan bu ülkeler 2022’de karbon emisyonu rekorunun kırılmasına yol açabilir. Bu da bir açmaza işaret ediyor. Enerji uzmanı Aktürk, Glasgow’da gerçekleşecek BM İklim Zirvesi'nde (COP26) alınacak kararların enerjideki krizi önemli ölçüde etkileyeceğini düşünüyor. "Yılbaşına doğru Avrupa’da doğal gaz fiyatlarında bir gerileme yaşanabilir, önümüzdeki sene sıcaklığın yeniden yükselmesiyle birlikte hızlı bir düşüş olur. Şu anki fiyat seviyeleri Avrupa’daki birçok enerji şirketini iflas durumuna getirdi. Burada fiyatlar çok yükselecektir ve bunun sosyal etkileri de ister istemez olacaktır. Türkiye ve Avrupa için zor bir kış olacak." diyor. Türkiye’de ne olacak? Dünyadaki bu krize ilişkin "30 yıldır bu sektörün içindeyim. Böylesini görmedim" ifadelerini kullanan Enerji Bakanı Fatih Dönmez, "Doğal gaz fiyatında artış olacak mı?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Fedakarlık yaparak vatandaşa en az şekilde yansıtıyoruz." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise fırsatı kaçırmayarak "ABD’nin, İngiltere'nin hâlini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya'da, Fransa'da kuyruklar. Yiyeceklerini bulamıyorlar. Türkiye'de böyle bir sorun yok." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "böyle bir sorun yok" dese de Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Merkez Bankası’na yapılan müdahalelerle döviz fiyatlarının rekor kırdığı bir ortamda cari açığı en çok etkileyenin enerji ithalatı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Aktürk, baz enflasyonu doğrudan etkileyen elektrik ve doğal gaz zamlarının, faiz indirme hedefini nedeniyle ötelendiğini söylüyor. Bunların maliyetinin bütçe dengesinde önemli yük yarattığını ve sonuç olarak yine de bizim cebimizinden çıktığını belirten Aktürk, enerji maliyetlerinde çok kısa vadede düşüş olmazsa bunun zam dışında başka bir yolla finanse edilemeyeceğini söylüyor. Merkez Bankası hamlelerinin "ağır faturayı" kabarttığını söyleyen Aktürk, "zamları yansıtmama" hâlinin erken seçim sinyali olabileceğini düşünüyor. Zam, zam, zam… Ucuzluk ne zaman? Doğalgaz şirketleri de zammın kaçınılmaz olduğunu belirterek en %40-50’lik bir artıştan söz ediyor. Domino benzetmesinden anlaşılabileceği gibi doğal gaza gelen zammı elektriğin takip edeceğini tahmin etmek güç değil. Gıda zamları, fahiş konut fiyatları, zamlar… Hesaplar karışık olsa da bu kışın sert geçeceğini söylemek yanlış olmaz. Dominonun zincirleme etkisini yaşayarak göreceğiz gibi duruyor.

Bizi bekleyen zor kış: Enerji krizi

Ekim 15, 2021

·

Makale

Esnaf iktidarının geleceğe yükü

Türkiye’de son 3 buçuk yılda giderek derinleşen ekonomik kriz, faiz indirimi kararlarıyla önlenemez yükselişi perçinlenen döviz kuru ve Enflasyon Araştırma Grubu verilerine göre son 12 ayda %44,70 artan Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) önümüzdeki dönemin pek de rahat geçmeyeceğine işaret ediyor. Cumhur İttifakı tarafından amasız reddedilen erken seçim gerçekleşmediği takdirde hâlihazırdaki yönetimin Merkez Bankası müdahaleleriyle toparlanmanın ne kadar mümkün olduğu herkes için soru işareti. Peki bu müdahaleler bir ajandadan yoksun mu? Yoksa iktidar kendisine “esnaf iktidarı” namını kazandıran küçük esnafı ve şehirlerdeki oy çoğunluğunu korumak adına büyük ölçekli işletmeleri, değer üreten sektörleri ve büyükşehirlerde yoksullaşan kalabalıkları terk mi ediyor? Son dönemde atılan adımların arka arkaya yapılan hataların ürünü olamayacağını düşününce bu yıkıcı gerçekle yüzleşmekten başka çare kalmıyor. Bu yazıda giderek fakirleşen Türkiye’nin hâlini ve kötü ekonomi idaresinin ardındaki sebepleri anlatıyorum. Sistem çıkmazı 2017 yılında %51,4 oy oranıyla kabul edilerek anayasal hâle gelen sistem, denge denetim mekanizmalarının ortadan kalkması pahasına hızlı karar almayı önceliklendiriyor. Gece yarısı duyurulan kararlarla görevden alınan guvernörler, guvernör yardımcıları ve para politikaları kurulu üyeleri alınan kararlar sonucu doğan zarar için bir nevi cezalandırılıp kızağa çekilirken yeni gelen bürokratların yaklaşımlarındaki farklar Türkiye’nin para politikasına olan güvenin azalmasına sebep oluyor. Farklı Merkez Bankası başkanlarının dönem dönem farklı söylemlerde bulunması, piyasa beklentilerine cevap verileceğine dair vurgulara rağmen aksi yöndeki uygulamalar ve yüksek risk primi dönemlerinde alınan faiz indirimi kararları Türk Lirası’nın hızla değer kaybetmesini tetikliyor. Referandumdan bu yana yaşanan %60’tan fazla değer kaybına ve 15 Temmuz dönemindekinin 1,5 katı seviyesinde seyreden risk primine rağmen tekstil, inşaat ve gıda gibi sektörlerden gelen baskılar neticesinde eylül ayında yine faiz indirimine gidildi. Peki bu sektörlerin farkı ne? Alınan kararlar Türkiye’yi nasıl etkiliyor? Esnaf iktidarı Ekonomi yönetimindeki istikrarsızlığın ve dönemsel olarak piyasa beklentilerine verilen zıt yanıtların ardında çıkar grupları arasındaki farklılıklar yatıyor. Ekonomik kriz ile yoksulluğun derinleştiği, fiyat istikrarının sağlanamadığı, büyük ölçekli şirket ve holdinglerin zarar gördüğü dönemde rotayı çizen TÜSİAD’ın talepleri olurken makroekonomik politikalar da buna uygun şekilleniyor. Görece istikrarın sağlandığı dönemlerde (içinde bulunduğumuz dönemde birkaç aylık kur istikrarı olarak tanımlanabilir) direksiyona emek yoğun sektörlerin talep ve beklentileri geçiyor, ürün ve hizmetlerini dış pazarlarda satarak döviz cinsinden gelir elde eden ve iç pazardaki arzı sabit iş gücünü istihdam eden KOBİ’ler karar alıcıları etkisi altına alıyor. Düşük faizli krediler, hızla düşen reel ücretler ve artış oranı enflasyonun oldukça altında kalan asgari ücret AK Parti iktidarının belkemiği olan küçük esnafın beklentilerini karşılıyor. Öte yandan piyasa beklentilerinin aksi yönde alınan kararların tetiklediği kısa vadeli kur artışları TL cinsinden gelirlerde mutlak bir artış yaratıyor. Özetle, bir hata sonucu değil bir esnaf ajandasıyla alınan faiz indirimi kararları, emek piyasalarındaki reel ücretleri keskin şekilde düşürürken esnafın kârlılığını artırıyor. Gelir eşitsizliği bu denli vurucu hâle gelirken bu politikanın sürdürülemez olduğu ise aşikâr. Ucuz iş gücü ve beyin göçü Cumhurbaşkanı’nın “faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisi dinî saiklerle ortaya çıkmış bir yaklaşımdan ziyade esnaf iktidarının düşük faize olan bağlılığını meşru zeminlere getirmek için biçimlenmiş bir modeli temsil ediyor. AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde (2002-2013) ekonomik büyümenin büyük sanayiciler ve dış yatırımcının artan ilgisiyle desteklenmesi önemli bir etki yaratmış olsa da asıl büyümenin partinin en büyük çıkar gruplarından olan esnafla sağlandığı biliniyor. Pek çok Anadolu şehrinde ölçeklenen ve MÜSİAD gibi organizasyonlarla organize olarak ilk 10 yıllık büyümenin lokomotifi olan KOBİ’lerin eksponansiyel büyümemesi, katma değeri yüksek ürünler sunamaması ve çoğunlukla inşaat, gıda ve tekstil gibi alanlarda ucuz iş gücüne dayanması bugün büyümeyi sürdürülemez hâle getiriyor. Yukarıdaki tabloda Eylül 2020-Eylül 2021 dönemindeki ihracat hacmi değişimiyle öne çıkan ilk 30 şehri görüyorsunuz. Büyüme oranları göz önünde bulundurulunca Türkiye’nin içinde bulunduğu politik açmaz daha da netleşiyor. Özellikle son senelerde sayısı 200’ü geçen üniversitelerden mezun olarak iş gücüne yeni katılanları ve kalifiye elemanları istihdam edecek hizmet sektörünün konumlandığı şehirlerin, pandemi etkilerinden sıyrıldığı dönemde dahi, ilk 30 şehir arasında yer almadığı görülüyor. Kur şoklarıyla nitelikli teknik eleman istihdam etmenin ve uluslararası rakiplerle rekabetin maliyetleri giderek artmasına rağmen iç pazarda elde edilen Türk Lirası cinsinden sabit gelirler bilançoda eksi yazıyor. Sonuç olarak, oy veren davranışları da göz önünde bulundurulduğunda AK Parti’nin genel ya da mahalli seçimlerde yitirmek istemediği şehirler faiz indirimi kararları ve kurdaki keskin artışlardan fayda sağlayan KOBİ’lere ev sahipliği yaparken alınan kararlar daha çok inşaat, gıda ve tekstil gibi emek yoğun sektörlere yarıyor. Bu kararlarla Türkiye düşen alım gücü, artan sosyal eşitsizlikler ve derinleşen ekonomik krizle mücadele etmek durumunda kalırken nitelikli iş gücünü de geri dönmemek üzere yabancı ülkelere kaptırıyor. Yukarıdaki tabloda yer tutmayan Ankara, Bursa, İzmir ve İstanbul ihracattan beklenen payı alamazken bu şehirlerde konumlanan hizmet sektörü de nitelikli iş gücünü daha yüksek yaşam standartları sağlayan batılı şirketlere kaptırıyor; internet çağında beyin göçünün tek yolu da fiziksel olarak başka bir ülkeye taşınmak değil. Görünen o ki doğru makroekonomik kararlarla yoksulluğun, enflasyonun ve artan işsizliğin önüne geçilmez, ucuz iş gücü merkezi olmak önceliklendirilirse Türkiye İrlanda’nın 2008 yılında yüzleştiği resesyonun benzerini yaşayarak asıl sıçramayı yaratabilecek tüm zihinleri yitirecek. Son 3 yılda 10 bin milyoner ve 13 bin iş insanının Türkiye’yi terk etmesi, göçün 3 yılda %97 artması ve gençlerin büyük çoğunluğunun yurt dışında yaşamayı hayal etmesi bir rastlantıya işaret etmiyor. Böylesi bir kaybın geri dönüşü ise büyük vergi indirimleri, devasa teşvikler veya serbest bölgelerle gerçekleşebileceği için bütçede onarılmaz gediklere sebep olacak.

Esnaf iktidarının geleceğe yükü

Ekim 19, 2021

·

Makale

Derinleşen ekonomik krizden notlar

S. Keleşoğlu Merhaba, Bugünün Tutto'sunu otuz yaşlarında, çocuksuz (ama patili yavrularım var), Pınar'ın dilimlenmiş cheddar peynirini çok seven ve bu peynire 2017'de 9,95 lira verirken artık 29,95 lira vermeye çekinen bir kadın yazıyor. Kendimi bir sloganla tarif etmek zorunda kalsam bu "iyi kalitede peynirli tost bu kadar pahalı olmamalı" olurdu. Son zamanlarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomik hamlelerini arkadaşlarımla konuşurken ortak bir tanıdık hakkında dedikodu yapıyormuşum gibi hissediyorum. Kahve içerken (şüphesiz bunun da fiyatı da iyice artacak) aramızda "ya belki de yapmaya çalıştığı şu" veya "söylediklerini uygulayacak olabilir mi gerçekten?" derken kendimizi lise çağında anlamadığımız bir sınıf arkadaşını çözmeye çalışıyormuş gibi hissediyoruz. Ve onu anlamaya çabalıyorum. (Ay burcum İkizler; rasyonel bir çerçeveye oturtmazsam çat-la-rım.) Bu sayede, part-time advocatus diaboli olmanın yoluna da kapıldım (bir de gençler iş beğenmiyor derler.) Advocatus diaboli, yani "Şeytanın Avukatı" Vatikan'da gerçek bir roldü. Rolün amacı, azizlik mertebesine önerilen kim ise, onun şüpheci ve eleştirel bir şekilde derinlemesine sorgulanmasıydı. Böylece sadece en çok hak edenin aziz olmasını sağlanıyordu. ABD enflasyonu 1990 yılından bu yana en yüksek seviyesine - %6,2'ye (Türkiye'deki %19,89'e ya da bazı hesaplara göre %48,87'ye kıyasla komik değil mi?*) ulaştı. Jerome Powell, ABD Merkez Bankası başkanlığına ikinci dönem için aday gösterildi. Powell'ın enflasyonla mücadele için faiz oranlarını artırması muhtemel. (Darısı başımıza, gerçi bu saatten bizim için ne kadar etkili olur, bilemiyorum.) Tüm bunlardan haberdar olurken aklımdaki en büyük soru şuydu: ABD'nin inmeyen enflasyonuna ne yol açmış olabilir? Meğerse, azalan ama devam eden tedarik zinciri kriziymiş. Salgın, küresel ticaret ve lojistiğin kırılganlığını ortaya çıkardı. Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yıllarca, dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk. Bu yüksek maliyetin karşılığını da yatırıma, üretime, istihdama kavuşarak değil, kendi siyasi ve güvenlik politikalarımızı izlemeye kalktığımızda şantaja maruz kalarak aldık." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan veya bazı danışmanları Türkiye'nin ithal hammaddeler ve diğer malzemelere olan bağlılığını ciddi bir mesele olduğunu fark etmiş olup ülkenin kırılganlığını azaltmak için radikal bir plan uyguluyor olabilir mi? ( Büyük oyunları hep sadece İbrahim Karagül mü görecek? ) Cumhurbaşkanlığının hedefi bir süredir bilinen uluslararası finansal (veya diğer) normlardan Türkiye'yi ayrıştırıp, inşa edilen "yeni dünya düzeninin" öncülüğünü yürütmek. Sıra dışı para politikaları bir yana; NATO ülkesi olarak Rusya'dan S-400 hava savunma sisteminin alımı ve belki gelecekte savaş uçaklarının alınacağına dair dedikodular, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden çıkartılmamız, yaptırım tehditlerine rağmen paldır küldür ve art arda yapılan askerî operasyonlar, Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine yönelik reform çağrıları (ki bu konuda kendisine gönülden hak veriyorum) – bunların hepsi "senden ayrılmak istiyorum, Batıcım, kendi yolumu bulurum" tarzı girişimler. Hükümetin sunduğu argüman ve vadettiği gelecek: Yüksek ihracat ve düşük ithalatla sıfırlanmış dış borç. Hatta "dış ticaret fazlası" haberleri birkaç aydır yayımlanıyor. Erdoğan ticari anlamda bağımsız bir Türkiye yaratmak için hesap yaparken ağır koşulların en iyi motivasyon kaynağı olduğunu mu düşünüyor? Aklındaki şöyle bir şey olmalı: "Birkaç yıl herkes çok yıprandıktan sonra bu yeni düzenin meyvelerini hep beraber toplarız." Görsel: Instagram Ancak bu argüman, 90'ların Kate Moss'u kadar zayıf. (Niyetim fat-skinny shaming yapmak değil; yaşıma göre bir benzetme kullanmak istedim.) Ülkenin ithalata olan bağımlılığı, yerel üretimi desteklemeye yönelik uzun vadeli bir stratejiyle de azaltılabilirdi. Bu tabii ki sadece uzun bir stratejiyle mümkün; dört-beş ay asla yeterli değil. Sanırım " rekabetçi döviz kurları daha yüksek ihracata yol açacak " çizgisini ilk defa çizgi roman karakteri gibi ortadan aniden kaybolan eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'tan duymuştuk. Yani en azından hükümetin bu konudaki tavrında bir tutarlılık var. Pek çok okurun hatırlayacağı, sebze ve meyvenin düşük fiyatlarla satıldığı tanzim noktaları , Covid-19'un Türkiye'de görülmesinden tam bir yıl önce, virüsün tedarik zincirlerine ve ülkelerin korumacı refleksleri üzerindeki etkisi başlamadan önce açılmıştı. Bazı temel gıdaları yetiştirebildiğimiz hâlde makul fiyatlarda almakta zorlandığımız bir Türkiye tablosu 2019'da da vardı. Emeğimiz değersizleştikçe, sosyal hareketlilik ters bir eğilim göstermeye başlayabilir veya zaten başlamış olabilir. Yazın gece çok geç bir saatte köpeğimi mahallemin ara sokaklarında gezdirirken aniden çöp konteynerini karıştıran bir adamla karşılaştık. Bu görüntüye ne yazık ki alışmış olabilirsiniz; ancak bu sahneyi daha da çarpıcı kılan adamın kıyafetinin, saçının, tıraşının beyaz yakalı olduğunu göstermesiydi. Beni fark ettiği an sakince çöp konteynerinden uzaklaşıp sadece akşam yürüyüşüne çıkmış gibi yoluna devam etti. Geldiğimiz noktada "insanlar alıştıkları ve bildikleri hayat kalitesinden vazgeçiyor" demek tam doğru değil; etrafımızdaki çaresizlikten türeyen bir teslimiyet hâli. Görsel: Twitter Daha küçük bir orta sınıftan en çok kim faydalanır? Orta sınıfın refah seviyesini yüksek tutabilen hükümetler ( örneğin Singapur ), direniş veya ayaklamayı teşvik etmeden daha baskıcı ve otoriter davranabilir; ancak hem devamlı fakirleşen hem de özgürlüklerin gittikçe kısıtlandığı bir toplumda kayış bir yerden kopar. (Yani Jack Nicholson ve Diane Keaton'ın başrollerini paylaştığı berbat 2003 yapımı filmin ismi gibi, Something's Gotta Give . Ufak ama ilgili olduğunu düşündüğüm bir not: Bu filmi kendi isteğimle izlememiştim, lisedeki en yakın arkadaşım Keanu Reeves fanatiği olduğu için onun olduğu iyi, kötü veya berbat her filmi sinemada izlerdik. Bugünlerde aklımda Dune ve House of Gucci' yi izlemek var; fakat artık bilet başı fiyat 40 lira civarı olduğu için bir hafta bekleyip internete düşmesini beklemek daha mantıklı geliyor.) 1 Aralık'ta, yani bugün, önümüzdeki yıl için yeni asgari ücreti belirleyecek komisyonun ilk toplantısı yapılacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin'in "Asgari ücretin toplumu tatmin edecek, adalet duygusunu pekiştirecek bir seviyede olacağına inanıyorum" açıklaması, AK Parti ve MHP'nin destek için tekrar düşük sosyo-ekonomik gruplara yöneldiğine işaret ediyor. Yeni asgari ücretin enflasyon kaynaklı hayat pahalılığını hafifletecek bir tutarda belirleneceğini hayal edebiliyorum; ancak bu derinleşen yoksulluğu durduramayacak. Bu yaşanan yoksullaşmayı normalleştirme çabalarında sürekli kullanan dinî temaların ve dilin birleştiği yer, Cumhur İttifakı'nın anketlerde son zamanlarda görülen düşüş eğilimini durdurmak için yeterli olabilir; ancak bu tip tepkiler, en iyi ihtimalle reaktif, kısa vadeli sonuçlar verebilir. Bu arada, büyük sermaye Türk lirasının değer kaybetmesinden çoğunlukla o kadar da zarar görmez iken TÜSİAD'ın hükümete yönelik eleştirileri ni izlemek hayli ilginç. Öte yandan bu yoksullaşmanın en ağır bedellerinden biri, insanın ister istemez hayallerinden vazgeçmesi. Para harcamama refleksi sizde ne zaman başladı ve nelerden vazgeçiyorsunuz? "İhtiyacım yok" deyip hangi heveslerinizi bir kenara koyuyorsunuz? Kaç tane plan, eğitim, tatil ya da dünyayı gezip görme arzusu sonsuz bir ertelemenin içinde başlamadan bitiyor? Görsel: Twitter Ben ne ekonomistim ne de bir kere bile iktisat dersi almışlığım var. O halde daha eğlenceli başka konular varken neden arkadaşlarımla bu konuları konuşuyorum? Çünkü hayatımda kontrol edemediğim her şeyin üstesinden anlayarak gelmeye çalışıyorum. Sanki inceleyip, farklı açılardan değerlendirerek idrak edebileceğim bir anlatıya yerleştirebilirsem sorun çözülürmüş gibi. Neticede bu da bir kontrol etme çabası. Vazgeçtiğimiz şeyleri düşünmemek, üzülüp öfkelenmemek uğruna, gittikçe pahalanan kahvelerimizi içip, ekonomist-analizcilik oynuyoruz. Kaldı ki 2009'da mezun olmuş, tam zamanlı bir işi olan biri olarak kendimi şanslı görüyorum. Bir süre önce, benden 10 yaş küçük ve henüz üniversiteden mezun olmamış başka bir arkadaşım "ömrümün ne kadarı daha çalınacak" diye sordu. Bu soruya nasıl cevap verilir ki? Elden üzülmekten başka bir şey gelmiyor. Son on senede yurt dışına temelli yerleşmeye giden kaç arkadaşımla vedalaştığımın hesabını artık tutmuyorum. Onlar mutlu ve huzurlu olduğu sürece, ben de onlar için mutluyum. Fakat artık aldığım kararlardan sıklıkla emin olamıyorum, geleceğimi öngöremediğim gibi hayal kurmaktan da kaçınıyorum. Anlayacağınız, Life of Brian 'daki "Always Look on the Bright Side of Life" artık benim şarkım değil. Belki iyi kalitede peynirli tostunu yerken ağlayan minik bir şeytanın avukatı imajı bugün hepimizi az da olsa güldürür. *Dipnot : Enflasyon TÜİK'in resmî açıklamalarına göre %19,85; ancak Enflasyon Araştırma Grubu'nun hesaplamaları %48,87'yi gösteriyor.

Derinleşen ekonomik krizden notlar

Aralık 1, 2021

·

Makale

Türkiye'de ekonomi: Çıkmaz mı yeni düzen mi?

Lütfi Elvan çarşamba gecesi Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden affını istedi. Göreve, Resmî Gazete'de yayımlanan kararla Nureddin Nebati atandı. Nebati ilk açıklamasında, " Tam bağımsız bir Türkiye misyonu ile yeni bir yola girdik, en önemli öncelik 'yüksek faiz' olmayacak." dedi. Kavcıoğlu'nun açıklamaları Dün yerli yatırımcılarla bir araya gelen TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu da ekonomi planıyla ilgili açıklamalarda bulundu. "Mevcut para politikası duruşumuzun 2022 yılının ilk yarısında birikimli etkilerini gözlemleyeceğiz." diyen Kavcıoğlu, bankanın rezervlerinde son dönemde artış yaşandığına ve bu artışın kararlılıkla süreceğine dikkat çekti. Kavcıoğlu faiz indirimine ilişkin " Faiz indirimi için sınırlı alanımız kaldı, bu alanı büyük ölçüde bitirdiğimizi düşünüyorum." dedi. Ne olmuştu? Uzun zamandır faizin düşürülmesini desteklediğini belirten ve "Faiz sebep, enflasyon neticedir." söylemini sıklıkla yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar, kusura bakmasınlar. Bu yolda faizi savunanla beraber olmam." demişti. Elvan'ın Erdoğan'ın bu açıklamasını alkışlamaması " düşük faizi desteklemiyor" şeklinde yorumlanmış; ardından kendisinin görevden çekileceği değerlendirilmişti. Erdoğan daha sonra İslam'da kesin emir, yasak anlamına gelen "nas" vurgusuyla faizin dine göre yasak olduğunu, olaylara bu şekilde bakacaklarını belirtmişti. Bu açıklamanın hemen ardından TCMB, PPK toplantısında politika faizini 100 baz puan indirerek %15 olarak belirledi. Dolar/TL kararın ardından 11,30'u gördü. Faizin düşürülmesini olumlu karşıladığını belirten Erdoğan, "Yüksek faiz-düşük kur kısır döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat odaklı ekonomi politikamızla ülkemiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Ülkemizi bunca tuzaktan, badireden nasıl çıkardıysak Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik Kurtuluş Savaşı'ndan da zaferle çıkartacağız." dedi. Erdoğan'ın konuşmasından yaklaşık bir gün sonra Dolar/TL 13,50 seviyesini aştı. Hafta başında yaptığı açıklamada enflasyonun seçim öncesi düşeceğini ifade eden Erdoğan, geçtiğimiz gün "kur, faiz spekülasyonuyla karşı karşıyayız" diyerek döviz kurunda görülen son hareketlerin ekonomik temelinin olmadığını söyledi. Daha sonra TRT yayınına katılan Erdoğan, "Faizi şu anda düşürüyoruz ve enflasyonun da inşallah düştüğünü hep birlikte göreceğiz." dedi. Bu sırada kur 13,96 seviyelerini gördü. Doların artışı sonrası TCMB kura müdahale etti. Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi vatandaşın fiyat artışından iş dünyasının ise önünü görememekten şikâyetçi olduğunu; ancak Erdoğan'ın bu durumun farkında olduğunu ve önümüzdeki günlerde alınacak kararlarla bu piyasadaki " ateşin" düşürüleceğini söyledi. Selvi yazısında şunları ifade etti: "Erdoğan, yeni bir kavganın içine giriyor. Bunun adı ekonomide dönüşüm kavgası. Ancak Erdoğan'ın her kavgasında insan önemli oldu. Kavgasının odak noktasını millet oluşturdu. Bu açıdan Erdoğan'ın açıkladığı destek paketleri yararlı. Çünkü vatandaşı fiyatlar karşısında ezdirmeyecek ek önlemlere ihtiyaç var." Sözcü yazarı Ege Cansen ve T24 yazarı Mehmet Yılmaz ise Erdoğan!ın ekonomi politikasını " İslam diniyle ilişkilendirmesini" değerlendirdi. Cansen "faiz sebep, enflasyon netice" önermesinin yanlış olmasının yanı sıra bunun Kur'an-ı Kerim ya da diğer benzeri Tanrı sözü kabul edilen metinlerde geçmediğini vurguladı. Yılmaz ise İslam ülkelerinde yöneticilerin ne zaman ülkelerini yönetemez hâle gelseler o zaman dinî gerekçeler yarattıklarını vurgulayarak şunları söyledi: "20 yıldır iktidarda olan yönetici, işler iyi giderken ne nas hatırlıyor ne stokçuluğun dinen caiz olmadığını. Ne zaman ki kendi yarattığı acayip bir iktisat teorisi nedeniyle ülkenin bütün dengeleri alt üst oluyor, o zaman beceriksizliklerine, başarısızlıklarına, bilgisizliklerine dini ortak etme arayışı başlıyor." Asgari ücret ne olacak? Bu hafta başlayan asgari ücret görüşmeleri öncesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin "Ekonomideki dalgalanmaların ve enflasyonun karşısında emeği koruyacak bir asgari ücret belirleyeceğiz." açıklamasını yaptı. Bilgin çalışanlar ve işverenler arasında bir anket yaptıklarını ve bu ankete göre işçilerin 3 bin 750 ila 4 bin TL bandında asgari ücret talep ettiği sonucunu elde ettiklerini söyledi. T24 yazarı Yalçın Doğan dün kaleme aldığı "Baş döndüren ‘kur oynaklığında’ asgari ücret" yazısında Türkiye'nin avro bazında Avrupa'daki en düşük asgari ücreti veren ülke olduğunu vurguluyor. Asgari ücret görüşmeleriyle ilgili DİSK'in 5 bin 200 TL talep ettiğini ve hesapla talebinin doğru olduğunu belirten Doğan, "Olur mu?. 2023 seçimlerini düşünerek, AKP kesenin ağzını açabilir. Seçimi düşündüğü o kadar belli ki." dedi. "Büyüye büyüye gariban!" Bu hafta Türkiye ekonomisinin, 2021 üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %7,4 büyüdüğü açıklandı. Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın da bir önceki çeyreğe göre %2,7 artış gösterdiği bildirildi. Sözcü yazarı Necati Doğru "Büyüye büyüye gariban!" yazısında büyümede bir "tuhaflık" olduğunu söylüyor. Büyürken işsiz sayısının neden arttığından simitin neden zamlandığına kadar birçok soru yönelten Doğru, son 19 yıldır büyüme için çok sayıda teşvik alındığını; ancak bu teşviklerden ne sonuç alındığına dair bilgi bulamadığını bildiriyor. Bunun yerine dünyanın en ucuza mal satan ülkesinin Türkiye olduğunu bulduğunu belirten yazar, "Bu büyümenin ana ürünü niçin "garibanlık" oldu?" diye soruyor. Ne olacak? Köşe yazarlarının ve yorumcuların değerlendirmeleri ekonominin " belirsiz" olduğunu ve zamların ilerleyen dönemde artış göstereceğini vurguluyor. Öte yandan bu ay gerçekleşecek PPK toplantısında da yeniden faiz düşürüleceği varsayımıyla kurun daha da yükseleceği öngörülüyor. Bugün açıklanacak enflasyonun da kritik olduğunu bu süreçle ilgili Sözcü yazarı Soner Yalçın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomide de " günlük siyaset" yaptığını ve artık siyaset ile ekonomide "oyun kurucu" olmadığını vurguluyor. Yalçın halkı dönüştürmeden köklü yapısal ekonomik dönüşüm gerçekleştirilemeyeceğini ve bu hareketler için halkın güvenine ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Muhalefetin genel eleştirisi olan "Külliye Erdoğan'ı halktan kopardı" söylemini dile getiren Yalçın, döviz artışının etkisini halkın üç ay sonra daha keskin yaşayacağını vurguluyor.

Türkiye'de ekonomi: Çıkmaz mı yeni düzen mi?

Aralık 3, 2021

·

Makale

2021'de Türkiye'de neler oldu?

Ocak 2021 Beklenti: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Beklenti Anketi'nde cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi, %11,15, dolar/TL kuru beklentisi 8,09 TL, büyüme beklentisi ise %3,9 oldu. Faiz: TCMB, politika faizini %17'de sabit tuttu. Yapılan açıklamada para politikasındaki sıkı duruşun uzun süre sürdürülmesine karar verildiği ve gerekirse ek sıkılaştırma yapılabileceği ifade edildi. Türkiye İş Bankası : Genel Müdür Adnan Bali , Nisan 2011'den bu yana sürdürdüğü görevinden mart ayında ayrılacağını ve bankanın yeni genel müdürünün Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran olacağını duyurdu. Adnan Bali, şu anda İş Bankası'nın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyor. Fotoğraf: AA Yatırım: Hızlı teslimat uygulaması Getir , 128 milyon dolar yatırım alarak değerlemesini 850 milyon dolara çıkardı ve Londra'da hizmet vermeye başladı. Ortaklık: ABD merkezli medya ve eğlence şirketi Discovery , Türkiye merkezli çevrim içi akış platformu BluTV’nin %35 hissedarı oldu. Stratejik ortalık, Discovery’nin tüm içeriklerinin ve Eurosport’un premium spor yayınlarının BluTV platformunda yayımlanmasını da kapsıyor. FAST: 7/24 anlık perakende ödeme uygulaması Fonların Anlık ve Sürekli Transferi (FAST) Sistemi, bankalarla sürdürülen pilot testlerin tamamlanmasının ardından 8 Ocak itibarıyla genel kullanıma açıldı. Aşı: Türkiye'de acil kullanım onayı verilen Çin merkezli Sinovac şirketinin geliştirdiği Covid-19 aşısının ilk uygulaması, Ankara Şehir Hastanesi'nde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya yapıldı. Şubat 2021 Fotoğraf: Getty Images Kredi notu: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu BB- olarak teyit ederken kredi notu görünümünü negatiften durağana çevirdi. İş gücü: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) , "işgücü istatistiklerinde" revizyon gerçekleştirileceğini ve mevcut durumda üçer aylık ortalamalarla aylık olarak paylaşılan istatistiklerin bağımsız aylık tahminler şeklinde yayımlanacağını duyurdu. Bankacılık: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre Türkiye'de bankacılık sektörünün toplam kârı, 2020'de %22 artışla tüm zamanların en yüksek kârı 60 milyar liraya ulaştı. Rekor: Türk Telekom, 2020’de gelirlerini %20 artışla 28,3 milyar liraya çıkararak son 12 yılın büyüme rekorunu kırdı. Çekilme: Zomato, 26 Şubat 2021 tarihinde Türkiye’deki ofisini kapatarak Türkiye pazarından ikinci kez çekildi. Mart 2021 Fotoğraf: Emrah Yorulmaz/AA Ekonomik Reform Paketi : Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "ekonomik reform paketini" açıkladı. Hazine ve Maliye Bakanlığı, 10 ana başlığın yer aldığı 38 sayfalık Ekonomik Reform Paketi'nin detaylarını sundu. Büyüme: Türkiye ekonomisinin, 2020'de bir önceki yıla kıyasla %1,8 büyüdüğü açıklandı. Türkiye, verisi açıklanan G20 üyeleri arasında Çin'in ardından büyüme kaydeden ikinci ülke oldu. Faiz: TCMB, politika faizini 200 baz puan artırdı. Kararın ardından TCMB Başkanı Naci Ağbal, Cumhurbaşkanı Kararı'yla görevden alınarak yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu atandı. Naci Ağbal'ın TCMB Başkanı olarak görev yaptığı 132 günde geleneksel para politikaları uygulanarak politika faizi toplam 875 baz puan artırılmıştı. TCMB Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu Koltuk değişiklikleri Borsa İstanbul A.Ş. Genel Müdürü Hakan Atilla , genel müdürlük görevinden istifa etti. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı görevine Prof. Dr. Sait Erdal Dinçer atandı. Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Zafer Sönmez görevden alınarak yerine Salim Arda Ermut atandı. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın görevden ayrılırken genel müdürlük koltuğuna Alpaslan Çakar, bankanın yönetim kurulu başkanlığına ise Burhaneddin Tanyeri getirildi. Çip kıtlığı Fotoğraf: AA Otomotiv Sanayii Derneği tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye'de ocak-şubat döneminde toplam üretim %6,5 ve otomobil üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre %16 geriledi. Tofaş, küresel çapta yaşanan çip kıtlığı nedeniyle 19 Mart-5 Nisan tarihleri arasında iki hafta boyunca üretimi durduracağını açıkladı. Oyak Renault, küresel çapta yaşanan çip kıtlığı nedeniyle 15-22 Mart tarihleri arasında Bursa’daki fabrikasında üretime ara vereceğini açıkladı. Unicorn: Getir, Peak Games'in ardından 1 milyar dolar değeri aşarak unicorn statüsüne ulaşan Türkiye merkezli ikinci girişim oldu. Siber saldırı: Yemeksepeti kullanıcı veri tabanı, kimliği tespit edilemeyen korsanlar tarafından saldırıya uğradı ve kullanıcıların hesap bilgilerinin bir kısmının ele geçirildi. Nisan 2021 Borsa İstanbul / Fotoğraf: AA Halka arz: 2021'in ilk üç ayında Borsa İstanbul'da gerçekleştirilen 6 halka arzın toplam büyüklüğü 1,58 milyar liraya ulaşarak bir önceki yılın tamamındaki rakamı geride bıraktı. Enflasyon: Tüketici fiyat endeksi, Mart 2021’de bir önceki yılın aynı ayına göre %16,19 artarak Temmuz 2019’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Merkez Bankası kararları Merkez Bankası, Şahap Kavcıoğlu başkanlığındaki ilk Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini %19 seviyesinde sabit tuttu. Kripto varlıkların 30 Nisan 2021’den itibaren ödemelerde doğrudan veya dolaylı olarak kullanılması yasaklandı. Kabine değişikliği: Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan , görevden alındı. Pekcan’ın yerine ise Mehmet Muş atandı. OdaTV'den Can Özçelik, bazı belgeler yayımlayarak Ticaret Bakanlığı'nın "Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ve eşinin sahibi olduğu Nanoksia Biyoteknoloji ve Karon Mühendislik firmalarından 9 milyon lira değerinde binlerce litre dezenfektan" satın aldığını iddia etmişti. Ticaret Bakanlığı, iddiaları yalanlayarak her şeyin usulüne uygun gerçekleştiğini belirtti. Thodex kurucusu Faruk Fatih Özer / Fotoğraf: DHA Dolandırıcılık: Türkiye merkezli kripto para borsası Thodex’in sitesine erişimin kapatıldı ve Thodex kurucusu Faruk Fatih Özer’in yaklaşık 2 milyar dolarla yurt dışına çıktığı iddia edildi. Yerli şirket: Çiçeksepeti, 2011 yılında şirkete yatırım yapan Amazon ve Hummingbird’ün azınlık hisselerini geri satın alarak yeniden %100 yerli bir şirkete dönüştü. Yatırım: Trendyol, mevcut ortağı Alibaba'dan 350 milyon dolar yatırım alarak değerlemesini 9,35 milyar dolara yükseltti. Tam kapanma: 29 Nisan Perşembe 19.00'dan 17 Mayıs Pazartesi 05.00'e kadar kesintisiz sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacağı açıklandı. Mayıs 2021 Fotoğraf: AA Enflasyon: Tüketici fiyat endeksi, bir önceki aya göre %1,68, yıllık %17,14'lük artışla 23 ayın zirvesine yükseldi. Dolar/TL: Döviz piyasalarında dolar/lira kuru 8,50 seviyesini aşarken avro/lira kuru 10,29'u, sepet kur ise 9,39'u görerek tüm zamanların en yüksek seviyelerine geldi. Hibe: Ticaret Bakanlığı tarafından tespit edilen sektörlerde faaliyet gösteren 235 bin esnafa 5 bin, 1 milyon 150 bin esnafa da 3 bin lira hibe verileceği açıklandı. Çiftçilerin ziraate ve tarım kooperatiflerine olan borçları ertelenirken tüccar ve sanayiciler için ise "nefes kredisi" adı altında %18 faizle yeni bir kredi paketi devreye sokuldu. Fotoğraf: Getty Images Aşı: Pfizer/BioNTech, Avrupa Birliği ve Türkiye ile Covid-19 aşısı alımına yönelik yeni sözleşmeler imzaladı. Türkiye, 30 milyon dozu opsiyonlu olmak üzere toplam 90 milyon doz aşı satın aldı. İSO 500: İstanbul Sanayi Odası'nın hazırladığı Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasının sonuçları açıklandı. Tüpraş , üretimden satışlarda 58,6 milyar lirayla birinci; Ford Otomotiv 45,2 milyar lirayla ikinci; Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları 31,2 milyar lirayla üçüncü oldu. Blok zinciri: Türkiye İş Bankası, blok zinciri teknolojisini kullanarak dış ticarete aracılık etmeye ve ödeme garantisi vermeye başladı. Haziran 2021 Fotoğraf: AA TOGG: Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu, ödenmiş sermayesini 150 milyon liradan 997 milyon liraya çıkarırken sermaye artışı sonrası Turkcell, Vestel ve Anadolu Grubu'nun şirketteki payları %23’e yükseldi. Büyüme: Türkiye'de gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH), yılın ilk çeyreğinde 2020'nin aynı çeyreğine kıyasla %7; son çeyreğine kıyasla %1,7 arttı. Dolar/TL: Türk lirası, dolar karşısında tüm zamanların en düşük seviyesi olan 8,80'in üstünü gördü. Gini katsayısı: Türkiye'nin gini katsayısı, 2019 gelirlerini referans alan 2020 anketinde bir önceki yıla kıyasla 0,015 puan artarak 0,410'a yükseldi ve 2009'dan bu yana görülen en yüksek seviyeye geldi. Sıfır emisyon: Arçelik, 2050 yılına kadar tüm faaliyetlerinde net sıfır emisyona ulaşmayı hedeflediğini açıkladı. Haciz: Thodex'in banka hesaplarında bulunan yaklaşık 16 milyon liraya haciz işlemi uygulandı. Swap: Türkiye'nin Çin'le olan döviz takas (swap) hattının büyüklüğü 2,4 milyar dolardan 6 milyar dolara çıkarıldı. Temmuz 2021 Fotoğraf: AA Nasdaq: Hepsiburada, Nasdaq borsasında halka arz edilen ilk Türkiye merkezli firma oldu. Enflasyon: Tüketici fiyat endeksi, %17,53 ile son iki yılın zirvesini gördü. Enflasyonla mücadele kapsamında Ekonomi Koordinasyon Kurulu ve Fiyat İstikrarı Komitesi kuruldu. Rapor: TCMB, yayımladığı yılın 3'üncü Enflasyon Raporu'nda 2021 yıl sonu enflasyon tahminini 1,9 puan güncelleyerek %12,2’den %14,1’e yükseltti. Açlık ve yoksulluk: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), "Açlık ve Yoksulluk Sınırı" araştırmasında açlık sınırı, 2,9 bin lira; yoksulluk sınırı ise 9,5 bin lira olarak belirlendi. Dream Games ekibi / Fotoğraf: Daily Sabah Unicorn: Dream Games, 155 milyon dolarlık yeni yatırım turu sonucunda 1 milyar dolar değerlemeye ulaşarak Peak Games ve Getir'in ardından Türkiye'den çıkan üçüncü unicorn oldu. Kesinti: Akbank hizmetlerine bir sistem arızası sebebiyle 48 saat erişilemedi. Ziraat Bankası, mobil şubesinde de “yoğunluk kaynaklı kısmi erişim sorunları” olduğu açıklanan kesintiler yaşandı. İnorganik büyüme: Getir, Güney Avrupa pazarında faaliyet gösteren hızlı market teslimatı uygumalası Blok'un tamamını satın aldı. Ağustos 2021 Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Türkiye'nin ilk "decacorn"u olan Trendyol'un transfer merkezini ziyaret etti. Fotoğraf: AA Decacorn : Trendyol, değerini 16,5 milyar dolara çıkararak Türkiye merkezli ilk "decacorn" teknoloji şirketi oldu. Decacorn nedir? 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan şirketler için tek boynuz anlamına gelen "unicorn" , 10 milyar dolar değerlemeye ulaşan şirketler için ise on boynuz anlamına gelen " decacorn" terimi kullanılıyor. Rapor: Türkiye, ABD merkezli Heritage Vakfı'nın yayımladığı Ekonomik Özgürlük Raporu'na göre 2021 yılında beş ülke gerileyerek 178 ülke arasında 76'ncı sırada yer aldı. Swap: Türkiye, Güney Kore ile 2 milyar dolarlık swap anlaşması imzaladı. 3 yıl sürecek anlaşmayla ülkeler, finansal istikrarlarını korumaya yönelik karşı ülkeye likidite sağlayacak. Hibe: Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne göre Somali’ye 1 yılda 30 milyon dolar hibe edilmesi kararı alındı. Çip krizi: Toyota Türkiye, yaşanan çip kıtlığı nedeniyle Adapazarı'ndaki fabrikasında üretimi 20 Ağustos - 5 Eylül arasında durduracağını açıkladı. Eylül 2021 Fotoğraf: AA Fahiş fiyat: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’ta yeni açılan Türkevi’nde yaptığı açıklamada gıda fiyatlarındaki yükselişten zincir marketleri sorumlu tuttu. Açıklamanın ardından Ticaret Bakanlığı, zincir marketlerde denetim için müfettiş görevlendirdiğini açıkladı. Büyüme: Türkiye ekonomisi, 2021’in ikinci çeyreğinde %21,7 büyüdü Enflasyon: Tüketici fiyat endeksi, yıllık bazda %19,25, aylık bazda %1,12 arttı. Böylece enflasyon, son 28 ayın zirvesine ulaştı. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu 8 Eylül'de gerçekleşen Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası toplantısında, TCMB'nin odağını manşet enflasyondan çekirdek enflasyona çevirdiğini belirtti. Faiz: TCMB, piyasanın beklentisinin aksine politika faizini 100 baz puan indirimle %19'dan %18'e düşürerek 1,5 yıl sonra ilk kez faiz indirimi yaptı. Açıklamanın ardından dolar/TL kuru 8,80 seviyesini aşarak yeni tarihî zirvesini gördü. Boykot: İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON), çimento sektöründeki fiyat artışına tepki olarak 9-24 Eylül tarihleri arasında inşaatları durdurma kararı aldı. Ekim 2021 Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Başkanı Odile Renaud-Basso / Fotoğraf: AA Yeşil enerji: Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Türkiye'de yeşil enerji yatırımları ile enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve iklim değişikliği projelerinin desteklenmesi için 500 milyon avroluk fon sağladı. Görev değişikliği: TCMB Para Politikası Kurulu üyesi üç isim görevden alındı. Kararın ardından dolar/TL, 9,18’in üzerini test ederek yeni bir rekor kırdı. Faiz: TCMB beklentilerin oldukça üstünde bir kararla politika faizini 200 baz puan indirerek %16’ya çekti. Kararın ardından dolar/TL kuru, %9,48 ile tüm zamanların rekorunu kırarken hafta sonu boyunca 9,75’e kadar yükseldi. Ceza: Rekabet Kurumu; perakende, gıda ve temizlik ürünleri ticareti yapan zincir marketlere yönelik “fahiş fiyat” soruşturmasını tamamladı. Pandemi döneminde iletişim içinde kalarak fiyatları tüketici aleyhine yükseltmekle suçlanan BİM, A101, Migros, ŞOK, CarrefourSA ve Savola Gıda'ya toplam 2,7 milyar lira para cezası verildi. Kasım 2021 Fotoğraf: Garanti BBVA Teklif: Garanti Bankası hisselerinin %49,85’ini elinde bulunduran İspanya merkezli BBVA, kendisine ait olmayan Garanti hisselerinin tamamı için gönüllü pay alım teklifinde bulundu ve SPK’ya başvurdu. Teklife göre BBVA, bankanın toplam sermayesinin %50,15’ini temsil eden 2,1 milyar adet payın her birine 12,20 lira ödeyecek. Tahmin: Moody's, Global Makro Görünüm 2022-23 raporunda Türkiye ekonomisi için 2021 yılı büyüme tahminini %6'dan %9'a çıkardı. Kuruluş, hükümetin 2023'te yapılacak genel seçimleri de düşünerek kredilerde artış destekli büyümeye öncelik vermeye devam edeceğini tahmin etti. Rapor: TCMB yılın son enflasyon raporunda 2021 enflasyon tahmini %14,1'den %18,4'e; 2022 yıl sonu tahmini ise %7,8'den %11,8'e yükseltildi. Enflasyon: Tüketici fiyat endeksi, bir önceki aya göre %2,39, geçen yılın aynı dönemine göre %19,89 arttı. Üretici enflasyonu (Yİ-ÜFE) ise aylık bazda %5,24, yıllık bazda ise %46,31 ile son 19 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Yemeksepeti'nin yeni CEO'su Mert Baki / Fotoğraf: Yemeksepeti Devir teslim: Yemeksepeti kurucusu ve CEO’su Nevzat Aydın , 21 yılın ardından CEO’luk görevini bırakacağını açıkladı. Görevi, Yemeksepeti’ne 2011 yılında katılan ve son olarak İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Mert Baki devraldı. Satın alım: Getir, Şok Marketler'de pay sahibi olan Yıldız Holding ve iştiraklerinin sahip olduğu azınlık paylarının satın alımı için niyet mektubu imzaladı. Rekor: BIST 100, 1.737 puanla tüm zamanların en yüksek kapanışını yaptı. Faiz: Para Piyasası Kurulu’nda (PPK) politika faizi, 100 baz puan indirimle %15’e düşürülürken dolar/TL kuru tarihinde ilk kez 11 lirayı aştı. Karar öncesi ve sonrasında birçok konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Faiz sebeptir, enflasyon neticedir," söylemini yineledi. TL’deki dalgalanmalar nedeniyle bazı bankaların mobil uygulamalarına erişim problemleri yaşanırken döviz büroları bir süre işlemleri durdurdu. Apple , çevrim içi satış kanalı ve fiziksel mağazalarındaki satışları durdurdu. Şirket, yaklaşık 2 gün sonra önceki fiyat listesini güncelleyerek ürünlerini yeniden satışa açtı. Aralık 2021 Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati / Fotoğraf: AA Müdahale: TCMB, döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edildiğini duyurdu. TCMB, son doğrudan döviz müdahalesini Ocak 2014'te 3,15 milyar dolarlık satışla yapmıştı. TCMB açıklaması sonrası %10 düşüş göstererek 12,40 seviyelerine gelen kur, gün içinde tekrar 13'ün üzerine çıktı. Bakan değişikliği: Resmî Gazete'de yayımlanan kararla Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine "görevden affını isteyen" Lütfi Elvan'ın yerine Nureddin Nebati atandı. İsim değişikliği: Eti, İngilizcede siyahlar için ırkçı bir ifade olarak kullanılan kelime olan "Negro" isimli bisküvisinin ismini "Nero" olarak değiştirdi. Şirket, farklı kültürlerde ayrımcılık ifade ettiğini vurguladığı isim için "Biz bir kişinin bile kalbinin kırılmasını istemiyoruz." dedi. İhracat: Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Kasım 2021'de 21 milyar 468 milyon dolarla aylık bazda en yüksek ihracat seviyesine ulaşıldığını açıkladı. İhracattaki rekora rağmen ithalatın %22,9 artması aylık bazda dış ticaret açığının geçtiğimiz yıla göre 272 milyon dolar artışına sebep oldu.

2021'de Türkiye'de neler oldu?

Aralık 3, 2021

·

Makale

Enflasyon, TÜİK ziyareti, ikinci müdahale

Türkiye dün de ekonomi açısından hareketli bir gün yaşadı. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilere göre Tüketici Fiyat Endeksi, 2021 Kasım'da bir önceki aya göre %3,51, bir önceki yılın aynı ayına göre %21,31 artış gösterdi. Piyasa beklentilerinin üzerinde gelen bu sonuçlarla yıllık enflasyonda Kasım 2018'den bu yana en yüksek seviye görüldü. Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi ise yıllık %54,62, aylık %9,99 arttı. ENAGrup : Bağımsız akademisyenler ve uzmanlar tarafından oluşturulan ENAGrup, ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi'nde aylık artışı %9,91, son 12 aylık artışı ise %58,65 olarak duyurdu. Bir adım geriden: Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2021 üçüncü çeyrek verilerine göre Türkiye ekonomisi bir önceki yılın aynı dönemine göre %7,4 büyüme göstermişti. Ekonomist Hakan Kara büyümeyi "enflasyon yaratan ve gelir dağılımını bozan bir büyüme toplumun genelinin refahını artırmıyor" şeklinde yorumladı. Ekonomist Erinç Yeldan da iş gücü ödemeleri ve sermaye payının millî gelir paylarındaki değişimlerine dikkat çekerek "yoksullaştıran büyüme" ifadesini kullanmıştı. Başka neler oldu? CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu enflasyon verisinin açıklanmasının ardından "TÜİK'ten randevu istedim, vermediler. Saat 11.00'de geliyorum, haberiniz olsun." paylaşımında bulundu. TÜİK binasına giden Kılıçdaroğlu ve heyeti, randevuları olmadığı gerekçesiyle binaya alınmadı. CHP lideri Kılıçdaroğlu bina önünde yaptığı açıklamada "bir önceki gün randevu istediklerini, TÜİK internet sitesinde bilgiye ulaşmak için merkez teşkilâtına gelinebileceğinin yazıldığını, TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamlarının güven vermediğini" söyledi. TÜİK'in "bir devlet kurumu olmaktan çıkıp bir Saray kurumu hâline dönüştüğünü" ifade eden Kılıçdaroğlu devlet memurlarına "görevinizi dürüstlükle yapın" çağrısında bulundu. TÜİK'in rakamları küçülttüğünü; "milyonlarca emekçinin ücret artışının bu yalan dolan TÜİK rakamları üzerinden yapılacağını" paylaştı. Dövize ikinci müdahale Bunlar yaşanırken sabah saatlerinde 13,65 düzeyinde seyreden Dolar/TL gün ortasında 13,89'la rekor tazeledi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz kurlarına doğrudan satış yöntemiyle bir haftada ikinci kez müdahale etti. Müdahale sonrası kurlar %3,5 civarı değer kaybetse de etkinin sınırlı kaldığı yorumları yapıldı. Meksa Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Figen Özavcı , BloombergHT yayınında TCMB'nin müdahaleleri sonrası piyasalarda kafa karışıklığının arttığını, müdahalelerin oynaklığı artırdığını söyledi. Diğer yandan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, "para politikası güvenirliğinin zayıflığı, yüksek enflasyon, düşük dış likidite ve jeopolitik riskler" bağlamında Türkiye'nin kredi notunu BB- olarak teyit etti ve kredi notu görünümünü negatif olarak revize etti. "Mekân basma" tartışması Kılıçdaroğlu'nun TÜİK'e gittiği saatlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu " Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı, PKK, DHKP-C ve organize suç örgütlerinin ağına düşüp, onlara özenip, mekan basmaya gitmez" paylaşımında bulundu. Ana muhalefet partisinin kamu adına hesap sorma yetkisine sahip olduğunu ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Soylu'ya "Mekan basmak senin gibi mafyayla el ele iş tutan, kabadayı gibi sağa sola racon kesenlerin işidir" yanıtını verdi.

Enflasyon, TÜİK ziyareti, ikinci müdahale

Aralık 4, 2021

·

Makale

Yeni ekonomi politikası: Türkiye, Çin olabilir mi?

Son bir hafta, Türkiye ekonomisi için oldukça hareketli geçti. Türk lirasının dolar karşısında değer kaybı, kasım ayında %15 olurken yıllık bazda %45’e ulaştı. Aralık ayının ilk günleri de “faizleri düşük tutarak ekonomik büyümeyi ve ihracat potansiyelini rekabetçi kur ile sağlamak” yönündeki yeni ekonomi politikasının devam edeceğini gösterdi. Peki, geçen hafta neler yaşandı? 30 Kasım Salı: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021’in 3. çeyreğine ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. Verilere göre Türkiye ekonomisi, bir önceki yılın aynı dönemine göre %7,4; çeyreklik bazda ise %2,7 büyüdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, akşam saatlerinde katıldığı bir televizyon programında “faiz indiriminde kararlılık” vurgusu yaparken dolar/TL kuru, 13,95 seviyesini gördü. Hazırlayan: Taylan Kurt 1 Aralık Çarşamba: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), "Döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir," açıklamasında bulundu. TCMB, en son 2014 yılında 3,15 milyar dolarlık satışla piyasaya doğrudan müdahale etmişti. Müdahale esnasında hızla 12,42’ye kadar gerileyen dolardaki düşüş, kalıcı olmadı. Aynı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısında “Kur dediğin, enflasyon dediğin bugün artar yarın düşer,” açıklamasında bulundu. Türk lirası, dolar karşısındaki kazanımının büyük bir kısmını yaklaşık 45 dakika içerisinde geri vererek 13 seviyelerinin üzerine çıktı. 2 Aralık Perşembe: Resmî Gazete’de yayımlanan kararla Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine “görevden affını isteyen” Lütfi Elvan yerine Nureddin Nebati atandı. Nebati, atanmadan bir hafta önce Twitter’da düşük faiz merkezli yeni ekonomi modelini savunan bir paylaşım yapmıştı . 3 Aralık Cuma: TÜİK, tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) Kasım 2021’de yıllık bazda %21,31, aylık bazda %3,51 arttığını açıkladı. Üretici enflasyonu (Yİ-ÜFE) ise yıllık %54,62, aylık %9,9 arttı. Böylece, üretici ile tüketici enflasyonu arasındaki makas, 33,31 puana çıktı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise TÜFE’yi yıllık %58,65; aylık %9,91 olarak ölçümledi. Türkiye, Çin olabilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonominin genel geçer teorisine aykırı olmasına rağmen “Faiz sebep, enflasyon neticedir,” söylemini her fırsatta yenilemeye devam ediyor. Bu görüşe göre, enflasyonu dizginlemek için faiz artırımına yer yok. Hükümet, TL’de değer kaybına yol açan düşük faiz politikasının, Türkiye’de üretim ve ihracatı artıracağını ve ülkeyi yabancı yatırımcılar için cazip bir konuma getireceğini savunuyor. Bu politikanın en büyük dayanak noktası ise Çin örneği. Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmesinde, düşük maliyetlerle yabancı yatırımcıların ilgisini çekmesi ve üretim kapasitesini artırması büyük rol oynuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin modelini işaret ederek Türkiye’nin AB gibi pazarlara daha yakın olması sebebiyle “daha avantajlı” olduğunu iddia ediyor. Bu anlayışa göre; ucuz iş gücü sayesinde ülkede malları ucuza üretip Avrupa’ya satarak döviz girdisi sağlanabilir ve ihracat destekli büyüme desteklenebilir. Fakat uzmanlar, her ülkenin kendi şartlarında değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. "Evet, Türkiye'nin Avrupa'da en ucuz işgücüne sahip ülke olmasını bazı yatırımcılar değerlendirmek isteyebilir. TL'deki değer kaybı, bazı yabancı yatırımcıların çok kârlı Türk varlıklarına ilgisini artırabilir. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kabul etmek istemediği nokta şu: TL'deki değer kaybı çok ciddi fiyat artışına yol açıyor, enflasyonu yükseltiyor. Uzun vadede bu şirketlerin kârlı olmaya devam etmeleri ihtimali azalıyor.” - Prof. Dr. Erdal Yalçın / Konstanz Üniversitesi öğretim üyesi “Türkiye herhangi bir ülke olmaz, kendisi olur; ancak başarılı modellerden öğrenmesi gereken şeyler olabilir. Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasında üretimin etkisi büyük. Üretim, elbette bir anda gerçekleşmiyor. Öncelikle sanayi ve altyapıya yatırım yapılması gerekmekte. Altyapı söz konusu olduğunda özellikle lojistik ilerleme sağlanmalı. Yani fabrikayı kurduğunuz zaman o fabrikanın limana, tren yoluna bağlanması gerekiyor ki ürettiğiniz ürünleri satabilesiniz.” - Dr. Altay Atlı

Yeni ekonomi politikası: Türkiye, Çin olabilir mi?

Aralık 6, 2021

·

Makale

Mart 29, 2024

·

Hikaye

Yılın son faiz kararı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 2021'in son Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini 100 baz puan indirimle %14 olarak belirledi. Beklentiler, 100 baz puanlık indirim yapılması yönünde ortaklaşıyordu. Neler olmuştu? Tüketici fiyatlarında Kasım 2021'de yıllık bazda %21,31 artış görülmüştü. Enflasyon, üç yılın zirvesine çıkmıştı. 18 Kasım'da açıklanan faiz kararının ardından 11,30'un üzerini gören dolar/TL, bugün karardan önce 15,10 seviyelerindeydi. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan "faiz sebep, enflasyon netice" söylemini yinelemiş; "yüksek faiz döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı" bir ekonomi politikası izlediklerini söylemişti. Ekonomist Timothy Ash , yeni politikayı "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın büyük ve başarısız ekonomi politikası deneyi" olarak tanımlamış; ekonomist Mahfi Eğilmez de "herhangi bir ekonomi politikası metninde yer almadığı için bu söylenenlerin gerçekten bilerek izlenen bir politika mı yoksa ortaya çıkan sonuçlara göre uyumlandırılmış bir söylem mi olduğu konusu aydınlanmadı" yorumunda bulunmuştu. 23 Kasım'da dolar/TL 13,5'i görmüş, TCMB vatandaşları "gerçekçi olmayan ve iktisadi temellerden tamamen uzak değerlerde" yapılacak işlemlerden doğacak kayıplar konusunda uyarmıştı. TCMB; 1, 3, 10 ve 13 Aralık tarihlerinde, 13 gün içinde dört kez döviz piyasasına doğrudan satım yoluyla toplamda yaklaşık 4 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edilen müdahalelerde bulunsa da müdahalelerin etkileri kısıtlı kalmıştı. Aralık ayının başında Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın yerine Nureddin Nebati getirilmişti. Son olarak dün gece bakan yardımcılığı ve genel müdürlük seviyesinde bazı görev değişiklikleri gerçekleşmişti. Türk lirası, dolar karşısında yıl başından bu yana %50'nin üzerinde değer kaybetti. İlk yorumlar

Yılın son faiz kararı

Aralık 16, 2021

·

Makale

"Bilek güreşi": Faizde indirim, asgaride artış

2021’in son faiz oranı ve 2022’nin asgari ücreti dün belli oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini 100 baz puan indirimle %14 olarak belirledi. Bu sırada Dolar/TL 15,60 seviyelerini gördü. Merkez Bankası’nın açıklamasından saatler sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücretin 4 bin 250 lira olarak belirlendiğini duyurdu. Faiz indirimi TCMB’nin faiz indirimi kararını açıklamasının ardından kurda yaşanan artış gün içinde de devam etti. Bu satırların yazıldığı saatlerde dolar/TL 15,65’i gördü. Neler oldu? TCMB yaklaşık 4 aydır politika faizinde indirime giderken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “faiz sebep, enflasyon neticedir” söylemiyle yeni ekonomi politikasını düşük faiz üzerine kurgulayacaklarını, "yüksek faiz döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı" bir ekonomi politikası izleyeceklerini açıkladı. 18 Kasım'da açıklanan faiz kararının ardından 11,30'un üzerini gören dolar/TL, 23 Kasım'da 13,5'i gördü. Tüketici fiyatlarında Kasım 2021'de yıllık bazda %21,31 artış görüldü. Enflasyon, üç yılın zirvesine çıktı. Aralık ayının başında Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın yerine Nureddin Nebati getirildi. Bu sırada TCMB; 1, 3, 10 ve 13 Aralık tarihlerinde, 13 gün içinde dört kez döviz piyasasına doğrudan satım yoluyla yaklaşık 4 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edilen müdahalelerde bulunsa da etkiler kısıtlı kaldı. Son olarak geçtiğimiz gece bakan yardımcılığı ve genel müdürlük seviyesinde bazı görev değişiklikleri gerçekleşti. Bugün faiz kararından önce dolar/TL 15,10 seviyelerindeydi. Yıl başından bu yana Türk lirası, dolar karşısında %50'nin üzerinde değer kaybetti. Tepkiler "Erdoğan tam gaz inadına ve yanlış yapmakta ısrar ediyor. Sonuçta dolar kuru daha da arttı. Artınca da iğneden ipliğe varana dek her şeye zam geliyor. Anlamadınız mı hâlâ? Yoksulluk ve açlık artıyor. Bu yanlıştan dönün artık, yeter. Faizi düşürmek istiyorsanız bunun yolu talimat değildir.” - DEVA Partisi lideri Ali Babacan "Ya tutarsa modeli" ile düşük faizle enflasyon düşürme saçmalığının gideceği nokta, artık bilinçli olarak ülkeyi batırmaktır. Tek yol #ErkenSeçim!” - CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba "Bu artık bilerek yapılan bir kötülük...Ülkeye çok yazık" - Ekonomi yazarı Uğur Gürses “TCMB: 2022’nin ilk çeyreğinde icat ettiğimiz bu oyunun yarattığı tahribata bakıp devam edip etmemeye karar vereceğiz” - Prof. Dr. Erinç Yeldan "Helal olsun! Memleket batacak diye Reis hiç döner mi sözünden!” - BirGün yazarı Hayri Kozanoğlu Asgari ücret Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun dördüncü toplantısının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, asgari ücrette %50,54 seviyesinde bir artış gerçekleştiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı ayrıca asgari ücretten alınan gelir ve damga vergisinin kaldırıldığını da bildirdi. Neler oldu? Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ilk toplantısı 1 Aralık’ta başladı. Asgari ücret görüşmelerinin üçüncü turunun yapıldığı gün, işçi ve işveren tarafları ilk rakamları telaffuz etti. Türk-İş “en az 4 bin TL” derken DİSK taleplerinin 5 bin 200 TL olduğunu açıkladı. TÜİK'in her yıl komisyona sunduğu bekar bir işçinin asgari geçim maliyetine ilişkin hesaplamayı bu yıl açıklamadığı aktarıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin "Enflasyon karşısında emeği koruyacak bir asgari ücret seviyesinin belirlenmesi gerektiği düşüncesiyle hareket ediyoruz." açıklamasını yaptı. Değerlendirmeler CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “TÜİK’e yaptığım ziyaretin etkileri görülüyor. Asgari ücret olarak verilen rakam eğer yılbaşını alır ve dolar kurundaki yükselmeyi görürsek düşük. O tarihte 384 dolardı net gelir elde ediyordu bir asgari ücretli, aynı kur 15 TL üzerinden esas alınırsa 5760 TL olması lazım. Şimdi 4250 TL net oldu.” dedi. Bu ücreti “yadırgamadıklarını” vurgulayan Kılıçdaroğlu, enflasyon kontrol edilirse asgari ücretli çalışanların biraz nefes alabileceğini söyledi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise yeni ücretin işçilerin derdine deva olmayacağını söyledi. Sancar bu artışın yetmeyeceğini belirterek "Acil ihtiyaç; asgari ücreti 6.000 TL’ye yükseltmek, işten çıkarmaları yasaklamak, gelir kaybını önleyecek tedbirler almaktır." dedi. Ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş, asgari ücret tahmininin doğru çıktığını belirterek, “Şimdi Asgari Ücretliler: 2 ay içinde bu parayla geçen yıla göre çok daha az mal ve hizmet alabildiklerini görecekler… İlk tahminim gerçekleşti. İkinci tahminim de 2-3 ay sonra gerçek olur” dedi. "Bilek güreşi" Al Jazeera’deki “Türkiye’de TL çökerken asgari ücret yükseliyor” başlıklı haberde enflasyonun artışına dikkat çekildi. Enflasyon artışının devam etmesi hâlinde asgari ücrette yapılan zammın etkisinin uzun süreli olmayacağı vurgulandı. Ayrıca haberde seçmenin tercihini etkileyen en önemli unsurlardan birinin asgari ücret olduğu ve hükümetin de bunu bildiği belirtildi. Gazeteci ve yazar Murat Yetkin ise asgari ücretteki yüzdelik artışın ülke tarihinin en yükseği olduğunu; ancak buna rağmen geçtiğimiz yıla göre dolarda düşüş yaşandığını, alım gücünün azaldığını vurguladı. Yetkin bu durumu “Mesele Erdoğan'la ekonomik sistem arasındaki bir bilek güreşine dönüşmüş durumda.” diye yorumladı.

"Bilek güreşi": Faizde indirim, asgaride artış

Aralık 17, 2021

·

Makale

Enerji krizi: Tamam mı devam mı?

Pandeminin başında, hareketliliğin ve enerji tüketiminin neredeyse durma noktasına geldiği bir dönemde, 2021’de küresel bir enerji kriziyle karşılaşacağımız söylenseydi kimse bunu ciddiye almazdı. Fakat 2021’in yazından çıkarken küresel çapta bir enerji krizinin ilk göstergeleri ortaya çıkarken enerji fiyatlarının rekor kıracağı uyarıları dünyanın her yerinde yankılanmaya başladı. 2021'in son çeyreğinin "sinyal niteliğindeki" gelişmelerinden biri olan enerji krizini birden fazla nedene bağlamak mümkün. Gelin birlikte inceleyelim. Enerji krizi neden başladı? Avrupa Enerji Komisyonu Üyesi Kadri Simson, krizi ve krize bağlı fiyat patlamalarını “beklenmedik” olarak nitelendiriyor. Zira Avrupa’da doğal gaz fiyatları, geçen senenin aynı zamanlarının 8,5 katına çıkarak 230 dolar seviyelerini buldu. Doğu Asya’da da fiyatlar, eylülden ekime %85 arttı. ABD’de ise doğal gaz fiyatı son 13 yılın zirvesine çıktı. Kömür fiyatları da aynı şekilde rekorlar kırdı ve petrol fiyatı tahminleri 100 dolar civarlarına yükseldi. Kısaca özetlemek gerekirse; küresel çapta bir enerji krizi yaşanmasının nedenleri arasında şunlar yer alıyor: Pandemi sonrası normalleşmeyle ekonomilerin canlanması, Soğuk bir kışın enerji depolarını yormuş olması, Avrupa’da yaprak kıpırdamayan günler dolayısıyla rüzgar santrallerinden beklenen çıktının elde edilememesi, Çin ve diğer bazı ülkelerde kömür madenlerinin sel altında kalması, Rusya’nın kısa vadeli spot piyasalarına doğalgaz tedariğini durdurması. BloombergHT'ye açıklamalarda bulunan Enerji Ticaret Derneği Başkanı Burak Kuyan, "Enerji sektöründe ciddi kaos ve kriz var. 1 yıl öncesine kadar bu kadar olumsuzluğun bir araya gelebileceğini kimse aklına getiremezdi. Bunlar tabii maliyet ve fiyat baskısı oluşturmaya başladı,” diyor. Türkiye’de kriz nasıl hissedildi? Türkiye, enerji konusunda dışa bağımlı bir ülke olduğu için küresel piyasalardaki şoktan doğal olarak etkilendi. TÜİK, Ağustos ayındaki enerji ithalatının bir önceki yıla göre 2 katına çıkarak 4 milyar doların üstüne çıktığını belirtti. Enerji ithalatı, ekim ayında ise bir önceki yıla göre %160 artarak yaklaşık 5,5 milyar dolara yükseldi. Türk lirasının döviz piyasalarında rekor düzeylerde değer kaybetmesi ise iç piyasada bu artışın daha yüksek çarpanla hissedilmesine neden oldu. Enerji fiyatlarındaki artış, gıdadan ulaşıma birçok kalemin fiyatını artırdı. Türkiye’de tüketiciler için bu yıl doğalgaza %17,8; elektriğe ise %21,2 zam yapıldı. Kasım ayında sanayi abonelerine %48; elektrik üretimi yapacak şirketlerin tarifesine ise %46 zam yapıldı. Akenerji CEO’su Serhan Gençer bu zamların satış fiyatlarına yansıtılması gerektiğini yoksa şirketlerin üretime ara verebileceğini ifade ediyor . Beklentiler: Daha kış bitmedi Dünya bankası özellikle ekonomilerin toparlanma sürecinden ve tedarik zincirindeki sıkıntılardan kaynaklı artan enerji fiyatlarının 2022’nin ilk yarısında yüksek kalmaya devam edeceğini ifade ediyor. Daha ılıman bir kış geçirilmesi, hane halkının enerji ve ısınma ihtiyacını hafifleterek bir nebze de olsa rahatlama sağlayabilir; ancak enerji faturaları önceki senelere göre daha kabarık olacak. Enerji fiyatlarındaki artış küresel enflasyonu da yukarı yönlü tetikleyecek. 2022’nin ikinci yarısında ise tedarik zincirinin toparlanması ve küresel büyümenin görece yavaşlaması ile enerji fiyatlarının diğer emtia fiyatlarıyla beraber düşeceği beklentisinin altı çiziliyor. Fakat hâlihazırda yükselmiş enerji fiyatları, enerji ithal eden ülkelerin büyüme rakamlarına negatif yönlü bir etkide bulunacak gibi görünüyor . Gelecek krizleri engellemek: Uzun soluklu ve çok yönlü bir yaklaşım Enerji fiyatlarındaki artış, küresel ölçekte değerlendirildiğinde geçici; ancak bu dalgalanma aslında enerji sektörünün kırılganlığını da gözler önüne seriyor. Özellikle de yeşil ve temiz enerjiye geçilmesi gereken bir noktada bu kırılganlık, gelecekte de fiyat dalgalanmaları yaratarak kendini tekrar hatırlatabilir. Bu nedenle enerji sektörünün geçiş döneminde arz istikrarını önceliklendirmesi büyük önem taşıyor. Uzmanlar, geçiş sürecinde nükleer enerji santrallerinin enerji üretiminde kritik öneme sahip olduğunu ifade ediyor. Buna ek olarak doğal gaz çıkarımı ve dağıtımına yatırım yapılması; güneş ve rüzgar enerjisinin yeterli olmadığı zamanlar öngörülerek doğalgazın enerji istikrarını sağlamada kullanılması gerekiyor. Yeşil enerjiye ağırlık verilmesi ve sürdürülebilir bir enerji sektörü inşa edilmesinin önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor. Aksi takdirde gelecekte sık sık enerji kesintileriyle karşılaşılması kaçınılmaz görünüyor.

Enerji krizi: Tamam mı devam mı?

Aralık 17, 2021

·

Makale

Beşinci müdahale, devre kesiciler, yeni rekorlar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın perşembe günü açıkladığı 100 baz puan faiz indiriminin ardından haftanın son günü döviz kurlarında yükseliş sürdü, Borsa İstanbul'da da keskin düşüşler görüldü. Kurlar ve beşinci müdahale Dolar/TL'nin 17 seviyelerini test etmesinin ardından TCMB 1, 3, 10, 13 Aralık tarihlerinde gerçekleştirdiği doğrudan satım yoluyla müdahalelerin bir yenisini de dün yaptı. Müdahalenin ardından dolar/TL 16,50’nin altına geriledi fakat sonra 16,80 seviyelerine yükseldi. 19’u test eden avro/TL de müdahalenin ardından 18,40’a kadar çekildi fakat sonra 19 üzerine taşındı. Perşembe günü 900 lirayı aşan gram altın, gün içinde yaklaşık %10’luk bir yükselişle 1.000 lira sınırına dayandı. Bu sonuçlarla TCMB’nin son dört toplantıda gerçekleştirdiği 500 baz puanlık faiz indirimlerinin ardından dolar/TL yıl başından bu yana %55’in üzerinde değer kaybetti. Borsa İstanbul’da keskin düşüşler Gün içinde 2.406 puana tırmanan BIST 100’de kapanışa yaklaşırken sert satış dalgası yaşandı. 15.20 sularında başlayan düşüş 1 saatte 220 puanı buldu. İki kez üst üste devre kesici uygulanmasının ardından endeks %6,92 düşüşle 2.120 puana geriledi. BIST 100 kapanışını %8,52 düşüşle yaptı. İş dünyasından açıklamalar Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Twitter hesabından acil önlem alınması yönünde çağrıda bulundu. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan "dün faiz indirimine giden Merkez Bankası'nın bugün elindeki kıymetli döviz kaynaklarını piyasaya sürmesini şaşkınlıkla izliyoruz" dedi. Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ise "önümüzü görmek istiyoruz, inen faiz bankalara yansımıyor maliyetleri artırıyor" paylaşımı yaptı.

Beşinci müdahale, devre kesiciler, yeni rekorlar

Aralık 18, 2021

·

Makale

Ya bir gün hiç kitap basılmazsa?

Türk lirası, 2021’in başından bu yana %50’nin üzerinde değer kaybetti. Kur şokları ithal girdisi fazla olan sektörleri yoğun bir biçimde etkiledi. Bu sektörlerin önde gelenlerinden biri de şüphesiz, yayıncılık. Yayınevleri son dönemde keskin artışlar yaşayan maliyetlerden, okurlar da kitap fiyatlarından şikâyet ediyor. Heretik Yayıncılık 24 Kasım'da kur artışı, kâğıt maliyetlerindeki artış, üretim süreçlerinin peşin olarak işlemeye başlaması, kapak kâğıdının olmaması gibi gerekçelerle Okuryazarlığın Kullanımları kitabını ve baskısı biten kitapları yayımlamayacaklarını duyurmuştu. Yayınevinin editörü Levent Ünsaldı 30 Kasım'da "Heretik'ten almayı düşündüğünüz bir kitap varsa çok gecikmeyiniz. Çünkü yarın yeni baskısı olmayacak." paylaşımında bulunmuştu. Yort Kitap 15 Aralık'ta "Başlarken "muhteris yayınevi" demiştik, başına "kifayetsiz" sıfatını da ekleyebiliriz artık." ifadeleriyle yeni baskı yapmayacağını duyurdu. Neden? Bianet'in konuştuğu Ünsaldı, en büyük meselenin kâ ğıt krizi olduğunu ifade ediyor. Kâğıt fiyatlarındaki artışın ve matbaaların nakitle çalışmaya başlamasının dayanılmaz hâle geldiğinden, üretim yapmanın anlamını yitirdiğinden söz ediyor. Notos Kitap'ın yayın yönetmeni Semih Gümüş de 40 yıllık meslek hayatında bugünkü kadar büyük bir kriz görmediğini belirtiyor. Döviz kurlarındaki son artışın maliyetlere %70 artış olarak yansıdığını söyleyen Gümüş; Avrupa'daki kâğıt üreticilerinin üretimi kısmasını, konteynerlerdeki fiyat artışlarını ve Türkiye'ye verilen kâğıt miktarındaki kısıtlama gibi nedenleri de krizin sebepleri arasında sıralıyor. Bağımsız yayınevleri nasıl etkileniyor? Aposto!'nun sorularına yanıt veren Umami'nin kurucu ortağı ve editörü Seçil Epik, hem bağımsız hem de bir alana yönelmeyi hedefleyen bir yayınevi olan Umami 'nin bu krizden "belirsizlik"le etkilendiğini söylüyor. "İlk kitabımızı henüz iki ay önce çıkardık, Yakut Orman ikinci baskıya girmek üzere. İlk baskı tükeniyor ama ikinci baskının maliyetinin iki ay öncekinin neredeyse iki katı olacağını biliyoruz. Bu faaliyet artışını kitabın fiyatına yansıtamayacağımızı da." Dağıtımcılarla 5-6 ay vadeli çalıştıklarını belirten Epik, internet sitesi üzerinden yaptıkları satışlar dışında henüz ilk kitaptan bir kazanç elde etmediklerini de ekliyor. Bir şeyler düzelir ümidiyle ikinci baskı için ocak ayını beklemeyi planladıklarını söyleyen Epik, muhtemelen bir şeylerin düzelmeyeceğini ve "kendi kâğıdını üretemeyen bir ülkede tamamen buna dayalı bir sektör olan yayıncılığın dolar kurundan en çok etkilenen alanlardan biri olmaya devam edeceğini" öngörüyor. Başka tam zamanlı işleri olan üç kişilik bir ekip olduklarını ve üzücü olsa da yayın programlarındaki kitapları erteleyebileceklerini belirten Epik; problemin yayınevi sahiplerinin yanı sıra editörlerin, çevirmenlerin de işlerini kaybetme riski doğuracağını düşünüyor. Asıl krizi yayınevi sahipleriyle birlikte orada çalışan editörler işini kaybetme ihtimaliyle yaşayacaktır. Hayatını çeviri yaparak kazanma gayretindeki çevirmenler içinse işler zorlaşacak. Yurt dışından aldığımız kitapları avro ya da dolar üzerinden alıyoruz. Onlar için aslında makul paralar sayılabilecek 750 dolar, 1.000 dolar gibi meblağların ödenmesi, artık Türkiye'deki yayıncılar için imkânsız hâle geldi. Umami, şimdiye dek telif haklarını aldıkları dört kitabı 2022'de yayımlamayı planlıyor fakat Epik, yeni bir kitabın yayın haklarını almanın pek mümkün olmayacağını öngörüyor. Çözüm var mı? Yayıncılar Kooperatifi, kasım ayının sonundan bu yana bazı çözüm önerileri sıralıyor. Kooperatif; kur artışlarına sebep olan ekonomi politikalarından geri dönülmesini, kâğıt ithalatının devlet eliyle yapılması dâhil sübvanse kanalları oluşturulmasını, kitap kâğıdında %8 ve Bristol'de %18 KDV uygulamasının sıfırlanmasını, Gümrük Birliği'nden kaynaklanan imtiyazların AB dışındaki ülkelerden yapılan ithalatlarda da uygulanması gerektiğini savunuyor. Ayrıca kooperatif ham maddenin yeniden Türkiye'de üretimi konusunda adımlar atılması çağrısında bulunuyor. Kâğıt, mürekkep, tutkal gibi neredeyse tüm girdilerin ithal olduğuna dikkat çeken Yayıncılar Meslek Birliği, altı ay içinde önlem alınmaması durumunda önüne geçilemeyecek bir "kültürel çölleşmeye" adım atılacağını ifade ediyor.

Ya bir gün hiç kitap basılmazsa?

Aralık 18, 2021

·

Makale

Yılın son faiz kararı: tartışmalar, tahminler, riskler

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yılın son Para Politikası Kurulu toplantısını 16 Aralık Perşembe günü gerçekleştirecek. Eylül ayından bu yana arka arkaya gelen faiz indirimleriyle %19’dan %15’e çekilen politika faizinin tetiklediği Türk lirasının değer kaybının tarihî zirvelere taşınması ve bozulan enflasyon beklentileri, toplantıdan çıkacak kararın önemini artırıyor. Neler olmuştu? "Faiz sebep, enflasyon netice" gibi özetlenen ve ekonomistler tarafından alışılmışın dışında görülen bir anlayışı savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüksek faizin zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptığı argümanıyla faiz indirimine desteğini açıkça belirtiyordu. TCMB'nin geçtiğimiz aylardaki metinlerinde yer alan politika faizinin manşet enflasyonun üzerinde belirleneceğine yönelik vaatleri de bir sonraki adımda çekirdek enflasyon vurgusuna dönüşmüş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz indirimine yönelik bazı mesajları TCMB'ye "sinyal" olarak yorumlanmış ve çekirdek enflasyondaki artışın ardından faiz indirimi sürecine girilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemde "düşük faiz, ihracata dayalı büyüme ve istihdam" olarak formülleştirdiği yeni bir ekonomi politikasından sıkça söz etmeye başlamış ve "Sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz" ifadeleriyle sunduğu bu politikanın "sert bir değişim" olduğu yorumları yapılmıştı. Bu süreçte Türk lirasının sürekli değer kaybetmesi ve Türkiye'nin risk priminin zirveye ulaşması gibi etkiler görülmüş; TCMB döviz kurlarına satış suretiyle üç kez müdahale etse de bu müdahalelerin etkisi sınırlı kalmış ve dolar/TL 13,80 seviyesinde kalmayı sürdürmüştü. The Wall Street Journal üzerinden Diğer yandan TCMB Para Politikası Kurulu'nda görev değişiklikleri gerçekleşmiş ve son olarak hedeflenen büyümenin fiyat istikrarından geçtiğini söyleyerek enflasyonla mücadelede kararlılık vurgusu yapan sözleri hükümetle ters düştüğü şeklinde yorumlanan Lütfi Elvan'ın "affını istediği" Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine faiz indirimini desteklediği bilinen Nureddin Nebati atanmıştı. "Çin modeli" tartışması Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "6 ay sonra meyvelerini yiyeceğiz, Çin de böyle büyüdü" ifadeleriyle işaret ettiği "Çin modeli"; ithalat ve ihracat arasındaki farkın kapanmasıyla, yani cari dengenin sağlanmasıyla enflasyonun düşeceği fikri üzerine temelleniyor. Değeri düşen TL'nin ihracatı desteklemesi ve düşük faizin yatırımları artırması bekleniyor. BBC Türkçe'den Özge Özdemir'in haberinde görüşlerine yer verdiği Prof. Dr. Erinç Yeldan; yeni bir modelden söz etmenin mümkün olmadığını, döviz kurundaki artışların "ekonomik bir hedefmiş gibi" gösterildiğini savunuyor. DW Türkçe de Prof. Dr. Murat Birdal'ın bu modellerin yalnızca otoriter rejimler altında uygulanabileceğine, nüfusu yoksullaştıracağına yönelik yorumlarına yer veriyor. Beklentiler, riskler Credit Suisse, geçtiğimiz hafta gerçekleşen yatırımcı toplantısının ardından TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun "Aralık toplantısında faiz indirimi yapılmama olasılığı arttı" dediğini öne sürmüştü. Tera Yatırım'dan Enver Erkan ise kendileriyle yapılan toplantıda böyle bir referans verilmediğini dile getirmişti. Reuters'ın haberinde ise TCMB'nin söz konusu yatırımcı toplantısında para politikasındaki agresif gevşemeye aralık ayında yapılacak bir faiz indiriminin ardından, ocak ayında son verileceği sinyali verdiği aktarılmıştı. Reuters'ın son anketine göre beklentiler 100 baz puanlık bir indirimle politika faizinin %14'e taşınacağını gösteriyor. Ankete katılan 13 ekonomistten yalnızca biri TCMB'nin faizi sabit tutacağını düşünüyor. AA Finans'ın 20 ekonomistle gerçekleştirdiği anketin medyanı da 100 baz puan indirimi işaret ediyor. Barclays'in beklentileri aralık ayında 200 baz puan, ocak ayında 100 baz puanken Unicredit bu yıl bir 100 puanlık indirim kararı daha verileceğini, gelecek yılın başlarında da faizin %12'ye kadar indirileceğini öngörüyor. Faiz indirimlerinin sürmesi durumunda enflasyondaki artışın ve Türk lirasındaki değer kaybının da devam edeceği yorumları yapılıyor. Barclays; TÜİK'in son olarak %21,31 açıkladığı enflasyonun gelecek aylarda %30'lara yükseleceğini öngörürken dolar/TL'nin 2021 sonunda 14,50; 2022 ortasından itibaren de 16 olacağını düşünüyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's enflasyonun gelecek aylarda %25'i aşacağını; Almanya merkezli Commerzbank dolar/TL'nin 2022'nin ilk çeyreğinde 15 olacağını öngörüyor.

Yılın son faiz kararı: tartışmalar, tahminler, riskler

Aralık 13, 2021

·

Makale

Türkiye'de faiz indirimi ve yansımaları

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) aralık ayında da "faiz indirimine" gideceğine dair beklentiler, hafta boyunca dolar/TL kurunda ciddi yükselişlere neden oldu. Nitekim TCMB, perşembe günü gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu'nda politika faizini 100 baz puan indirerek %14 olarak belirledi. Kararın ardından; haftaya 13,85 TL seviyesinden başlayan dolar kuru, hızlı bir şekilde yükselişe geçerek 16 TL'yi gördü. Cuma günü de yeni bir rekorla 17 TL’yi test etti. Hazırlayan: Taylan Kurt Neler olmuştu? TCMB, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Faiz sebep, enflasyon neticedir," söylemine paralel olarak politika faizini, eylül ayından bugüne toplam 500 baz puan indirdi. Buna karşılık enflasyon, kasım ayında %21,31 ile son üç yılın zirvesine çıktı. Son faiz indiriminin ardından politika faizi ve enflasyon arasındaki makas, 7,31 puana çıktı. Eylül başında 8,2 TL olan dolar ise iki katından fazla artışla 17 TL'ye kadar çıktı. Hazırlayan: Taylan Kurt TCMB; 1, 3, 10, 13 ve 17 Aralık tarihlerinde, 17 gün içinde beş kez döviz piyasasına doğrudan satım yoluyla müdahalelerde bulundu; ancak etkileri sınırlı kaldı. Son müdahalenin ardından dolar/TL 16,50’nin altına geriledi. Yazının yazıldığı saatler 16,60'tan işlem görüyor. Neden yükseliyor? Hâlihazırda tüm dünyada, yüksek enflasyon merkez bankalarının en büyük problemleri arasında yer alıyor. ABD’de Fed’in faiz artırım söylemlerine paralel olarak dolar güçlenirken özellikle gelişmekte olan ülkelerde merkez bankaları faiz artırımına gidiyor. Türkiye ise şu anda faiz indirimi yapan tek ülke konumunda bulunuyor. Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) Yöneticisi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, faiz indiriminin Türkiye'nin içinden geçtiği döviz piyasası oynaklığını daha da yukarı seviyelere çıkardığını belirtiyor ve ekliyor: "Türkiye ekonomisi yine bir kalp krizi geçirdi, yine bir dönülmez yola girdik. Bugün itibarıyla yine doların seyri, avronun seyri yukarıya olacaktır. Özetle, ortada bir ekonomi politikası yok. Sadece bir deneme sınama, sadece faiz düğmesine basmakla yönlendirilen bir ekonomi var." Financial Times'a konuşan Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Refet Gürkaynak ise Türkiye'nin ekonomi politikasını şu şekilde tanımlıyor: "84 milyon insanın yaşadığı acılar ve ıstıraplar olmasaydı, bu büyüleyici bir ekonomi deneyi olurdu."

Türkiye'de faiz indirimi ve yansımaları

Aralık 20, 2021

·

Makale

Dün gece kurlara ne oldu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün akşam gerçekleşen kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada Türk lirası mevduat geliri kur altında kalırsa aradaki farkın ödeneceğini, bu sayede vatandaşların "kur daha yüksek" diye mevduatını Türk lirasından dövize geçirmesine ihtiyaç kalmayacağını duyurdu. Nasıl? Habertürk yayınına katılan Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Alpaslan Çakar yeni ürünün yalnızca gerçek kişiler için geçerli olduğunu ve tüm kamu bankalarının sisteme hazır olduğunu, özel bankaların da dâhil olacaklarını belirtti. Çakar ayrıca ayrıntıların Hazine ve Maliye Bakanlığınca bugün duyurulacağını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasına göre kur getirisinin mevduat kazancının üstünde olması durumunda aradaki fark, Hazine'den karşılanacak ve söz konusu kazançtan stopaj vergisi alınmayacak. Bir diğer deyişle Hazine, vatandaşların tasarruflarını Türk lirasında tutmaları için kur farkından doğacak zararları karşılamayı taahhüt ediyor. Nasıl etkileri oldu? Çakar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasının ardından 1 milyar doların bozdurulduğunu açıkladı. Dün 18'i aşarak rekor tazeleyen dolar/TL 13,60'lara, 20'nin üzerini gören avro/TL 15'lere çekildi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, akaryakıt fiyatlarında dün geceden itibaren geçerli olacak zammın durdurulduğunu açıkladı. Nasıl yorumlanıyor? Ekonomistler, açıklamayı "örtülü faiz artırımı" olarak yorumladı. Yükün bütçeye kalmasının parasal genişleme ihtiyacı doğuracağı, bu durumun da enflasyonist baskı getireceği öngörüldü. Ekonomi yazarı Emin Çapa, "CB Erdoğan, TL mevduatları bile dolarize ediyor. Faiz artışı yapmıyormuş gibi yapıp, ne kadar olduğunu kimsenin bilmediği rekor bir faiz artışı yapıldı. Üstelik bunun bütün yükü de, devletin/halkın sırtına yıkılacak." dedi. Mustafa Sönmez, "Hazine bu kaynağı nereden bulacak?" diye sordu. Ekonomist Hakan Kara , "döviz endeksli mevduat ve ihracatçıya ileri vadeli kurla kamu kesimi yakın tarihin en dolarize bilançosuna sahip oldu" dedi. Ekonomist Erinç Yeldan "Döviz kuru ile mevduat arasındaki fark devlet tarafından ödenecek ise faiz getirisi piyasa koşullarına göre yükseltilecek demektir. O zaman TCMB ne diye kendi faizini düşürüyor?" yorumunda bulundu. Ekonomist Enes Özkan "Bir kamu borçlanmamız iyi gidiyordu o da sıkıntıya girecek gibi duruyor. Kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının hızla artacağını göreceğiz." dedi. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca ihracatçı firmalara doğrudan Merkez Bankası aracılığıyla ileri vadeli kur rakamı verileceğini, şirketlerin temettü ödemeleri üzerindeki stopajın %10'a indirileceğini, bireysel emeklilikte devlet katkısının %5 artışla %30'a çıkarılacağını duyurdu.

Dün gece kurlara ne oldu?

Aralık 21, 2021

·

Makale

Türkiye Ekonomi Modeli

Editörün notu: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün gece açıkladığı karar, ekonomistler tarafından "örtülü faiz artışı" olarak değerlendirildi. Prof. Dr. Erinç Yeldan'ın bu yazıda öne sürdüğü, faizi düşürerek ihracatı artırma ve cari açığı kapatma, yerli üretimin yaygınlaştığı noktada da enflasyonu düşürme stratejisinin "rastgele bağlantılarla" kurulduğu ve ülke gerçeklerinden kopuk olduğuydu. Bültenin başında yer verdiğimiz Türkiye Raporu anketi de halkın büyük çoğunluğunun bu politikayı desteklemediğini gösteriyordu. Henüz biz, düşük faize dayanan Türkiye Ekonomi Modeli'ne dair bu yazıyı yayına sokamadan tersi yönde alınan kararlar yönetimdeki keyfiliği göstermekte ve güveni zedelemektedir. Liranın değer kaybına hazine garantisi vererek yerli parayı dolara endekslemek kısa vadede bir rahatlama ve istikrar görüntüsü oluşturabilir. Hatta belki hükümete bir erken seçim başarısı da getirebilir. Oysa ekonomistlerin orta - uzun vadede para basımı sonucu oluşacak hiperenflasyon riski, varlığı olanların varlıklarını korumak için varlığı olmayanların sırtına yüklenecek vergiler ve kamunun verilen bu garantinin altından kalkamaması ihtimali gibi, hepimizin hayatının geri kalanını yakından ilgilendiren uyarılarını dikkate almak gerekmektedir. Önümüzdeki hafta bu konuyu ele almaya devam edeceğiz. - Bartu 16 Aralık’ta Hazine ve Maliye Bakanlığı Twitter hesabından “Türkiye Ekonomi Modeli” içeriğini duyurdu . Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki hafta önce “Türkiye’yi üretimle büyütmek, faiz kıskacından çıkarmak için ekonomide yeni dönem başlattık” dediği konuşmada Çin’i örnek göstererek “üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş. Biz onlardan daha avantajlıyız. Biz pazara daha yakınız” demişti . Yeni ekonomik model açıklamalarını ve hükümet politikalarını Kadir Has Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ile gerçekleştirdiğimiz görüşmenin ışığında, bu haftanın gündemine taşıyorum. “Türkiye Ekonomi Modeli” açıklandıktan sonra Bakan Nebati, “Bir farkı ortaya koyuyoruz. Biz Çin değiliz. Biz Güney Kore değiliz. Bundan sonra atacağımız adımlarla çok hızlı bir şekilde toparlanma olacağını hep beraber görmüş olacağız” açıklamasını yaptı . Peki bu modelin özünde neler var? Beklentiler ne kadar gerçekçi? "Türkiye gerçeklerinden uzak" Yeni ekonomik modele göre düşük faiz politikasının ardındaki beklentiyi Mahfi Eğilmez 17 Aralık'taki yazısında şöyle aktarıyor: “Faizi düşürünce kur yükselecek, kur yükselince ihracat artacak, ithalat azalacak. Kur yükselişiyle ithalat pahalı hâle geleceği için yerli üretim onun yerini alacak, cari açık cari fazlaya dönüşecek. Yerli üretim, ithal girdilerin yerini almaya başlayınca enflasyon da düşecek.” Modele göre bu süreçte öncelik ithal girdilerin minimumda olduğu katma değerli sanayi ürünleri, tarım ve turizm sektörleri olacak. Ayrıca, tüm kurumlar arasında “şeffaf ve öngörülebilir” bir koordinasyon öngörüyor. Yeldan, açıklanan modelde, ekonominin içinde bulunduğu durumdan soyutlanarak cesur varsayımlarla rastgele bağlantılar kurulduğunu ve modelin Türkiye gerçeklerinden çok uzak bir senaryo olduğunu belirtti. Grafik: Mahfi Eğilmez "Siyasi inat" Gündemin en dikkat çeken yanlarından biri, 20 yıllık hükümetin bir anda yeni model tanıtması oldu. Yeldan konuyla ilgili “Faizlerin düşürülmesi ve kredi hacminin genişletilmesi, kabaca 2016-2017 ve 2019-2020 arasında var olan bir söylemdi. Bunun, bedeli ne olursa olsun hızlı bir büyüme rakamı yaratma telaşından dolayı olduğunu düşünüyordum. Ama eylül ayından itibaren 'faizi düşürün enflasyon da zaten düşecek' fikri, slogan hâline getirildi. Bilim insanlarının uyarılarına rağmen bu politika siyasi bir inada döndü. Hükümet buradan umduğunu bulamayınca faiz-enflasyon ilişkisi arasında bir de döviz kuru piyasası olduğunu fark etmiş gözüküyor. Şimdi de 'bizim amacımız zaten cari işlemler dengesini düzeltmek ve döviz kurunda rekabetçi olmak' deniyor." ifadelerini kullandı. Amaç erken seçim mi? Sözcü’ye konuşan Prof. Dr. Korkut Boratav, model değişikliği söylemi hakkında “Ekonomi öyle bir tıkanma noktasına geldi ki, iktidar çok kısa süreli bir nefes alma dönemi yaratabilirse erken seçime gidecek” yorumunda bulundu . Düşünülebilecek en rasyonel planın, 4-5 ay içinde piyasalarda bir rahatlama dönemi oluşturarak erken seçime gidilmesi olduğuna katılan Yeldan, “Merkez Bankası’nın faiz kararlarında bu kadar inatçı olması sonucunda dövizin fiyatının artması ve piyasa dengesinin tahribi, hükümetin bu planını bozmuş olabilir” diye ekledi. "Kolay reçete yok" Tartışmalı noktalardan biri de Türkiye’nin Çin modeliyle büyüme ifadesiyle ilgili. Yeldan, Çin modelinin yanlış bir adres olduğunun çok çabuk anlaşıldığını, sadece faizi düşürüp kuru yükselterek ekonomik gelişmenin hiçbir ülkede gerçekleşemeyeceğini belirtti. " İşçi ücretlerini düşürerek, halkı yoksullaştırarak elde edilen rekabet bir kere çalışır, sürekli çalışmaz. Ekonomide böyle kolay reçeteler yok” diyen Yeldan, özellikle mesleki eğitimle kalifiye eleman yaratma ve teknolojik yatırım ihtiyacının altını çizdi. Neler göreceğiz? Yeldan, önümüzdeki süreci “Her krizde olduğu gibi intibak mekanizmaları devreye girecek şirketler ve ulusal varlıklar el değiştirecek, uluslararası şirketler tarafından satın alımlar gerçekleşecek, dış borçlanma artarak ileriki nesillere aktarılacak. Bunun bedelini doğa, Türkiye ve ileriki nesiller ödeyecek. Bedel ödendiği noktada kriz aşılmış olacak. Ulaşılan yeni denge daha yoksullaştırıcı, reel ücretlerin düştüğü, coğrafya, eğitim düzeyi ve cinsiyet bazında ücret farklılıklarının arttığı, bir nokta olacak” ifadeleriyle açıkladı.

Türkiye Ekonomi Modeli

Aralık 21, 2021

·

Makale

Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat ne anlama geliyor?

Geçtiğimiz akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan, artan döviz kurları için yeni finansal araçların devreye alınacağını açıkladı. " Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat" isimli yeni ürünü tanıtan Erdoğan, bankada parası olan vatandaşların bundan sonra kur yüksekliği endişesi taşımayacağını belirterek kur getirisinin mevduat kazancının altında kalması hâlinde aradaki farkın " doğrudan ödeneceğini" söyledi. Erdoğan farkın Hazine'den karşılanacağını ve söz konusu kazançtan stopaj vergisi alınmayacağını bildirdi. Dün de Hazine ve Maliye Bakanlığı yeni ürünle ilgili bir açıklama yayımladı . Peki bu ne demek? Aposto! ürüne yönelik görüşlerini almak üzere Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin'e ulaştı. Elgin, "Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı" şöyle anlattı: "Bu kimsenin beklemediği ve opsiyon olarak düşünmediği bir politika tercihi oldu. Bugün Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın açıklamasının ardından netleşti. Belirli vadelerde siz 3,6,9,12 ay vadelerde -1 ay olmuyor mesela- paranızı bağlamanız gerekiyor. Paranızı butik özel açılan vadeli hesaba yatıracaksınız. Paranızı oraya koyacaksınız ve bir faiz alacaksınız. Minimum TCMB'nin politika faizi 14 şu anda. Daha da düşürülürse daha da düşük olabilecek, açtığınız güne göre. Sonrasında bugünkü TCMB'nin açıkladığı döviz kuru var. Diyelim ki dolar olarak 12,85. Üç ayın sonunda dolar 12,85 olarak kalırsa sadece faizinizi alacaksınız. Yok eğer 12,85 değil de döviz kurundaki hareketlilik nedeniyle dolar 20 TL'ye çıkarsa 3 ay sonra o zaman aradaki farkı ve faizi alacaksınız. Bu da böylece döviz kurunun oynaklığından, döviz kurunda TL'nin olası değersizleşmesinden ötürü kaybedeceğiniz miktarı aslında devletin size vereceği anlamına geliyor." Elgin aradaki farkı, faizin üzerine olan farkı Hazine'nin ödeyeceğini vurgulayarak "Bizim vergi gelirlerimizden mevduat sahiplerine bir kaynak aktarılmış olacak. Bu açıdan da aslında bir noktada bir servet transferi özelliği de var bunun. Vergi gelirleriyle fonlanan kamu bütçesinden mevduat sahiplerine bir ödeme yapılacak." ifadelerini kullandı. Kur neden düştü? Kurun düşmesinin "gayet normal" olduğunu söyleyen Elgin, devletin döviz kurundaki hareketlenmeden dolayı olası kaybı vermeyi garantilediğini yineleyerek bu nedenle hem hane halklarının hem de kamu kurumlarının dolar sattığını dile getirdi. Türkiye'de oldukça sığ bir piyasa olması nedeniyle yerli aktörlerin alım satımlarıyla piyasanın hareketlendiğini anlatan Elgin, " Nispeten daha düşük miktarlarla fiyata etki edebiliyorsunuz. Hem kamu kurumları, hem hane halkları, hem perakende, hem ticari sektörü, doların düşeceği beklentisiyle doları sattı. Çünkü bu dövizdeki hareketlenmeye karşı insanları bir nevi koruduğu ve sigorta vazifesi gördüğü için doların düşeceği beklentisi oluştu yatırımcılarda ve dolar düştü. Beklenmedik bir şey değildi aslında bu." diye konuştu. Kur farkı ödenebilecek mi? Kur farkının yakın dönemde ödenebileceğini; ancak ciddi dolar kuru artışı hâlinde hazinede yaşanan kaybın ciddi boyuta ulaşabileceğini vurgulayan Elgin, " Devlet bütçesi yaklaşık 1,75 trilyon civarında. Diyelim ki Türkiye'deki bankalardaki döviz hesaplarının tamamı bu uygulamaya geçti ve dolar kurunda çok ciddi bir artış oldu. Neredeyse birkaç ay içinde devletin, bütçesinin tamamına denk gelecek bir hazine katkısı yapılması gerekebilir. Bu da tabii devlet bütçesini çok zorlar. Bu da enflasyon riskini doğurur çünkü devlet bunu vergi gelirleriyle finanse edemeyeceği için ancak para basarak merkez bankasıyla finanse edecektir. Bu da daha fazla enflasyon demek olacak." ifadelerini kullandı. İktisatta "çoklu denge" ifadesi olduğunu ve mevcut üründe herkesin bu uygulamaya ikna olması gerektiğini belirten Elgin, " Herkesin bunu gerçekleştirmesi hâlinde bu uygulama işe yarayacaktır. Çoğunluk dövizde kalmayı tercih ederse o zaman kamu bütçesinde açığa ve kayba yol açacaktır. Bu da devlete olan güvene bağlı bir durum." dedi. "Ürün" sürdürülebilir mi? Prof. Dr. Ceyhun Elgin, bu ürüne adım atıldıktan sonra geri almanın çok da kolay olmadığını söyledi. İlerleyen dönemde uygulamanın değiştirilmesi takdirinde o günün iktidarının popülaritesine zarar verebileceğini vurgulayan Elgin, şöyle konuştu: "Mevcut iktidar kalsa da bundan geri adım atmak aslında popülaritesine zarar verecektir. Değişirse de yeni gelecek iktidarın popülaritesine zarar verecektir. Ama uzun vadede de sürdürülebilir bir şey değil. Ben bunu 1991'de iktidara gelen Süleyman Demirel başkanlığındaki hükümetin emeklilik yaşını düşürmesine benzetiyorum. Popülist bir hareketti ama uzun vadede zararları oldu." Türkiye'nin cari açık veren bir ülke olduğunu ve gelişmiş ülkelere göre yüksek enflasyona sahip olduğunu vurgulayan Elgin, ülkede yapısal ve kurumsal sorunlar olduğunu, bunların bir araya geldiği durumda da döviz kuru hareketliliğinden bağımsız olarak yine yüksek enflasyonun seyrettiği bir ülke olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ceyhun Elgin, bu durumun böyle devam edeceğini hatırlatarak, şöyle devam etti: "Bu şekildeyken döviz sabit kalırsa bu cari açık açısından kötü. Yok 'döviz kurunu değersizleştirelim' deyip bu politikayı izlerseniz de bu kez kamu zararı oluşturacaksınız, Hazine açık vermeye başlayacak. Dolayısıyla kısa vadede bu bir nevi döviz kurlarını dengeye getirme potansiyeli taşıyan bir uygulama ama uzun vadede çok da sürdürülebilir bir uygulama değil."

Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat ne anlama geliyor?

Aralık 22, 2021

·

Makale

Kurlar düştü, ya sonra?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat ürününün ardından kurlar hızla geri çekildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "kur spekülasyonu denilen olayı bir saatte atıverdiklerini" ifade etse de bir yandan uygulamanın nasıl gerçekleştiğine dair iddialar yükselirken diğer yandan "Kurlardaki düşüş kalıcı olacak mı?", "Enflasyona ve fiyatlara yansıyacak mı?", "Kim kazandı, kim kaybetti?" sorularına yanıt aranıyor. İddialar Ekonomi gazetecisi Erdal Sağlam, DW Türkçe'deki haberinde Nebati'nin bakan olarak atandığı gün TCMB'ye gönderilmek üzere, Hazine'nin hesabından döviz alınıp belirtilen bankalara gönderilmesini öngören bir talimat hazırlattığını, Kamu Finansmanı Genel Müdürü Abdullah Beyazıt ve Bakan Yardımcısı Şakir Ercan Gül'ün bu talimatı imzalamayı reddettikleri için görevden alındığını öne sürüyor. Sağlam, bu kulis bilgilerinin kararın açıklandığı gün "kamu bankaları kanalıyla döviz rezervlerinden satış yapıldığı iddialarını güçlendirdiğini" söylüyor. Reuters, resmî verilerin Türkiye'deki vatandaşların geçtiğimiz hafta pazartesi ve salı günü dolar satışı gerçekleştirmediğini, hesaplamalara göre TCMB müdahalelerinin 8 milyar doların üzerinde olduğunu yazıyor. Reuters'ın üç bankacı kaynağı, yalnızca geçtiğimiz hafta TCMB net döviz rezervlerinin 8,5 milyar düştüğünü, bu düşüşün aralık ayında 18 milyar dolar olduğunu söylüyor. CHP Sözcüsü Faik Öztrak da 1 milyar doları aşkın döviz satıldığı ifadelerinin aksine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine atıfla 20 Aralık'ta vatandaşın sattığı dövizin 340 milyon dolar düzeyinde olduğunu iddia ediyor. Öztrak, ani gerilemenin sebebinin "kamu tarafından gerçekleştirilen planlı, programlı döviz satış operasyonu olduğunu" savunuyor. Kim kazandı, kim kaybetti? Lütfi Elvan'ın ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine gelen Nureddin Nebati, katıldığı bir yayında "15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar.” ifadelerini kullanmıştı. Alphan Telek, Medyascope'taki "Büyük iktidar, küçük yatırımcı, sessiz muhalefet" başlıklı yazısında söz konusu "yapayalnız olan küçük yatırımcıların" ekonomi kötü giderken, enflasyon artarken, TL değersizleşirken çarpıldığını ve yatırımlarını başka bir menkule çevirdiğini, karar sonrası da ikinci kez çarpılıp yoksullaştıklarını ifade ediyor. Büyük yatırımcının hükümetle, bakanlıklarla, Merkez Bankası bürokratlarıyla içli dışlı ilişkisi ve istihbaratları olduğuna dikkat çeken Telek, durumun en hafif tabirle kurnazlık olduğunu söylüyor. Başkent Üniversitesi'nden Şenol Babuşçu da kendisine ulaşan mesajları paylaşıyor: "Sadece sattığım evin değeri yeni ev alana kadar düşmesin bari diye düşünüp dolar aldım. Şimdi bırakın yeni ev almayı ana paramdan da oldum." "20 yıllık öğretmen olarak tüm birikimimi kaybedip üstüne borçlanmış oldum." "Pazartesi günü dükkan satışı yapıp avro alan biriyim. Salı günü de istediğimiz binayı alacaktık. Maalesef şu an battık. İnanın intiharın eşiğindeyim." Telek, “Satmasaydı”, “girmeseydi”, “yapmasaydı” yorumlarına şu ifadelerle yanıt veriyor: "Sizce son üç yılın gidişatına, son bir yılın yaratılan algısına kim karşı durabilirdi? İnsanlar Türkiye’de yapayalnız bir şekilde el yordamıyla güvencesizliklerinden kurtuluşlarını arıyorlardı ve şimdi de iki kere tokatlandılar. Orta sınıf derlerdi, kalmadı, ben prekarya diyorum. Öfkeli ve endişeli bir topluluk." Beklentiler Ekonomist Atilla Yeşilada, "Uzun vadede bu modelde ısrar etmek Hazine'yi iflasa götürür, Türkiye'yi de hiperenflasyona götürür." diyor. Devalüasyonun, yani Türk lirasının yabancı para birimlerine karşı değer kaybetmesinin zaman içinde enflasyona yansıdığını, fakat devalüasyon ve enflasyonun denk olmadığını ifade ediyor. Sonraki sürecin ocak ayının başından, yani TÜİK'in yıllık enflasyonu açıklamasından sonra netleşeceğini belirten Yeşilada; %27 ila %30 arasında bir yıllık enflasyon beklendiğine dikkat çekerek yeni bankacılık ürününün TL'nin değerini enflasyona karşı değil, kur değişimlerine karşı korumayı amaçladığını hatırlatıyor. Asgari ücretteki zammın harcamaya dönüşeceğini, böylece enflasyonun artmaya devam edeceğini öngören Yeşilada, Türk lirasının değer kazanmayı ve enflasyonun yükselmeyi sürdürmesi durumunda mevduat sahiplerinin para kaybetmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor.

Kurlar düştü, ya sonra?

Aralık 27, 2021

·

Makale